Elbette çıkış da aynı yerden, paranızla yorulmak istiyorsanız gidin … Yıllar önce gezmiştim hala bir asansör yapılmamış. Hadi Hristiyan ziyaretçiler için kutsal, basamak başı sevap kazandıklarına inanıyorlar diyelim. Bizim ve başka inanıştaki arkadaşların derdi ne? O merdiven yerinde durur isteyen orayı, dileyen asansörü kullanabilir.
Ayrıca bu müze giriş ücretleri yerli turist için ne zaman uygun bir hale gelecek merak ediyorum. Mesela Mevlâna Müzesinin tamamen ücretsiz olması da yanlış Ihlara Vadisi’nin 35 TL olması da… Öğrenci indirimi de yok dedi görevli. Peki, ülkemiz şartlarında dört çocuklu bir aile 140 TL’ye vadiyi gezerse çıkınca evin yolunu nasıl bulacak? Bunun bir orta yolu bulunmalı ve yabancı turiste ayrı tarife uygulanmalı. Tabii gerekli, düzen, temizlik, hizmet yapılıyorsa. Ama benim gözlemlediğim şey, her yer oluruna terk edilmiş etrafta birkaç işletmeci, yerli halktan sıcak kanlı seyyar satıcılar ve bilet kulübesi olmasa sahipsiz sanılacak mekanlar. Turizm politikamız saldım çayıra mevlam kayıra, makamında gidiyor.
Geçen hafta sonu, Selçukya Kültür Sanat Derneği 6. Kültür ve Gözlem Gezisinde, Aksaray, Güzelyurt, Ihlara güzergahındaydık. Ayrıca diğer derneklerle birlikte yaptığımız dört önemli geziye daha katıldım bu yaz. Bunu leyleği havada görmek deyimini hatırlayın diye yazmıyorum. Yukarıdaki gözlem ve tespitlerim bir yöreye ya da bir geziye ait değil. Hepsini tek tek yazmaya fırsatım olmuyor. Ama, doğa harikası Hadim Yer köprü Şelalesinin etrafındaki çöpleri, piknik kalıntılarını, inanılmaz çevre kirliliğini hiç unutamam. Bir güzellik ancak bu kadar katledilebilir.
Yani; Doğal, kültürel ve tarihi zenginliklerimizi mirasımızı ne kadar övsek az, biz mirasçıları ne kadar yersek, yerden yere vursak çok değil…
Şems-i Tebrizi’nin bir sözü var: Ey hazinenin başında yoksulluk çekenler, Su kaynağının yanında susuz gezenler! diye başlar. Elbette o daha ziyade manevi hayata yönelik öğütler verir. Fakat bu söz birçok yere uyar.
Anadolu’yu gezip gördükçe kendi kendimize, ey hazinenin üstünde yoksulluk çeken ahmaklar diyesim geliyor…
Elbette güzel çabalar da var. Geçen hafta Konya Karatay sınırları içerisinde yer alan ve 180 metre genişliğinin yanı sıra 145 metreden fazla derinliğiyle görenleri kendine hayran bırakan Kızılören Obruk Gölü, Cumhurbaşkanımızın imzasıyla “Kesin Korunacak Hassas Alan” olarak tescil edildi.
Biz de bu kararın ertesinde, gezi güzergahımızda olan hanı ziyaret ettik. Fotoğrafçı gazeteci yazar arkadaşlarımızla son durumunu görmüş olduk ve fotoğrafladık.
Karatay Belediye Başkanımız Hasan Kılca’nın, koruma kararı üzerine “Geçmişi yüzyıllar öncesine dayanan Obruk Gölü ve Obruk Hanı'nın gelecek nesillere aktarılmasının yanı sıra turizme kazandırmak amacıyla yürüttüğümüz çalışmalarımız devam ediyor. Hem restorasyon hem de çevre düzenlemesi ile ilgili hazırladığımız projemizle bölgenin tanıtımına ve gelişmesine katkı sağlamayı hedefliyoruz. “Açıklaması bizi umutlandırdı. Çünkü başkanımızın kültürel çalışmalardaki hassasiyet, özen ve samimiyetini biliyoruz. Daha önceki tarihi mekanlarda yaşanan olumsuz restorasyon örnekleri ile karşılaşmayacağımıza inanıyor, başkanın çalışmaları bizzat takip etmesini bekliyoruz.
Selçuklu Kervansarayları dünya tarihinde bir ilktir, eşsizdir. Konu ile ilgili olanlar için burada birçok yazım var ama ilk aklıma gelen: “Şu Bozkırda Han Olsaydım” ve “Hanlar 2 “başlıklı yazılarıma bakarlarsa daha ayrıntılı bilgi bulabilirler.
Yüreklerimizin gündeminde Mehmetçik var :
Barış Pınarı Harekatı'nda yiğitlerimize zafer, ailelerine metanet dilerim. Ordumuz, nerede ne zaman hangi şartta yürüse, hemen savaşa hayır diyenler keşke terör örgütleri eylem yaparken, emperyalistler tehditler savururken böyle duyarlılık gösterebilseydi. Her devletin sınırını koruma hakkı vardır. Savaşı değil, ülkemizi seviyoruz. Tüm tuzaklara rağmen Barış Pınarı Harekatı’nın, bölgede kalıcı barışa vesile olmasını diliyorum.
Hayırlı Cumalar