Hz.İsa'nın Ümmetinden ilk şehid : Konya'lı genç kız Aya Thekla

Fatma Şeref

Kaynaklar onu ilk Hristiyan şehit ve büyük bir azize olarak anlatıyor. İncil’in, Elçilerin İşleri bölümünde Konyalı bir genç kızdan söz edilir: Hz. İsa’nın havarilerinden Tarsuslu Pavlus, Hıristiyanlığı yaymak için Konya’ya geldiği sırada ona yürekten inanan Aya Thekla( Teykla) ile tanışır. Aslında doğrudan bir tanışıklık olmamıştır henüz. 

Thekla henüz on yedi yaşında ve annesinin seçtiği asil, zengin ve etkili bir adamla nişanlı ya da evli iken Havari Pavlus’un sohbetine kulak misafiri olur. Thekla’nın ailesi Roma’nın çok tanrılı dinine bağlıdır. Pavlus, komşu Musevi bir ailenin evinde vaaz verirken aradaki pencereden sesi gelmiştir. İşte o günden sonra genç kız bu sohbetin müptelası olur ve o pencereden ayrılmaz. Sonunda duruma müdahale gereği hisseden muhteris annesinin, Iconium ( Konya ) valisi Proconsül Cestilius’a şikâyeti ile olay zirveye çıkar. Pavlus dövülüp hapse atılır onu kurtarmaya giden Thekla yakalanır.

Hz.İsa’dan sonra 47 yıllarında gerçekleşen Pavlus’un ilk seyahati oldukça ilginç ayrıntılar ve ilk inananların verdiği mücadele ile bireyin, toplumun koskoca bir imparatorluğun değişim ve dönüşümüne ışık tutuyor. Roma’nın gittikçe karanlığa gömülen, düştükçe vahşileşen köhne düzenini yıkmak, insanları yüreklerini saran şeffaf kölelik zincirlerinden kurtarmak kolay mı?

Yakalan genç kız , yargılanır ve Alaeddin Tepesi'nin tam üstündeki meydanda yakılarak idamına karar verilir. Peki hangi suçtan ? 

Tarih boyu hiç değişmeyen,  en zehirli iftira çamuru ona da fırlatılacaktır elbette hem de öz annesi tarafından. Etrafı Roma tanrılarının mermer heykelleri ile çevrili meydanın ortasında bir sütuna bağlanmış güzel mahkumu ve hunharlığın sessiz bir görkemle örtüldüğü alanı hayal etmek çok güç değil.

İşte Thekla’nın öz annesi Thamyris, valinin duruşunda bir tereddüt görmüş olmalı ki var gücü ile bağırıyor : “Bu ahlaksızı yakın! Eşine, ailesine ve şehrine ihanet eden bu fahişeyi sirkin ortasında yakın ki bir daha kimse size ihanet edemesin!”

Ne kadar acıdır ki , bir kadının zihnine hükmedemeyenler onu hep namus oku ile vurur. Oysa insanlığın bir tek namusu vardır: Hakikati aramak ve bulduğu kadarını korumak. Gerçek iffet  budur, diğerleri onun ancak uzantısı olabilir.

Bunlar aklımdan geçerken şimdi akasya ağaçları ile çevrili ve ortasında  Konya Belediyesi'nin nikah salonu olarak işlev gören binanın bulunduğu meydanda dolaşıyorum. O idam sehpasının tam yerini bulmaya çalışıyorum. O gencecik yaşında kendisine öğretilen tüm kalıplara meydan okumuş ve odun yığınlarına boğulmuş olduğu halde iman ettiği hakikatten vazgeçmemiş müminin hayali bana eşlik ediyor  sanki. Az sonra ateşi tutuşturacaklar , Romanın güç tutkunu tanrıları intikam istiyor halk vahşeti seyirlik bir eğlence biliyor. Her gün daha fazlasını görmek istiyor. Nefesim daralıyor...
Azize Thekla’nın saçları Alaeddin Tepesi’nin rüzgârında dağılıyor, akasya dalları sallanıyor...

Aklımda şairini hatırlamdığım bir şiir esiyor :
 
“Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz 
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım 
Siz beni ne anlarsınız... siz...”

