13-15 Nisan 2007 tarihleri arasında Çınar Derneği “Hz. Muhammed” adlı bir bilgi şöleni organize etmişti. Bu yazımızda sempozyumu değerlendirmeye devam edeceğiz.
II. oturumda Mehmet Özdemir “Peygamberlik öncesinde bir insan olarak Muhammed b. Abdullah” adlı bir tebliğ sundu. M. Özdemir Peygamber (s)’in Kureyş’in asıl üyelerinden olduğunu söyledi. Müzakereci Ahmet Özdemir ise Hz. Muhammed (s)’in soyunun saygıdeğer bir kabileye dayanmasının o kadar da önemli olmadığını ifade etti. Din açısından problem olmasa da insanların “soy takibi” gibi bir ilgisi var. Sosyal hareketlerde de bu ilgi önemli bir role sahip. İnsanlar: “Bunun babası, dedesi ya da eşi bizi ilgilendirmez. Mühim olan inancı ve icraatlarıdır.” demiyor çoğu zaman.
Yine A. Özdemir, İslâm öncesi dönem hakkında yeteri bilgiye sahip olmadığımızı ancak bunun normal olduğunu zira ilgi alanımızın risalet olduğunu söyledi. Peygamber (s)’in Hz. Hatice ile evlenmeden önce zengin olup olmadığını tespit etmenin de mümkün olduğunu söyleyen A. Özdemir Hz. Muhammed (s)’e babasından kalan mirasın belli olduğunu, o dönemin ekonomik durumunu hesaba katarak iktisatçıların bu tespiti yapabileceklerini söyledi. Gerçekten de Hz. Hatice’ye 100 deve mihir tayin eden Peygamber (s)’in ancak evlilik sonrası zenginlediğini izah etmek kolay olmasa gerek.
Bu oturumda gündeme gelen konulardan birisi de “peygamberlik mührü” idi. A. Özdemir, böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını çünkü o dönemin doktorlarının Peygamber (s)’e onun sırtında bulunan et benini almayı teklif ettiklerini ancak onun: “Bu nasıl teklif! İnsanlar ona bakıp Müslüman oluyorlar.” demediğini söyledi. Yine İbnu İshak’ta Nur-u Muhammedi (h. 130’lu yıllar) Peygamber (s)’in babasındadır. Aradan bir yüzyıl geçince bu nur Hz. Muhammed (s)’e kaymıştır, bu Kur'an dışı itikat Şii kaynaklara oradan da tasavvuf kültürüne girmiştir.
Demek ki, nasıl Ertuğrul Gazi’nin “odada Kur'an asılı diye oturarak uyuması sonucu göğsünden bir çınar çıktığı şeklinde gördüğü rüya” (Bu bilgiyi Murat Güzel’den öğrendik.) zamanla insanların zihninde Osman Gazi’ye aktarıldıysa; yine Sabah yazarı Emre Aköz’ün verdiği bilgilere göre, 23 Nisan Çocuk Bayramı 1929'da Himaye-i Etfal Cemiyeti (şimdiki adıyla Çocuk Esirgeme Kurumu) Başkanı ve Mersin Milletvekili Dr. Fuat (Umay) Bey'in girişimiyle 23-29 Nisan arası 'Çocuk Haftası' olarak kutlanmaya başlanmasına rağmen Atatürk’ün çocuklara hediyesi gibi takdim edildiyse, benzer bir durum Peygamber (s) için de söz konusu olmuş.
Diğer bir tebliği konusu da Vecdi Akyüz tarafından sunulan “Devlet başkanı, hukuk adamı ve bir medeniyet kurucusu olarak Muhammed (s)” idi. Bir dönem Yeni Şafak gazetesinde köşe yazarlığı da yapmış olan Akyüz, Peygamber (s)’in hicretinin gerçekleştiği dönemde Medine’de altı bin müşrik, dört bin Yahudi ve elli Hıristiyan’a karşılık Müslümanların sayısının bin beş yüz olduğunu ve Medine’nin yönetimini de ellerinde bulundurduklarını söyledi. Bu ilginç bilgi “Nice az topluluklar vardır ki, az oldukları halde kendilerinden sayıca daha fazla olan topluluklara galip gelmişlerdir.” (Bakara, 2: 249) ayetiyle de uyum içindedir. Bir de güncel göndermede bulunup sempozyum değerlendirmeme son vereyim: Partilerin il başkanlıkları birbirine sıkıca tutunmuş birkaç siyasetçinin kontrolünde değil midir zaten?