Semavi dinlerde Hz. :İbrahim (a.s)
23-25 Nisan 2010 tarihlerinde Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nin düzenlemiş olduğu “Semavi Dinlerde Hz. İbrahim” Sempozyumu yapıldı. Yahudi ve Hıristiyan Kutsal Metinlerinde Hz. İbrahim ve Tevhit Geleneği, Hz. İbrahim’in İmanı ve Tevhid Mücadelesi, Kur’an’ı Kerim’e Göre İbrahimî Gelenekte Ahlakın Evrenselliği ve Modern Ahlakın Kritiği, İslam’ın Sembolleri gibi başlıklar altında tebliğler sunuldu ve tartışmalar yapıldı.
Kur’an’ı Kerim’de Efendimiz Hz. Muhammed (a.s) ile Hz. İbrahim (a.s)’ın “üsve-i hasene” olarak gösterilmesi çok anlamlıdır. Bilindiği gibi bir rivayette Hz. Peygamber Efendimiz, “ben atam İbrahim (a.s)’ın duası, kardeşim Hz. İsa’nın müjdesi ve annem Âmine’nin rüyasıyım” buyurmuşlardır. Hz. İbrahim peygamberin Efendimiz hakkında yaptığı dua şöyledir: “Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitap ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir elçi gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan yalnız sensin.” (Bakara, 129) . Görüldüğü gibi dua eden Hz. İbrahim, bu duaya âmin diyen Hz. İsmail, dua mekânı da Kâbe-i Muazzamadır.
Sıbyan mekteplerinde okurken, hocalarımız bize, “millet-i İbrahim” kavramını öğretmişlerdir. Etnik ve mezhepsel çatışmaların önlenmesinde bu kavram Müslümanların akıllarını başlarına getirmede öncü bir adım olabilir. Dolayısıyla bu tabir bütün inananları içine alır. Aynı zamanda Hz. İbrahim, bütün semavi dinlerde birleştirici bir unsurdur. Çünkü O, “alemlere seçkin kılınmıştır.” (bkz. bakara, 130). Bu yönüyle de onun mesajından istifade etmek gerekir.
Hz. İbrahim Peygamber, akıl devriminin mimarı olarak bilinir. Gerçekten de insanlara putperestliğin anlamsızlığını anlatırken hep aklı kullanmaya vurgu yapmıştır. Körü körüne taklitçiliğin karşısında durmuş ve bu konuda yakınlarından başlayarak içinde yaşadığı toplumun tüm fertlerini uyarmıştır. Güçlü imana sahip olmanın alt yapısının akıl ve bu aklın ürettiği bilgiden geçtiğini bize O öğretmiştir.
Öte yandan Hz. İbrahim’in Kur’an’da birçok vasfı üzerinde durulur. Bu yönüyle her Müslüman onu örnek almalıdır. Kur’an’da anlatılan onun belli başlı vasıfları şunlardır:
O, halîm bir insandır. Halîm, hem yumuşak huylu, hem öfke anında öfkesini iyi yöneten, muktedirken cezalandırmayan, aklını iyi kullanan anlamına gelir.
O, Allah’tan çok korkan evveh birisidir. Gerçekten O, çok duygulu, içli ve hüzünlü bir peygamberdir. O, tamamen kendisini Allah’a adamış bir insandır. Bu sebeple onun bir başka ismi de “Halilullah/Allah’ın dostu”dur.
O, tevazu ve ihlâsta zirve bir şahsiyettir. Çünkü mütevazı olanı Allah yüceltir, kibirli ve gururlu olanın burnunu yerlere sürter. Bütün peygamberler hasbî olduğu gibi O da ibadetlerinde halis-muhlis olma yönüyle ivazsız-garazsız bir kulluk örneği sergilemiştir.
O, dürüstlük ve doğruluğun simge isimlerinden birisidir. Aslında bu nitelik ve ahlaki değer bütün peygamberlerin ortak sıfatıdır. Özellikle Kur’an’da sıdk, Hz. Yusuf, Hz. İdris ve Hz. İbrahim’in ayrılmaz bir niteliği olarak vurgulanmıştır. İman, kalple tasdik olduğuna göre, bu tasdik hayatın bütün alanlarında ameli olarak gösterilmelidir. Çünkü güvenin kaynağı, dürüstlükten geçer.
O, şükreden bir kuldur. Şükür hem yürekten imanı ve hem de Allah’ın verdiği nimetlere lisanî ve fiilî şükrü içine alır. Dilin şükrü, nimet vereni takdir, fiilin şükrü, sahip olunan nimeti ihtiyaç sahipleriyle paylaşmak anlamına gelir. Allah’ın verdiği nimetlere şükreden kimseye nimetler kat kat geri döndürülecektir. Açgözlülüğün, hırs ve aşırı tamahın yaygın olduğu bir toplumda, şükreden bir kul olmak çok yüce bir erdemliliktir.
O, çok dua eden bir peygamberdir. Çünkü dua, ibadettir, ibadetin özüdür. Kur’an’da birçok âyette Hz. İbrahim Peygamberin dualarına yer verilir. Bizlerin de bu Allah elçisinin yaptığı duaları öğrenmemiz ve yapmamız gerekir.
O, temiz kalblidir. Davet yolunda gönül dünyasını her türlü ahlak-i zemimeden arındırmayan kimseler, gerçek anlamda davetçi kimliğine ulaşamazlar.
O, misafirperverlik yönüyle dillere destan bir Allah elçisidir. Hala bütün Müslüman milletlerin kültüründe “Halil İbrahim Bereketi” ve "Halil İbrahim Sofrası” gibi deyimler kullanılmaktadır. Bu sebeple O, “konuklar babası” lakabını almıştır. (Necm 37). Cimriliğin kol gezdiği toplumlarda paylaşma ahlakını yüceltmek büyük anlamlar taşıyacaktır.
O, ahde vefa sahibi bir insandır. Ahdine vefa gösteren Hz. İbrahim (a.s), bu yönüyle de bize örnek olmalıdır. Her türlü vefasızlığın kol gezdiği bir toplumda gerçekten başta Allah’a vefalı olmak yeniden vefa ahlakını diriltmeye vesile olacaktır.
O, salih bir kul olarak bilinir. O, dualarında hep Salihlerle birlikte olmayı istemiş ve yine bana bir evlat ver değil, “salih bir evlat ver” şeklinde dua yapmıştır.(Saffat, 100). Onun için, bu toplumun salih insanlara ihtiyacı vardır. Salih insan, olabildiğince kusurları asgari düzeye inmiş, görüldüğü zaman Allah akla gelen insan demektir. Kaht-ı rical dönemlerinin yaşandığı bir çağda, Müslümanların salih insan yetiştirme projesinden geri kalmamaları gerekir.
Kısaca, Kabeyi inşa eden, makam-ı ibrahimi bize miras olarak bırakan, kurban kesmek ve erkeklerin sünnet olmasının ilk uygulayıcısı olma şerefine haiz olan Hz. İbrahim’in tevhid mücadelesinden her çağın insanının alacağı birçok dersler vardır.