Referandumdan önce Konya'daki yerel gazetelere 'evet' kampanyası dahilinde reklamlar verildi. Memleket Gazetesi'nin listede olmaması üzerine doğal olarak çok canım sıkıldı ve randevu alarak sabık il başkanının yanına gittim ve bizi neden ötekileştirmeye çalıştığını sordum. Reklamın maddi değeri büyütülecek bir miktar değildi, ama 'sana vermiyorum' denmesi tam bir kindarlık örneğiydi ve kabul edilemezdi!
O zamanlar gazetemizde yazan Ankara'da mukim bir arkadaşın kendisine köşesinden 'İngiliz konsolosu gibi... Halkın içine karışmıyor vesaire...' yazdığını bu yazılardan dolayı beni ve gazetemi de sorumlu tuttuğunu ve kampanyaya dahil etmediğini söyledi. Ben de ona Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek'i ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı örnek gösterdim. Haklarında neler yazıldı çizildi, ancak kimseye açıkça bu şekilde tavır almadılar. Sen nereden alıyon bu cüreti diye sordum...
Hem gazetelerde köşe yazanlar, gazeteyle tamamen aynı görüşte olmayabilirler, yazarların her yazdığı gazetenin veya o gazetedeki diğer çalışanların görüşü olmayabilir, bir kişinin yazısına kızarak koskoca bir grubu karşına alıyorsun dedim. Velev ki biz de böyle düşünsek bile sen hükümet partisinin taşradaki temsilcisisin, kişisel garezini partiye mal etme, biz hancıyız sen yolcusun, senden önce de bu koltuklara oturanlar gittiler, sen de gideceksin ve bugün bize karşı yaptığın bu haksızlığa pişman olacaksın dedim...
Nihayet gitti...
Giderken de büyük bir ayıba imza atarak, yönetimi de yanında götürmeye çalıştı, ama genel merkez bu yanlışa izin vermedi. Demek ki neymiş, il başkanları yolcu imiş. 20 küsur yıldır bu memlekette gazetecilik yapıyoruz, ne büyük adamlar ufaldı, yok oldu, ne önemsenmeyen samimi adamlar büyüdü kocaman oldu. Ne partiler geldi ne particiler geçti. Ancaaaakkkk, hiç bir il başkanı hakkında bu arkadaş kadar alengirli iddialar konuşulmadı. Bu arada iddialara adam gibi cevap da verilmedi. Trilyonluk rakamlar havada uçuşuyor hâlâ...
...
İşin açığı bu il başkanlığı mevzusuna hiç girmeyecektim. Hatta şuanda olup biteni de Allah şahid takip etmiyorum. Kimlerle görüşülüyormuş, kim ne olacakmış umurumda değil. Tek umurumda olan, hesap adamlarının, çıkar gruplarının temsilcilerinin yine bi yerlerinden sokulmamasıydı...
Pazar günü eski yönetimlerde görev almış bir dostum arayarak istişarede bulunmak istedi. Kendisinin de genel merkezden gelen komisyon tarafından çağırıldığını ve görüşlerine başvurulduğunu söyledi. Ben de biraz onu dinledim ve bir miktar malumat sahibi oldum. Temayül yapılmış, piyasada ismi dolaşan hemen herkes çağırılmış ve konuşulmuş...
Her defasında aynı isimlerden gına geldi be kardeşim. Kaybedenler kulübü gibi, hep aynı isimler hep aynı yüzler. Bu şehirde bunlardan başka 'adam' yok mu?!. Parti yönetimleri, belediye meclis üyelikleri, hatta Konyaspor yönetimi gibi şehrin vitrinine bakıyoruz yıllardır 100-150 kişilik bir isim dönüp dönüp yazılıyor. İstemeyi ayıp sayan, kenarda davet bekleyen samimi ve kabiliyetli ne cevherler var ama seçiciler yağ tabakasından etrafı göremiyor ve her defasında onlar ıskalanıyor!
Mesele dava ise ihalecilere, müteahhitlere ve para babalarına bir dur denmeli. Avukat hegemonyasına bir son verilmeli, akademisyenlerden uzak durulmalı. Mesleğine ve cüzdanına bakılmaksızın hayatını insana ve davaya vakfetmiş güzel insanlar bulunmalı. Haa kim bulacak, bulmasını beklediğiniz kişiler de aynı diyorsanız, koyuverin gitsin!
