İyi romanlar, hayatı doğru anlamamıza yardımcı olur. İyi yazarlar, dünyayı hakkıyla analiz etmiş insanlardan çıkar. Hayat ise, her günü, her toprak parçası, her insanı ile durmadan hikaye üretir. Eğer hayatı okuyamıyorsak, romanlardaki temayı anlamakta zorlanabiliriz. Dostoyevski'nin Suç Ve Ceza'sı ile Victor Hugo'nun Sefiller'i bu meyanda insanlığa çok şeyler söyler.
Dostoyevki, Raskol Nikov'un, insanların kanını emen tefeci yaşlı kadını öldürmesi hadisesi ile, böyle şehir hayatı içinde ur haline gelmiş olanların varlığını tartışmaya açar. Tefeciliğin ve faizin toplumu nasıl çürüttüğünü, haksızlığın kamu vicdanını nasıl kanattığını geniş bir şekilde anlatır. Kahramanına cinayeti işletir ama ne yazık ki bir de masum biri olan hizmetçi kızı da şahit bırakmama adına öldürmek zorunda kalmasını araya sokarak, aslında bu işin ferdi değil daha üst bir gücün işi olduğunu sezdirir.
Hugo ise sefaletin çok geniş etkilerini ele alarak, insanın, toplumun, dinin, yönetimin ve hatta coğrafyanın nasıl tesir ettiğini tafsilatlı bir şekilde ortaya koyar. Sefiller'de Jean Waljean'ın hikayesi okuyucuyu içine çekerek, bambaşka bir dünyaya götürür. Hugo, kahramanını üç ayrı kimlikle karşımıza çıkarır ve sadece sefilliği değil, sefillikle nasıl mücadele edileceğini, devletin ve dini bakışın bir arada nasıl etkili olabileceğini, romanın sayfalarında adeta ete kemiğe büründürür. Cezadan önce ıslah etmenin çabasını adeta kutsar. Çünkü insan dünyaya yeterince büyük bir imtihan için gelmiştir ve buna gücü haksız bir şekilde kullanarak yeni zorluklar çıkarmanın bir anlamı olamaz. Devlet ve din insanların ancak doğru yolda ilerlemelerini sağlamak için var olmalıdırlar. Burada, Sefiller'in başında Rahip Bienvenü'nün Jean Waljean'ın şamdanları çalmasından sonra : "Ona ben hediye ettim."diyerek topluma bir hırsız değil vicdan sahibi, yararlı bir insan kazandırması hatırlanmalıdır.
Cezanın belirlenmesi elbette ki zor bir iştir, ancak gerekli ve önemli bir iştir de aynı zamanda. Bunu doğru bir şekilde ortaya koymak bütün insanlığın sorumluluğundadır. Burada insan ve dünya ilişkisini bilmek yetmeyebilir. İnsan ve Allah ilişkisinin de hesap edilmesi gerekir. Suçun zararlarının hangi boyutta olduğu da çok mühim bir konudur. Suç eğer bireye karşı işlenmişse, bireyin mağduriyeti giderilmesi öncelik almalıdır, ve onun şahsiyeti, maneviyatı gözetilmelidir. Topluma ve devlete karşı işlenen suçlarda ise aynı hassasiyetin güdülmesinde öte daha keskin olunmalı ve af makamından çok, suçun tekerrür etme ihtimalinin sıfıra indirilmesi öncelikli önlem olmalıdır.
Peki bu terazi nasıl kurulabilir? Bunun için dünyayı, insanı ve zamanın ve tarihin dili iyi okunmalı, dünün doğruları ayakta tutulmalı, bugünün doğruları inşa edilmelidir. İnsanı iyi tanımak için ise onun yaradılışından başlamalı, dünyaya bakan tarafları çok iyi bir analizden geçirilmelidir. Bunun için kafa yormuş insanların fikirleri dikkate alınmalı, yeni bakış açıları geliştirilmeli ve kadim değerler mutlaka korunmalıdır. Yetişmiş insan kalitemizi yukarı taşımalı, bu konuda hiçbir fedakarlıktan kaçınılmamalıdır. Bütün kapıları açık tutmalı, dünyaya, insana, topluma bakışımız geliştirilmeli, doğru bakan gözler, gönüller, kalpler desteklenmelidir.
Yazımızın girişini iki romanla, Suç Ve Ceza ve Sefillerle yapmıştık, yazımızın sonunda sizlere bu iki eserden iki alıntı yaparak konunun anlaşılmasını biraz daha netleştirmek istiyorum. Önce Sefiller'den bir alıntı:
Tanrı, hiç bir çocuğu kötü olsun diye yaratmaz! Onu kötü yapan, kötü eğitimdir!.. Kötü anne-baba, kötü çevre, kötü yönetim balçık gibidir, zavallı yavruları da çekip yutar. Tanrı, hiç bir çocuğu kötü olsun diye yaratmaz! Onu kötü yapan, kötü eğitimdir!.. Kötü anne-baba, kötü çevre, kötü yönetim balçık gibidir, zavallı yavruları da çekip yutar.
Sonra Suç Ve Ceza'dan
Tanrı, hiç bir çocuğu kötü olsun diye yaratmaz! Onu kötü yapan, kötü eğitimdir!..Kötü anne-baba, kötü çevre, kötü yönetim balçık gibidir, zavallı yavruları da çekip yutar.
Sevgiyle kalın...