İletişim kuran mutlaka kazanır

Hüseyin Altunbaş

İletişim kuran mutlaka kazanır

 

İyiler mutlaka kazanırdı. Artık iletişim kuranlar mutlaka kazanıyor. Herkese iletişim lazım aslında. İletişim kurunca o kadar leziz oluyor ki o yemek, o kadar nefis çalışıyor ki o araba, sinirler pamuk gibi oluyor. Aslında iyiler yine kazanıyor. Değişen iyilerin iletişim kuranında. Sessiz, utangaç, pısırık iyiler kazanmıyor artık. Nasıl iletişim kurulacak. Reklam yapılacak, halkla ilişkiler (çok daha derin) etkinlikleri yapılacak. Promosyon ürünleri çıkartılacak. (Bu arada yılbaşı da geliyor. Başladı promosyon düşünceleri. Aman bozuk, laf olsun diye yapılan promosyon yapmayın). Ya da satış ekibi kurulacak ve kapı kapı görünür olacaksın. Reklamları görüyoruz analiz ediyoruz. Aşağıda yine reklam işlerini okuyacaksınız.

Halkla ilişkiler ise yerlerde. Firmaların kendi çalışanlarına, dışarıdaki hedef kitlelerine kendilerini, icraatlarını, yeniliklerini anlatmaları için yapmaları gereken süreli (aylık, 2 aylık veya 3 aylık, fazlası olmaz) yayınlar çok etkili bir halkla ilişkiler çabası olur. Mesela belediyelerin niye bir yayın organı yok, büyük firmaların niye bir aylık bülten ya da dergileri yok. Sözüm olanlara değil. Olanlarda birkaç tane. Ama belediyelerin olmadığını biliyorum. Belediyelerin faaliyetlerini aylık ya da iki aylık dergilerde anlatması, size yine bir etkinlikte verilmesi sizin belediye ile iletişiminizi kuvvetlendirmez mi? Kesinlikle daha etkili bir iletişim yöntemi olur. (Kapı kapı ücretsiz dağıtmayın ama. Bir etkinliğe gelenlere siz bu etkinliğe geldiğiniz için size bizim hediyemizdir diyerek verin)

Konya’da reklam almak için kurulup kapanan dergileri zaman zaman görüyoruz. Firmalar böyle dergi kategorisini boş bırakırsa, vur kaç düşünceli kişiler dergi kurarak dergi algısını tukaka hale getirirler. Kendi iç iletişiminiz ve imajınız için kaliteli dergi yayınınız olmalıdır. Öyle kalabalık, oksijensiz, ne yazdığı okunmayan, fotoğrafları kabus işler demiyorum. Aman iyi hadi deyip daha sonra göstermekten utanacağınız iletişim işi yapmayın. Konya’da iletişim adına yapılanları diğer illere göre karşılaştırınca inanılmaz güzel iletişim işleri yapılıyor ama nerede? Yok! Mesela güzel toplantılar, paneller yapıyoruz. Bunların iletişiminde sorun yaşıyoruz. Çoğu toplantı ve paneli son anda rastgele duyuyoruz. Doğru kitleyle iletişim kurmazsanız etkinlikleriniz yapıyormuş gibi yapılıp geçer gider. Bu dergi iletişimi sizi daha sıcak ve daha samimi göstermek için inanılmaz etkili bir araç ama şu ana kadar yapıldığı gibi değil!

Geçtiğimiz hafta sonu Genç Müsiad’ın yaptığı girişimcilikle ilgili konferansa davet edildim ve gittim. Genç Müsiad’a teşekkür ederim. Oradaki kitlenin doğru bir kitle olduğu çok belliydi. Yapıyormuş gibi yapılan bir etkinlik değildi. Heyecanlı gençleri ve yoğun protokolü görünce iletişimin gücünü daha iyi anladım. İletişim kuranlar mutlaka kazanır fikri depreşti. Dünyada değil Konya’da da iletişim kuranlar mutlaka kazanacak artık. Genç arkadaşlar bilgiyi arıyorlar. Firmaları zorluyorlar. Kendilerini ve dünyayı anlıyorlar, arıyorlar. İletişime yöneliyorlar. Genç Müsiad’ı, emeği geçenleri ve meslektaşlarımı (İdari Bilimler Fakültesinden Prof.Dr.Adem Öğüt ve Doç.Dr.Muammer Zerenler, sunuşları harikaydı) kutluyorum. Buradan analizlerimize geçelim neler gözümüze takılmış.