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Harun Karaca Konya'da Cumhurbaşkanı adına en iyi isimleri araştırıyor. Yaptığı çalışmaları bir rapor halinde Ankara'ya sunacak ve şu isimler olabilir diyecek. İşte Ankara'da o rapor kimlerin elinden geçecek o önemli. Temayülmüş, halk seviyormuş, ismi temizmiş vesaire orada toz olabilir. Daha evvel de Sayın Ahmet Sorgun'un Ankara'ya gönderdiği çok özel rapor ertesi gün Konya'da milletin elinde dolaşıyordu. Bilgiler, belgeler, raporlar da mahrem sayılmalı ve namus gibi korunmalıdır. Temayül sonuçları işte bu diye öne sürülmeye çalışılan isimler içerisinde yem olarak kullanılanlara, derin Konya mahfillerinde ismine karar verilmiş, ancak yıpranmasın diye en öne konmayan isimlere dikkat edilmeli. Sabık başkan yıllarca falanın adamı olarak biliniyordu, ancak filanın referansıyla oturuvermişti koltuğa. Konya'nın derin güçleri siyaseti satranç gibi oynarlar, istedikleri adamı bir şekilde yine oturturlar düşüncesi insanları partiden soğutur, Reis'i de zor durumda bırakır bilesiniz! Ya aslına döneceksiniz, kurucu il başkanına tevdi edeceksiniz görevi ya da bambaşka, yepyeni bir isim bulacaksınız. Ağızlara sakız olan, yıpranmış ve/veya şehirde karşılığı olmayan isimlerle profili iyice düşürebilirsiniz de. Siz bilirsiniz...
Son olarak diyeceğim, yeni il başkanı şehrin hakimi değil, hadimi olsun. Yerel siyasetçi olduğunu unutmasın. Para kazanma işini bitirmiş, hırslarından arınmış birisi olsun. Çok mu zor diyorsunuz! Bence de ama en azından niyet böyle olsun. Allah sonumuzu hayreylesin inşallah...
Suriyeli işçilere sigorta!
Şuan Türkiye'nin dört bir yanında yüz binlerce Suriyeli işçi çalıştırılıyor. Hani birilerinin iddia ettiği gibi devlet kimseye bedava para falan vermiyor, herkes ekmek parasının peşinde koşturuyor. Bu işçilerin neredeyse tamamına yakını sigortasız çalıştırılıyor ve bakanlık da bunu biliyor. Biliyor, ama yaptıkları denetimlerde sigortasız Suriyeli çalıştırıyor diye firmalara fahiş cezalar yazılmaya başlanmış!
Yahu arkadaş, makul bir sigorta sistemi açın Suriyelilerle ilgili ve herkese de süre tanıyın. Yılbaşında herkes kayıt altına girsin. Türk işçilerle aynı rakamı niye istiyorsun, bu adamların emekli sandığı yok, sağlık gideri yok vesaire. Bir Türk işçi için yaklaşık 700 TL ödeniyor. Suriyeliler için de 400 TL ödesin işverenler ve yine kaçak çalıştıran olursa basın cezayı...
Hem rakamı yüksek tutarak (güya Türk işçilerle haksız rekabet olurmuş) kaçak çalıştırmayı teşvik ediyorsun hem de niye kaçak çalıştırıyorsun diye ceza kesiyorsun. Böyle bir uygulama olmaz, olmamalı! Cumhurbaşkanımızın "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" sözünü şuraya yazayım ve devam edeyim. Organizede bir fabrika İspanya'dan bir mühendis getirmiş olsa tamam koşulları şimdiki gibi olabilir, ancak Suriyeliler olağanüstü koşullarda geldiler, sayıları çok ve iş bulamazlarsa toplumsal olaylar olur Allah korusun. Adamlar yatmıyor, çalışıyor. Hem onlar daha düşük bir vergi sistemiyle kayıt altına girerler hem de devletimiz kazançlı çıkar, ama kime anlatacağız derdimizi...
Hepsini geçtik, Türk işçilerle aynı koşullarda sigortalarını yaptırmaya razı olalım bu sefer de Ankara'dan izin bilmem nereden şu evrak cart curt diyerek işvereni canından bezdiren bu sisteme nalet okuyor insanımız. Lütfen diyorum, çözüm odaklı olun diyorum, az olsun kayıtlı olsun hiç olmamasından iyi diyorum, kime diyorum!...