İslam’ın ilk yıllarında Hz. Peygamberin getirdiği mesajın toplumda taban oluşturmaması için başta müşrikler, münafıklar olmak üzere bazı gayr-i Müslim unsurlar büyük mücadeleler vermiştir. Onun davet yolundaki mücadelesini zayıflatmak için psikolojik taktikler uygulanmış; nesli kesik denmiş, Rabbi Muhammed’i unuttu demekle kalmamışlar; deli, sihirbaz, şair gibi yakıştırmalarda bulunmuşlardır. Bütün bunlar, Hz. Peygambere gönül verenlerin zihinlerini bulandırmak, bu dine yönelecek olanların yolunu kesmektir. Bütün yapılan menfi propagandalara, sözlü ve fiziki saldırılara, her türlü sosyal ve ekonomik boykot uygulamalarına rağmen, bu dinin gönüllerle buluşmasının önüne geçilememiştir. Hatta alaya aldıklara bu din, onların çocuklarını kısa zamanda kuşatma altına almıştır.(Bkz. 6/En’âm 10-11).
İnsanlık tarihinde peygamberlere saygısızlık iki şekilde cereyan etmiştir. Bunlardan birisi; dövme, sürgün, yaralama, öldürme, boykot ve savaş ilanı şeklinde ortaya çıkan maddi saldırılardır. Peygamberlerin tarihinde bunların birçok örneğini görmek mümkündür. Bir diğeri de sözlü, yazılı ve görsel medyaya dayalı olarak peygamberleri küçük düşürücü davranışlar içine girmek şeklinde cereyan etmiş olan manevi saldırılardır. Toplum hayatında görülen manevi saldırılar; alaya alma, çekiştirme, ayıplama, aile hayatını karalama ve iftira etme şeklinde gerçekleşmiştir. Bu bağlamda en ağır imtihanları peygamberler çekmişlerdir. Efendimiz Hz. Muhammed (a.s) hem dün ve hem de bugün bütün bu saygısızlıklara duçar olmuştur. Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan karikatür krizleri ve yazılan bazı kitaplar bunun en açık örnekleridir.
Hucurat Suresi’nin ilk beş ayetinde, Müslümanların, Allah ve Peygamberi hakkında göz önünde bulundurmaları gereken edep ve saygı anlatılır. Bu ayetlerden ikisi şöyledir:
“Ey iman edenler! Allah'ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
“Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber'in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber'e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider.” (49/Hucurat 1-2).
Hz. Peygambere edeb ve saygı konusunda bir Müslüman’ın tutumu şöyle olmalıdır: Her hangi bir konuda Allah ve Resul’ü (a.s), açık bir hüküm ileri sürmüşse, neden böyle niçin böyle diye sormamalı, başım gözüm üstüne diyerek hayata geçirmenin yolları aramalıdır. Çünkü “Allah ve Rasülü'nün hüküm koyduğu konularda hiçbir Müslüman’a, kendi kendine karar verme yetkisi bırakılmamıştır.” (Bkz. 33/Ahzap 36). Öyleyse, nasıl ki Hz. Peygamberin sağlığında ona karşı saygıda kusur gösterilmemişse, aynı şekilde bugün de Hz. Peygamber’in mübarek adı anılınca veya onun bir buyruğu anlatıldığında yahut hadisleri okunduğunda aynı edeb ve saygı göstermelidirler. Makamı ne kadar yüce olursa olsun, Hz. Peygamber’in (s.a) dışındaki kimselere yapılan herhangi bir saygısızlık Allah indinde "küfür" olarak tavsif edilmez. Böyle bir davranış en fazla bir kabalık, bir saygısızlık addedilir. Fakat Hz. Peygamber'e karşı yapılan bir saygısızlık, kişinin ömrü boyunca yaptığı hayırlı amelleri zayi edecek kadar büyük bir günahtır. Çünkü Hz. Peygamber'e (s.a) gösterilecek hürmet, onu Peygamber olarak gönderen Allah'a hürmet etmek, yine ona hürmette kusur etmek Allah'a hürmette kusur etmek demektir. Bunun için Hz. Peygamber ve onun bize bıraktığı miras üzerinde konuşurken ya da tartışırken dikkatli ve saygılı bir dil kullanılmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygambere saygısızlığın cezası üzerinde durulmuştur. “Şüphesiz Allah ve Resülünü incitenlere, Allah dünya ve ahirette lanet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.” (33/Ahzap 57).
Netice olarak, peygamberlere iman, iman esaslarındandır. Peygamberler halkasının son temsilcisi Efendimiz Hz. Muhammed (a.s)’dır. Ondan başka peygamber gelmeyecektir. Dinin anlaşılmasında onun bize bıraktığı hadis külliyatı, sünnet ve sîreti bir rahmettir. O, Kur’an’ın ilk yorumcusudur. Bu sebeple her Müslüman onu incitecek söz ve davranışlardan uzak kalmalıdır. Özellikle İslam sevmezlerin onun şahsiyetine yönelik karalamaları karşısında hemen infiale kapılmak yerine, iknaya dayalı bir yöntemle ileri sürülen eleştirilere sözlü ve yazılı planda cevap verilmelidir. Ayrıca, Hz. Peygamber ve onun insanlığa getirdikleri bütün yönleriyle tanıtılmalıdır. Bu konuda bütün iletişim araçlarından istifade edilmelidir. Onun getirdiklerini yaşayarak temsil etmek kadar etkili bir mücadele yöntemi düşünülemez.
NOT: Bütün okuyucularımızın idrak edeceğimiz Mevlid kandillerini tebrik eder, Yüce Allah’tan sağlık, başarı ve mutluluklar dilerim.