 

Ölü Doğum “Kamay” (The End)

Gözümüze ilk takılan bir facia reklamcık. Buna reklam diyeni… Bir firma ki açıkhavaya çıkıyor. Hem de ilk defa çıkıyor. Öyle bildiğimiz duyduğumuz, reklam alışkanlığı olan bir firma değil. Açıkhavaya çıkma iştahı duyuyor ve gördüğünüz bu işle açıkhavaya çıkıyor. Amacı ne promosyon reklamı yapmak. Bu kadar basit bir promosyon işini bile açıkhavada görünür kılamıyor. İlk defa açıkhavada gördüğüm bir firma doğmadan ölüveriyor. (Nasıl bilirdiniz). Reklamcısına bir şey demiyorum. Bunu yapan kimse! reklamcı falan olamaz. Bu reklam işini kabul eden, onay veren reklamverene tüm kusuru veriyorum. 8/8 kusur reklamverende. Sayın reklamveren, bu reklamın seni müşterine götürebileceğine inanıyorsan, satışlarını artırabileceğine inanıyorsan, ellerini başının arasına alıp sıkıca düşünmelisin bence. Saç saç paraları leylaya...

 

 

Reklamcılık reklamcı yetiştirmekle gelişmez. Reklamverenlerin de pazarlama ve reklam bilgisine sahip olması ile gelişir. Bu tür işlerin analizini yapamayan reklamverenler reklamcılığa çok büyük engel oluyorlar maalesef. Tüylerim diken diken oldu bu işi görünce.    

 

Balık Yiyebileceğiz En Sonunda!

 

Konya’da balık yenecek yer çoktu ama yoktu. (Bir dostumun sözüdür) Asya Kebap, My Balıkçım isimli bir yer açmış. Kunduracıların kavşağındaki eski yerini My Balıkçım yapmış yani. Reklamcı dostlarla (BirReklam’dan Hüseyin Toptaş, Ser Ajans’tan Mustafa Baykan) uzun süredir bir araya gelememenin acısını balık keyfiyle çıkartmaya çalıştık. Asya Kebap markasının sahibi Zeki Bey’in vizyonu, o esnada gerçekleşen reklam sunum sohbetindeki can alıcı soruları, beni etkiledi hakikaten. Zeki bey gibi reklamcıları zorlayacak firma sahipleri çoğalsa ne keyifli olurdu. Reklam facialarını görmemek için sorgulayan, pazarlamadan anlayan reklamverenlere ihtiyacımız var. Zeki Bey’e ve My Balıkçım’a başarılar diliyorum. Size de afiyet olsun.

Asya Kebap’ın geleneksel promosyon kampanyası da geçen hafta başlamış. Açıkhavada görünür olmayı başaracak nitelikte iletişim yapmışlar. Geleneksel indirimleri bilen müşterilerini çekmeyi amaçlayan bir iş olarak doğru ve amaca hizmet eden bir iş. Promosyon reklamı işini doğrudan yapar. Gider müşteriyi Asya Kebap’a getirir. Reklam ajansını ve reklamvereni tebrik ederim. 

 

Orası İstanbul! Burası…

Mavi Jeans “Burası İstanbul Mavi” konseptiyle “Jeans” değil sadece Mavi’yim odaklamasına gidiyor. Mavi Burası İstanbul. Mutlaka seyretmiş ve de duymuşsunuzdur. Erişim süper. Tam pazar liderine yakışan güçte bir kampanya ve beklenen sonuç.

