Kur’ân-ı Kerimde bir surenin adı Hucurât suresidir. Hucurât, odalar demektir. Hz. Peygamberin odaları sureye konu ve başlık olmuştur.
Hucurât suresi, Ey iman edenler! Allah'ın ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir[1] ayeti ile başlar. Bu ayet ve bundan sonraki ayetlerinde Yüce Rabbimiz müminlere şu uyarılarda bulunur:
Allah ve Rasülünün konumunu da kendi konumunuzu/haddinizi de bilin.
Dinî konularda Allah ve Rasülünün dediklerini esas alın.
Allah ve Rasülünün önüne geçmeyin! Bir konuda Allah ve Peygamberinin hükmü varsa, ona uyun. Ona aykırı görüşler serdetmeyin.
Sesinizi peygamberin sesinin üstüne çıkarmayın!
Peygamberi sıradanlaştırmayın!
Allah, söylediklerinizi işitir, içinizden geçirdiklerinizi bilir ve gereğini yapar.
Surede Hucurât kelimesi şu şekilde geçer:
(Resûlüm!) Sana odaların (Hucurât) arka tarafından bağıranların çoğu aklı ermez kimselerdir. Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabretselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.[2]
Sureye özellikle bu ismin verilmesinin hikmetleri babında şunları söyleyebiliriz:
Odalar… Peygamberimizin yaşadığı hücreler. Hücre-i saadet… Saadet çağının önderi bu odalarda yaşadı. Ey iman edenler! Hucurât suresini okuyun ve unutmayın. Bu şekilde Peygamberinizin nasıl bir evde yaşadığını hatırda tutun. O, imkânı bulduğu halde zâhidane bir hayat yaşadı. Nitekim Peygamberimizin yaşadığı dönemde Medine’de görkemli binalar vardı. Peygamberimiz isteseydi, odaları çok daha şatafatlı yapılabilirdi. Ama O, istemedi. Mescidin yapımı sırasında Nasıl yapalım, nasıl bir bina istersiniz diyenlere, Musa’nın gölgeliği gibi bir şey yapın yeter, buyurdu. Variyet içerisinde mütevazı bir hayat yaşayarak bizlere örnek oldu. O, bu örnekliği ile ümmetinin önünde çok önemli bir tehlike olan dünyevileşme tehlikesine dikkatlerimizi çekmiş oldu.
Kur’ân’ın ifadesiyle 950 sene yahut daha fazla yaşamış olan Nûh aleyhisselamın kamıştan bir kulübe yaptırdığı söylenir. Daha sağlam bir ev yapsaydın ya, diyenlere ise şöyle cevap verirdi: Ölümlü bir kimse için bu bile fazla! Kendisine dünyayı nasıl buldun, diye soranlara o şöyle cevap verirdi: İki kapılı bir ev gibi. Birinden girdim, diğerinden çıktım![3]
Kaynaklarımız Peygamberimizin odalarının fiziki durumu ile ilgili olarak şu bilgilere yer verirler: Peygamberimizin evi toplam 42 metre karelik bir alanı kaplıyordu. Bu alanda hurma ağaçları ile etrafı çevrilmiş küçük bir avlu, avludan içeri girilen bir oda vardı. Tavanı hurma dal-yaprakları ve ince bir çamur tabakası ile örtülmüş olan odanın yüksekliği iki buçuk metre kadardı. Odanın temelleri taş, duvarları kerpiçti. Odada bulunan ev eşyası birkaç hasır, bir su kırbası, birkaç kaptan ibaretti.
Nitekim Peygamber Mescidinin genişletilmesinde odalar yıkılırken sahabîler şöyle göz yaşı döküyorlardı: Peygamberin odalarından birini yıkmasaydınız da bu ümmetin sonraki gelenleri, peygamberlerinin nasıl bir evde yaşadıklarını görseydiler.
İslam, aile boyu bu odalarda yaşandı. İslam’ın en temel ilkeleri de bu odalarda belirlendi ve uygulandı. İslam ailesi, bu odalarda kuruldu. Kur’ân ayetlerinin bir çoğu bu odalarda indi, bu odalarda yorumlanıp yaşandı.
Son olarak sureye bu ismin verilmesi, özel hayatın gizliliği ve aile mahremiyetinin önemine dikkat çekmek için olabilir. En doğrusunu Mevlâ bilir.