Bu yazıda, Kur’an ve Tevrat’ta Hz. Yusuf’un hapisten çıkışı ve iktidarda söz sahibi olduğu dönemde, onu kuyuya atan kardeşleriyle ticari bir konuda bir araya gelmesi, karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır.
Allah’ın yardımıyla Hz. Yusuf’un, Mısır kralının rüyasını ülke ekonomisine yön verir şekilde yorumlaması, krala makul gelir ve Kur’an’da şöyle dediği belirtilir: “Kral, 'Onu bana getirin' dedi. Bunun üzerine ona elçi gelince, 'Efendine dön de ona sor: 'Ellerini kesen kadınların durumları neydi? Şüphesiz Rabbim onların düzenlerini bilir.' dedi.” (Yusuf, 12: 50). Görüldüğü kadarıyla Hz. Yusuf, iftiraya uğraması sonucu girdiği zindandan “af yoluyla” değil, suç işlemediğinin kesinleştirilmesinin ardından çıkmak istemektedir. Yusuf’un talebi, kral tarafından gerçekleştirilir ve onu doğru yoldan saptırmak isteyen kadınlar suçlarını itiraf ederler: “(Kral, kadınlara) ‘Yusuf'u elde etmeye çalıştığınızda sizin durumunuz neydi?’ dedi. Onlar, ‘Hâşâ! Allah için biz ondan hiç bir kötülük görmedik.’ dediler. Azizin hanımı da dedi ki: İşte şimdi gerçek ortaya çıktı. Ben gönlünü çelmek isteyen bendim. O ise gerçekten doğru söyleyenlerdendir. Bu, (azizin) yokluğunda benim kendisine hıyanet etmediğimi ve Allah'ın hainlerin düzenlerini başarıya erdirmeyeceğini bilmesi içindi. (Bununla birlikte) kendimi temize çıkarmıyorum. Şüphesiz, Rabbimin esirgediği dışında nefis sürekli kötülüğü emredicidir. Doğrusu Rabbim bağışlayandır, rahmet edendir." (Yusuf, 12: 51-53). Ancak Tevrat’a bu ayrıntı yoktur.
Yusuf’un temiz birisi olduğu, kral tarafından yürütülen soruşturma sonucu kesinleşince, “Kral dedi ki: ‘Onu getirin kendime özel (görevli) edineyim.’ Onunla konuşunca da ‘Sen bugün bizim yanımızda önemli mevki sahibi ve güvenilir birisin.’ dedi.” (Yusuf, 12: 54). Yusuf’taki bu mekân ve konum değişikliği Tevrat’ta şöyle ifade edilir: “Firavun görevlilerine, ‘Bu adam gibi Tanrı ruhuna sahip birini bulabilir miyiz?’ diye sordu. Sonra Yusuf'a, ‘Madem Tanrı bütün bunları sana açıkladı, senden daha akıllısı, bilgilisi yoktur.’ dedi, ‘Sarayımın yönetimini sana vereceğim. Bütün halkım buyruklarına uyacak. Tahttan başka senden üstünlüğüm olmayacak. Seni bütün Mısır'a yönetici atıyorum.’ Sonra mührünü parmağından çıkarıp Yusuf'un parmağına taktı. Ona ince ketenden giysi giydirdi. Boynuna altın zincir taktı.” (Yaratılış, 41: 38-42). Tevrat’tan anlaşılan şey, Yusuf’un ülkede fiili yönetici olduğu, kralın kendisini sembolik bir lider konumuna çektiğidir. Kur’an’daki ifadeler de bu yöndedir: “İşte böylece Yusuf'a o yerde güç ve imkân verdik. Orada istediği yerde konaklıyordu.” (Yusuf, 12: 56).
Yusuf, yönetici olduktan sonra kardeşleri bir gün ondan erzak satın almaya geldiler: “Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler. Onlar onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı. Onların yüklerini hazırlayınca dedi ki: ‘Baba bir kardeşinizi de bana getirin. Görmüyor musunuz; ben ölçüyü tam tutuyorum ve ben misafir ağırlayanların en hayırlısıyım. Eğer onu getirmezseniz artık benim yanımda size ölçek (erzak) yok ve bana da yaklaşmayın.’ ‘Onu babasından almaya çalışacağız ve (her halde) bunu yaparız.’ dediler.” (Yusuf, 12: 58-61). Aslında Yusuf’un yanlarında getirmedikleri kardeşi istemesinden, kendilerine erzak veren kişinin Yusuf olduğunu anlamaları gerekirdi. Ne var ki muhtemelen Yusuf’u değersiz görmeleri, onu o makamda gördüklerinde tanımalarına engel oldu. Kuyuya attıkları Yusuf’a böyle bir nimet verilmiş olabileceğini hayal dahi edemediler. Kur’an’da olduğu gibi Tevrat’ta da Yusuf’un kardeşlerini tanıdığı ama onlara bunu belli etmediği ve onların da Yusuf’u tanıyamadıkları ifade edilmektedir (Yaratılış, 42: 7-8).
Tevrat’ta Yusuf, erzak almaya gelen kardeşlerini casuslukla suçlar (Yaratılış, 42: 9, 14, 16) ve biri hariç onları 3 gün alıkoyacağını ifade eder. Alıkonmayandan istediği şey, yanlarında getirmedikleri baba bir kardeşlerini getirmesidir (Yaratılış, 42: 16). Fakat onların bu meseleyi aralarında konuşmaları ve başlarına gelen bu olayın Yusuf’a yaptıkları kötülüğün cezası olduğu yolunda şeyler söylemeleri ve bunları Yusuf’un duyup onlara sezdirmeden ağlamasının ardından sadece Şimon alıkonur diğerlerinin Kenan iline dönmelerine izin verilir (Yaratılış, 42: 22-24). Kur’an’da ise Yusuf’un kardeşlerini “casusluk” ile suçlaması ve bir zamanlar onu kuyuya atan kardeşlerinden birini alıkoyması yoktur.
Görüldüğü gibi Yusuf, bir makama geldiği için hemen kendisine hainlik eden kardeşlerini cezalandırma yoluna gitmez. Onun hedefi, intikam almak değil, kardeşlerinin ıslahıdır.
Zaten rüyalar ile insanların zihinsel meşguliyetleri arasında çoğu zaman bir irtibat vardır. Sözgelimi Türkiye’de yaşayan ve Fransızca ile bir alakası bulunmayan kişinin rüyasında Balzac’ı görme ihtimali neredeyse yok gibidir. Bir Güney Afrikalı’nın da Türkiye’deki müfessirlerin eserleriyle hiç yolu kesişmemişse rüyasında Elmalılı Hamdi Yazır’ı görme ihtimalinden söz etmek oldukça zordur.