Şehirlerin Anası Mekke, Hz. Peygamberin her fırsatta ve her yerde okuduğu Kur’ân ayetleri ile sarsılmaktadır. Ümmü’l-Kura, Ümmü’l-Kitabın ayetleri ile titreyip kendine gelmekte, özüne/fıtratına dönmektedir. İnsanlar birer ikişer Kur’ân’ın sarsan uyarıları ile kendilerine gelmekte ve asıllarına/fıtratlarına dönmektedir. Kur’ân, eşsiz ayetleriyle değiştirmeye, dönüştürmeye, geliştirmeye devam etmekteydi. Mekke’de okunan Kur’ân, onu dinleyenlerin gönüllerini, beyinlerini dokuyor, onları inşâ ediyordu..
Ömer de Mekke’de yaşamakta idi. Henüz o, İslam ile tanışmamıştı, Kur’ân’ı da can kulağı ile dinlememişti. Sadece kulaktan dolma ve duyma bilgilerle Hz. Peygamber ve Müslümanların karşısında yer almıştı. Bir gün müşriklerin kışkırtması ile Ömer, Hz. Peygamberin canına kast eylemek için yola düştü. Yolda karşılaştığı bir müslümanın yönlendirmesi ile rotasını kız kardeşinin evine çevirdi. Çünkü önce Müslüman olan kız kardeşi ve eniştesinin hesabını görmeliydi.
Ömer, kız kardeşinin evine girerken kapıda okunan Kur’ân ayetlerini duydu. Dinlemedi ve anlamadı bile. Çünkü Kur’ân dinlemek için gelmemiş, Kur’ân sadasını susturmak için gelişmişti. Alıcısını Kur’ân’a çevirip can kulağını ona açmayanlara Kur’ân anlaşılmaz gelir, onların kin ve nefretlerini artırırdı. Öfke ile içeri daldı, eniştesini ve kardeşini tokatladı. Bu hengâmede, kan revan içerisinde kalmış olan kız kardeşinin Ömer, sen ne yaptığının farkında mısın, vallahi sen bizleri öldürsen de biz bu yoldan dönmeyeceğiz şeklindeki sözleri ile sarsıldı. Ömer titredi ve kendine geldi. Getirin o okuduklarınızı diye inledi.
Eline aldığı Tâhâ suresi ayetlerini okumaya başladı Ömer, okudu okudu, okudukça eridi. Çünkü Ömer, alıcısını Kur’ân’a çevirmişti. Alıcısını Kur’ân’a çevirip ona yönelenlere Kur’ân sırlarını açar ve kolay gelirdi. Ömer, Kur’ân’la çarpıldı, onunla doldu ve Hz. Ömer oldu. Ama daha fazla Kur’ân’la dolması ve doyuma ermesi gerekti. Hz. Peygamberin bulunduğu eve gitti ve Ömer Müslüman oldu.
"O ses, sokağa vuran,
Nedir?" "İşte bak Kur'ân!"
Baktı çarpıldı bir ân..
İçi süt liman oldu.
Ömer Müslüman oldu.
Kur'ân, esrar oluğu..
Sonsuzluğun soluğu..
Gösteren ok, kulluğu..
İnkarı iman oldu.
Ömer Müslüman oldu.[1]
Yer Münevver Medine. Ömer, halife. Ağır bir yük var omuzlarında. Ümmetin işini yüklenmişti bir kere. Uyku tutmuyordu Ömer’i. Ve Ömer, gece yarısı devriye gezmektedir Medine sokaklarında.
Uyumamış bir evden, Kur’ân sadaları taşıyordu sokağa. Okunan Tûr suresi ayetleri idi. Ömer durdu, dinledi, inledi ve yere yığıldı. Arkadaşları baygın vaziyette evine kaldırdılar Ömer’i. Ömer bir kez daha çarpılmıştı.
Peki, eskimez pörsümez yeni olan Kur’ân yalnızca Ömerleri mi etkiler. Elbette hayır. Ona alıcısını çeviren herkesi Kur’ân çarpar, kurar ve donatır. Çünkü Kur’ân, ölümsüz olan Yüce Rabbin kelamıdır. O halde neyi bekliyoruz ve ne kadar bekleyeceğiz, Kur’ân’la olmak ve onunla dolmak için?
“Kendilerine okunmakta olan Kitabı sana indirmiş olmamız, onlara yetmedi mi?
Elbette inanan bir toplum için onda rahmet ve ibret vardır.”[2] “İman edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen Kur’ân ile kalplerinin ürpereceği zaman gelmedi mi?
Onlar sakın, daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar!
Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı.
Onlardan çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.”[3]