Aya Thekla etrafındakilere bunu söylüyor sanki. Onları uyarmak için mutlaka bir şeyler söylemiş olmalı. Çünkü direğe bağlanmış mahkûmun etrafında yaşıtları dört dönüyor. Onu kurtarmak için değil ateşe odun atmak için. Acaba ne yaptıklarını biliyorlar mı? Konya’nın genç kız ve delikanlıları özellikle görevlendirilmiş Thekla’yı yakacak odunları toplamak için. Çünkü gençler, onun yaptığını yapmaya cesaret edemesin isteniyor. Kimse kendine bizim istediğimiz dışında bir pencere seçmesin, ses dinlemesin, bir başka ışığa asla yüzünü çevirmesin… Gözleri bizim karanlığımıza alışsın…

Oysa, belki tüm zamanların ilk inananları kendi toplumlarının karanlık yönlerine tanık oldukları için aydınlığa böylesine bir sevdayla tutuldular. 

Hz. İsa’nın buyurduğu gibi “Ancak karanlıkta oturanlar büyük ışığı göreceklerdir.” 

Tepeden aşağı doğru inerken , odunların tutuşturulduğu anı hissediyorum. Çıtırdayan çalı çırpı seslerini ... Kalabalığın içinde Pavlos ve birkaç inan arkadaşını gören Thekla'nın gözlerindeki ışığın alevi bastırşını... Havada bulutlar , gittikçe kararan gökyüzü , yağmur alametleri.. 

Thekla ve Pavlus'un buluşan gözlerinde ümit , muhteris annede "Yakın fahişeyi" çığlıkları...
Thekla'nın yüzünde garip bir tebessüm ...

Yağmurlar sırtıyla sırtım arasındadır
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın
Kalbimi bin parçaya böldü divane sır
Sesi geliyor sesi, günahkar çocuklarım
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır...

Sonra o rüzgar, o yağmur, o garip fırtına !.. Yeni tutuşan ateşin yağmur suyuyla çarpışmasından çıkan simsiyah duman havaya yükselirken kalabalığın paniğe kapılmasından yararlanan müminlerin geç kızı kurtarışı...

Aziz Pavlos, Timoti, Aya Thekla ve Konya'dan bir kaç kişi daha Listra'ya doğru şehirden uzaklaşırken ben tepeden aşağı doğru iniyorum ... Annesi Thekla'yı biraz olsun anlamış mıydı ya da anlamak istemiş miydi hiç sanmıyorum. Onun kızının evliliğinden bekletisi her ne ise o gerçekleşmemişti sadece. Peki Pavlus ve Thekla arasında ki nasıl bağdı?
Kaynaklara göre Pavlus altmış yaşına merdiven dayamış ve evliğige kesinlikle karşı , insanın kendisini tamamen dünya zevklerinden soyutlaması gerektiğine inanan bir havariydi. Konya'daki vaazleri de bunun üzerineydi. Thekla aradaki pencereden onun sohbetini dinlerken bu telkinden etkilenmiş ve put perest olan nişanlısından ayrılmaya ve hiç evlenmemeye karar vermişti. Öyle de yaptı hayatı boyunca yalnız yaşadı . Pavlus da misyonerlik seyahatlerine devam etti.

Biliyorum ki Thekla'nın zorluklarla dolu yolculuğu bitmedi henüz başlıyor. Ta ki Silifke Taşucunda bu gün kendi adıyla anılan bir manastır bulunan mağarada şehid edilene kadar sürecek...Thekla yalın ayak Alaeddin tepesinden aşağı inerken yukarıdaki meydana doğru dönüp son kez bakıyor belki de annesine...Anlaşılmamak ne tuhaf bir acı ki kimse tarif edemez. 
Aklımda yine o şiir :

Artık ben gideceğim ata eyer vuruyorlar
Hatıralarımı birer birer yakacağım
Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım
Batan güneşe doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım
Siz beni ne anlarsınız… siz…


Not: Eve gelince baktım şiir Sezai Karakoç'un Monaroza notlarından 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.