İlk emri Oku olan bir dinin sahipleriyiz. Bir adı da Alîm olan bilgi ve hikmet kaynağı Yüce Rabbimiz Kurânın pek çok ayetinde ilmin önemine dikkat çeker ve ilim sahibi olmaya bizleri yönlendirir. Bu ayetlerden bir kaçı şöyledir: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (39/9) Allahtan layıkıyla âlimler korkar (35/28) Bunları en iyi âlimler düşünüp anlar (29/43) Doğrusu bunda âlimler için ibretler/ayetler vardır. (30/22)
Beşikten mezara kadar ilim örenin, İlim kadın erkek herkese görevdir, Hikmet müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır, Ya öğreten ol, ya öğrenen ol, ya dinleyen ol, ya da bunları seven ol. Beşincisi olma, mahvolursun, İlim yoluna girenlere, Allah cennet yollarını kolaylaştırır, İlim adamları, peygamberlerin varisleridir, İlim öğrenirken eceliyle ölen kimse şehittir diyerek ilim örenmeye teşvik eden bir peygamberimiz var.
Onun peygamberliğinin ilk yıllarından itibaren yanında vahiy kâtipleri bulundurduğu, Bedir savaşında ele geçen müşrik esirlerden her birini on Müslümana okuma yazma öğretme karşılığında serbest bırakması, ilahî hakikatleri tüm insanlığa ulaştırmak için dünyanın dört bir yanına davet mektupları göndermesi hepimizin bildiği hususlardır.
Bu yönlendirmeler ışığında her Müslümanın ilim talebi içerisinde bulunması bir Müslümanlık görevidir. Müslüman, sürekli doğruları öğrenme, bilgilerini yenileme, geliştirme, yanlış bilgilerini düzeltme gayreti içerisinde olmalıdır. Zira öğrenilen her yeni ve doğru bilgi, insanın değerini artıracak ve onu kemale taşıyacaktır. Bu yüzden büyük mezhep imamı Ahmed b. Hanbel Mezara girinceye kadar elimde kalem kağıt eksik olmayacak (Maal mihbera ilel-Makbera) demiş ve diğer İslam önderleri gibi bu ilim aşkını fiilen göstermiştir. Mezhep imamız, büyük imamla ilgili kaynaklarımızda yer alan İmam Azam, vefatından birkaç gün önce bu görüşünden vazgeçti şeklinde düşülen kayıtlar da büyük imamların ömürlerinin son anlarına kadar ilimle uğraştığını ve ilmini başkalarıyla paylaştığı net bir şekilde ortaya koymaktadır.
İlim yolu, biraz meşakkatli ve zorlu bir yoldur. Zaten değerli olanlar, zor kazanılanlar değil midir? Hz. Ali, şu altı şey olmadan sen ilme ulaşamazsın: Zekâ, hırs, sabır, maişet, hoca ve zaman diyerek bu zorlu ve yorucu ama o ölçüde kutlu ve mübarek yola işaret eder. İlim yolu çetin bir yoldur. Ama onun zorlukları, aşılmaz ve katlanılmaz değildir. Belki de ilim yolunda oldukça, azim ve kararlılıkla o yolda ilerledikçe zorluklar kolaylaşacak, aşılabilir ve çekilebilir hale gelecektir. O yolun yolcuları için, o zorluklar köftenin acılı harcı gibi lezzetli ve tatlı gelecektir. Eskilerin İlim yolunda yaptıkları yolculukları (er-Rihle fi talebil-İlim) ve bu uğurda katlandıklarını kaynaklarımız anlata anlata bitiremez. Bu konuda müstakil kitaplar bile yazılmıştır. Dilimizdeki çok yaşayan değil, çok gezen bilir sözü de bu anlamda boşuna söylenmemiştir elbet.
Bu alanda yetkili ve etkili kişilere düşen bu yolu olabildiğince kolaylaştırmaktır. İlim yolunda olanlara sahip çıkmak, onlara sevgi ve saygı gösterip onların ihtiyaçlarını karşılamak son derece önemli toplumsal bir görevdir. Zekâtın mesârif yerlerinden biri olan Allah yolunda olanlar fonuna ilim yolcularının da gireceğini disiplinlerimiz bildirmişlerdir.
Geleneğimizde ilim yolcularına ayrı bir değer verilir, ilme adanan insanların hep elinden tutulur, onlara yardım edilir ve onlara her bakımdan destek olunurdu. Kendisinden ilim aldığımız bir hocamız, kendi dönemlerinde yaşayan bu geleneği iç çekerek şöyle özetlemişti: Biz hocamızın evinin hemen altındaki bir gözlük medresede/okulda kalır, orada yer içer, dersimizi hazırlardık. İhtiyaçlarımızı hocamız karşılardı. Zaman zaman da cebimize harçlık koyardı.
Her şeyin bir karşılık beklenerek yapıldığı günümüzde Yüce Allahın rızasını kazanmak için çalışıp çırpınan gönül erlerine ne kadar da muhtacız bugün!