İkram

Haşim Akın

Geleneksel Doğu toplumları, “Alman usulü” denilen bir ikram türünü bilmezler. Elinde var olanı ikram etmeyi bir mutluluk kaynağı olarak bilir.  Anadolu'da eve gelen bir misafire, “karnın aç mı?” diye sormak büyük bir suçtur. Yapılabilecek en büyük hatalardan biri misafire böyle bir soruyu yönetmektir. Hangi vakitte gelirse gelsin önüne yemek konulur. Adam, arzu ettiği kadar yer.

 Afrika, maddi imkânları kısıtlı ama gönlü geniş insanların ülkesi. Onlar için eve gelen misafire ilk yapılacak şey, Selam'dan önce bir bardak suyu ikram etmektir. Bizdeki gibi Sokak çeşmelerinin olmadığı bir coğrafyada, belki adam çok uzaktan gelmiştir. Afrika ölçeğinde yokluğunu en çabuk hissedeceğiz ve gelişiyle “dünyaya değerdi” diyeceğiniz şey, bir bardak sudur.

Bu nedenle gelen misafire, kuruyan ağzını ıslatsın da daha rahat cevap verebilsin diye önce su ikram edilir. Sonra da ona hal hatır sorulur. Elbette her evde şimdiki gibi kişi başı bardak yok. Köylerde bizdeki su kabağına benzeyen bir bitkinin meyvelerinden yapılmış kaplar var. Büyükçe bir tas gelir ve sırayla içilir. Şehirde bunun için plastik tas veya maşrapa türü eşyalarla içilir.

 Bir seyahat esnasında aynı kurumda çalıştığımız bir kardeşin babasının evine misafir olduk. Bizim amacımız kısa bir ziyaret yapmaktı. Adet olduğu yüzde suyumuz geldi. Arkasından meyve suyu ikram ettiler. Daha da önemlisi amcaları, komşular gelip; “hoş geldiniz!” dediler, ziyaretten duydukları memnuniyeti ifade ettiler. Çünkü size inanması zor ama adamların evine iki beyaz gelmiş!... Geçen hafta bir komşunun evine trafik kazasında vefat eden oğlu için taziye ziyaretine gittik. Biz içerinin müsait hale gelmesi için kapı ağzında bekliyoruz, bisikletle gezen evin çocuğu bağırıyor: “Bize beyaz gelmiş!” inanılması ve kabulü güç bir gerçek… Yani bu iltifatlar ve karşılama faslı, daha farklı bir ikram türüydü. Yaşlarına rağmen insanların gelmeleri ve bölgeye özel saygı gösterileriyle size muhabbetlerini izhar etmeleri, onlar için çok özel bir değer ifadesi.

Biraz sonra müsaade almak istediğimizde müsaade verilemeyeceği söylendi. Çünkü yemek ikram edeceklermiş. Oysaki oraya giderken böyle bir yemek planımız yoktu. Bunu en iyi gezimizin rehberi okul eğitim müdürümüz Âdem Bey biliyor. Biz, insanlara bir zahmet olur endişesiyle; “Buna gerek olmadığını, yemeğe kalmadan ayrılmak istediğimizi” söyledik. Ev sahibinin itirazından daha evvel yol arkadaşımız Âdem Bey bizi bir ayeti kerime okuyarak susturdu.

Kuran-ı kerim, Hz. İbrahim’e iki erkek misafirin gelişini haber verir. Misafirlerini ağırlamaktan çok memnun kalan ve misafirin gelmediği günleri sıkıntı içinde geçirdiği haber verilen Hz. İbrahim, (AS) bu gelen misafirler için de bir buzağıyı kesip önlerine getirir. Misafirler hem ilerlemiş yaşına rağmen Allahın bir azamet ve kudret nişanesi olarak vereceği İshak’ı (AS) müjdeleyecektir, hem de Lût (AS) kavminin helaki gerçekleşecektir.

Zariyat Suresi 25-27 ayetinde İbrahim’e (AS) gelen misafirlerine onun bir buzağıyı kesip nasıl ikram ettiğini anlatır. Gerçi gelen misafirler insan şekline girmiş meleklerdir de yemeğe el sürmezler. Arkadaşımız bu ayeti kerimeleri okuyarak bizi susturdu. Tabi biz ayeti kerimeyi duyunca, sesimizi kesmek zorunda kaldık. Çünkü yapabileceğimiz bir başka itiraz kalmamıştı.  

Böylesi gönülden gelen ikrama başka bir ikramla karşılık vermiş olsak da onların bir beklentisinin olmadığı da kesin. Gene Mossi geleneğinin bir kuralı bizim için delindi ve mesai arkadaşımız yunus ve abisi bizimle birlikte yemek yediler. Normalde Mossi kabilesinin geleneklerine göre, misafire yemek ikram edilir ve onun yanında sofraya oturulmaz. Misafirin kendini rahat hissetmesi amaçlanırmış.

Ne yediğinizden çok, ikram edilmeye değer bulunmuş olmanız önemlidir. Rengi siyah ama gönlü pak bu kardeşlerimi seviyorum.  

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.