Siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşların, dernek ve vakıfların tümü halk tarafından oluşturulan birer örgütlenme biçimidir.
Bu oluşumlar kişilerin dünya görüşüne, ideolojik duruşlarına göre şekillenirler ve pek çoğu da toplumun bir kesiminin çıkarlarını savunmak için kurulurlar.
Siyaset sosyolojisi derslerinde böyle söyleniyor en azından.
Yine kitaplar diyor ki; bu örgütlenmeleri oluşturan bireylerin sosyolojik olarak toplumsal koordinatları da, nerede durdukları da çok önemlidir.
Bu yer alış biçimi “merkez” ya da “çevre” biçiminde tezahür etmektedir.
Merkezde yer alanlar siyasal iktidarı, ekonomik iktidarı , kültürel iktidarı, kısacası toplumdaki “iktidar” alanlarını temsil eder.
Merkez daha çok “elitist” bir içeriğe sahiptir, seçkinler tarafından oluşturulur ve toplumun yönünü, toplumun nereye gideceğini belirler.
Sanatı onlar belirler, sporu onlar belirler, ticareti onlar belirler.
Kısaca onlar iktidar seçkinleridir.
Çevre ise adından da anlaşılacağı üzere kıyıda yer alır.
Yaşamın kıyısında olan kesimler çevreyi temsil eder.
Onlar belirlenen sanatı seyrederler, sporu izlerler, ticaretinse hamaliye kısmıyla uğraşırlar.
Siyasette yerleri nedir? Diye sual olunursa, onlar merkezi seçerler, merkezin kimden olacağına karar verirler.
“Merkezin” hangi kanattan iktidara geleceği onlardan sorulur.
Merkez, sol kanattan mı olmalı, sağ kanattan mı?
Merkez, liberal mi olmalı, muhafazakar mı olmalı?
Çevre, kendini yönetecekleri belirleyen “halk”tan başkası değildir aslında.
Kendini yönetmek değil, kendini yönetecekleri seçmektir demokrasi de, cumhuriyet de bir anlamda.
O yüzden demokrasi oyununu oynarken “çevre”ye büyük önem verilir.
Halkın istedikleri, halkın talepleri merkezde oturanlar için birincil derecede önemlidir.
Bu nedenle kimi zaman çıkılır sokağa onların kahvehanelerine gidilir, onların yemek sofralarına oturulur, icabında onların küfürleriyle küfredilir…
Bu nedenle en çok da “İçinizden Biri!” sloganını kullanırlar merkezdekiler…
“İçinizden Biri”ne siz her türlü kolaylığı sağlarsınız…
İcabında kanınızı canınızı verirsiniz…
“Öl de ölelim” dersiniz…
“Türkiye seninle gurur duyuyor” diye yeri göğü inletirsiniz….
Bu yüzden “İçinizden Biri”nin kusurlarını görmezden gelirsiniz..
Ona öylesine aşkla bağlanırsınız ki, aşkın gözünün kör olduğuna somut bir delil teşkil edersiniz.
O “İçinizden Biri” de, pek çok gayri insani ya da gayri ahlaki alana yönelse de, pek çok ah almış olsa da, “kol kırılır yen içinde” mantığıyla hareket edeceğinizi bilir.
Çünkü sizin için yapıyordur ne yapıyorsa…
Hatta, bir bildiği vardır…
Hikmetinden sual olunmaz…
Sizin için, sizin adınıza merkez olmuştur, siz etrafında döndükçe de merkez olmayı sürdürecektir…
Sizin merkezde olma ihtimaliniz mi?
O hiç mi hiç gerçekleşmeyecektir.
Çünkü sizin adınıza birisi merkezi temsil edecektir her zaman.
Siz sadece ve sadece onu orada tutacak desteği sağlayacak oyları vereceksiniz, her dört yılda bir güven tazeleyeceksiniz ve bununla mutlu olacaksınız…
Merkez yerine yerleştikçe sizin mutluluğunuz kat be kat artacak…
Orada kendiniz oturuyormuşcasına mutluluktan uçacaksınız….