Yüce Dinimizin bizlere buyurduğu ibadetler, Rabbimize karşı kulluk borcumuzu yerine getirmemizi sağladığı gibi, bizi hayata hazırlayan hikmetlerle doludur. Şöyle ki, cemaatle kılınan namaz ibadeti Yüce Rabbimizin huzurunda mümin kardeşlerimizle buluşmamızı sağlar. Zekat ibadeti, zengin fakir buluşmasını ve onların birbirlerine yakınlaşmasını sağlar. Baştan sona Hac ibadeti, ümmet buluşmasının adıdır. En ferdî ibadet gibi duran oruç ibadeti bile toklarla açları buluşturan, onları birbirine yaklaştıran bir ibadettir. Bunun için oruç ayı Ramazan’da iftar ve sahur sofralarında fakir zengin müminler bir araya gelirler, teravih namazlarında camileri doldurur taşırlar.
Asıl olan ise ibadetlerdeki bu cemaat ruhunu hayata taşıyabilmektir. Sözgelimi müminler olarak namazda, aynı kıbleye dönüp, aynı gaye ile bir olan Yüce Rabbin huzurunda durduğumuz gibi; namaz dışında da bu birlikteliğimizi sürdürebilmeliyiz. Namazda omuz omuza veren müminler, namaz dışında boğaz boğaza birbirlerine düşerlerse, namazlarıyla çelişmiş olurlar. Hacda dünyanın dört bir yanından gelen, farklı renkte, farklı konumda müminler, aynı Ka’be etrafında tavaf ettikleri halde, haccın sonunda, birbirlerine kurşun sıkmaya başlarlarsa haccın ruhunu kavrayamamışlar demektir.
Namazda her müslümanın okuduğu bir Kur’ân duası şöyledir: Ey Rabbimiz, hesabın görüleceği günde beni, anne babamı ve müminleri bağışla! (14/41) Kur’ân’da geçen bu dua, Hz. İbrahim peygamberin duasıdır ve peygamberimizin de çokça okuduğu bir duadır. Duada geçen müminleri bağışla ifadesinin içerisine, tanıyalım tanımayalım, dünyanın neresinde olursa olsun bütün müminler girer. Müslüman, ne kadar günahkâr olursa olsun kendisini Müslüman olarak tanıtan hiç kimseyi mümin saymama hakkına sahip değildir. Şimdi namaz kılan bir mümin, namazda dua ettiği mümin kardeşine, namaz dışında düşman olursa, onun kuyusunu kazarsa, onun aleyhine işler yaparsa, onu aldatırsa, onun gıybet ve dedikodusunu yaparsa duasıyla çelişmiş olmaz mı?
Duanın namazın sonunda yer alması da oldukça dikkat çekicidir. Zira namazın sonu, hayatın başlangıcıdır. Mümin, bu dua cümlesinden hemen sonra selam verip namazdan çıkacak ve gündelik hayata dönecektir. Ama hesap bilinci içerisinde ve kardeşlik ruhuyla hayata dönecektir. Zira namazın son duası, hesabın görüleceği günde müminleri bağışla cümlesiyle sona erdi. Nitekim bizler namaz ibadeti ile dolmak, kâmil müminler olmak durumunda değil miyiz? Kıldığımız namaz, seccadede, camide ve kıldığımız sınırlı vakitte kalırsa, namaz ruhu nasıl hayata taşınacak?
O halde ibadetlerimizin bizi hayata, bizi vahdete, bizi ümmet bilinci kazanmaya hazırlayan araçlar olduğunu bir kez daha hatırlayıp onların gereklerini yerine getirmeliyiz. Yoksa kullarının hiçbir ibadetine ihtiyacı olmayan Yüce Rabbimizin, bu ibadetleri kullarına buyurmasının hikmeti tam olarak gerçekleşmiş olmaz.
Yazımızı bir Kur’ân duasıyla sonlandıralım: Rabbimiz! Bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla; kalbimizde müminlere karşı kin bırakma; Rabbimiz! Şüphesiz Sen şefkatlisin, merhametlisin. (59/10)