Yurt dışında da aynı konsepti “Here is İstanbul” devam ettirerek Türkiye, İstanbul ve Mavi değer üçlemesi oluşturmuşlar. Böylece hem ülkeye, hem de kendi markasına değer katıyor. İsminden jeansi atması bizim lokaldeki birçok markaya örnek olur inşallah. Daha önce yazdığım markaları hatırlayın. Orası İstanbul Burası Neresi! (İletişimi başlatacak güzel bir soru)

 

Zade

Kesinlikle Konya’nın ve Türkiye’nin çok büyük güce sahip bir firması Zade firması. Az önce sorduğum soruya Zade gibi firmaların cevap vermesi lazım. Burası Konya. Burası Zade gibi. Ne güzel olurdu değil mi? Ama müşteriye küsmüş bir marka adayı olarak görüyorum Zade’yi. Sebebini de yıllar önce reklamcılara küsmüş diye düşünüyorum. (Pazarlama iletişiminde küsmek asla olmaz. İş dünyasında küsme duygusu yoktur. Dünyaya bakın.) Bu kadar ürün gamında başarılı bir firma iletişimde mutevazı olamaz ya da küsemez. Ben pazarlamanın sadece 3 P’si (Ürün, fiyat, dağıtım) ile gideceğim diyemez, dememeli. (Öğrencilerime farklı ürünlerin kampanyalarını yaptırttığım Reklam Kampanyaları derslerimden Zade’yi detaylı öğrenme fırsatım oldu) Zade’nin segmentinde “ürün mesajdır” yeterlidir demek hem şimdi hem de gelecekte çok büyük açıklar doğurur.  Benim tavsiyem Zade marka isminin değer yüklemesine giden yollarını hızla açması. Bırakın Zade ülkeyi ve yurtdışını kaplasın. Zade gücünü dizginlemeyin, bu kadar ürün gamına rağmen (rakiplerde olmayan ürünler var) hala bu ürünler tüketiciyle iletişim kurmuyor anlamıyorum. Tüketiciye vahiy mi gelecek! (Bugün Zade almalıyım vahyiniz gelmiştir! Dıt dıt)  

 

Bu maç hayati önem taşıyor! (Konyaspor maçından önceki bir gazete başlığı)

Bu nasıl bir başlık Allah aşkına! Böyle bir açıklamayı bir yönetici yapıyor ya da gazete kendisi yapıyor. İkisi de fark etmez. Konyaspor’un bu haftaki maçında bir haber başlığı olarak gördüm. Bu maçı kaybedince hayat bitebilir yani. Bu mantık sporu yaşatmıyor aslında içten içe öldürüyor. Spor keyif aracı. Olmuş zulüm aracı. “Hayati bir maç” Bu tür açıklamalar, içerikte de veya kasıtta da olursa spor ürünün de çığ gibi büyüyen kavgaların altında hepimiz kalırız. Niye eskiden maçlarda taraftarlar yan yana ve keyifle maç seyrederlermiş. Böyle içerik ve kasıttan beslenmedikleri için. Dikkat çekmek için yapılabilecek daha zekice işler var. Sporun pazarlanabilir kaliteli bir ürün olmasını engellemeyelim.

 

Grafik Tasarım

Bu haftayı eğitim şart diyerek bitirelim. Reklam dünyasının geleceğini inşaat etmek istiyorsak grafik bilgisine de yatırım yapmalıyız. Grafik programlarını, diğerlerinden daha biliyor olmakla grafikçi olunmuyor. Konya bir grafiker diyarı, o kadar çok grafikerim diyen var ki, olacak iş değil. Reklam ajansları da grafiker arıyor. Reklamı bilen grafikerlere ihtiyacımız var da ondan! Kendi tarzını değil, müşterinin tarzını (reklamverenin ürününü alacak müşteriden bahsediyorum) anlayacak grafikerlere ihtiyaç var. Kendilerini yenilemek isteyen, bu sektörü olduğu yerden yukarılara taşımak isteyenlere bir kitap önerim olacak. İletişim Fakültesinden meslektaşım Abdülgani Arıkan hoca “Grafik Tasarım” isimli yeni çıkan kitabını hediye etti. Ben de reklamcı grafikçilere hediye ediyorum. Kesin okuyun. Abdülgani Hocayı da emeğinden dolayı tebrik ediyorum.

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (57)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.