İlim ve bilgi ikilemi

Adem Uysal

  Bir şey mutlak zikredilince kemaline masruf olunur.Bu durum ehl-i ilim'in malumudur. Mesela "adam" denilince azaları tastamam bir insan akla gelir. Gözü kör, kulağı sağır, eli çolak vb. kayıtlar düşünülmez. Bunun gibi, ilim denilince de onun dünya ve ahiret için faydalı olan bilgi olduğu anlaşılır.

  Peygamber Efendimiz, "Ya Rabbi: Faydasız ilimden, yaş dökmeyen gözden ve Hakk sevgisiyle titremeyen kalpten sana sığınırım" buyurmuştur.Bu dua cümlesinde Efendimiz(SAV)' in kendisinden Allah'a sığındığı"faydasız ilim" den muradı: Dünya ve Ahireti ihata etmeyen ilimdir ki bu mefhumu Muhammet İkbal batıya hitaben bir seslenişinde şöyle ifade etmiştir:"Ey batı sen Cebrail'ini kaybetmiş bir peygambersin"  Bu seslenişte İkbal bir de tesbit yapmış oluyor aynı zamanda. Semavî ve ilahî olanla irtibatı koparmak,dikey düşünmeyi değilde yatay düşünmeyi ilke edinmek dünya ve ahireti tecrit etmektir ki; bu durum tek kanatlı olmak manasına gelir.İstense de bu durumda uçulamayacağını uçabilmek için iki kanatlı olunmasının zaruretini ihtar ediyor İkbal. Kadim ulemanın diliyle ifade etmemiz gerekirse aksamına câmi,ağyarına mani olmayan bir bilgi ilim olarak tesmiye edilemez demek istiyor M. İkbal

  İlim ve bilgi arasında bir farkın gözetildiğini, bilginin ilmin yerine ikame edilemeyeceğini  burada tescil etmiş oluyor.

  Tasavvuf ve irfanda nihaî amaç insan'ın kendisini dışarıdan bir mi'yar'a göre değil de içeriden bir mi'yar'a göre eğitmesi esas olarak alınır. Bu doğrultuda sınırlarımız geçirgen olmamalı. Kendi kavramlarıyla boşanmış bir millet millet-i merhume olmaya namzettir. Neden harama zararlı,helale faydalı diyelim? Neden dünyayı ahirete,ahireti dünyaya ezdirelim söyleyin Allah aşkına neden? Dünya ve Ahiret isim olarak değil sıfat olarak geçer Kur'an'da. O halde sıfat gidince geriye mevsuf kalır. Mevsuf ise 'hayat'tır. Mantıkta biz buna "mevzu" diyoruz. Hayat ise hem ezelidir hem de ebedi. İlim hayatı bir bütün olarak ele alıyor, bilgi ise atomize ediyor. İlim içinde eylemi de ihtiva ediyor,eylemden bağımsız değil anlaşılan ama bilgi öyle mi?

  Dışarıya göre yapılan her türlü ayarlama bizi her geçen gün kendimizden uzaklaştırıyor. Tabi bununla da kalmıyor ötesi var işin. Dünya ve Ahiretin arasını açmak ve/veya kavgaya tutuşturmak birini diğeriyle,bundan kim kazançlı çıkabilir? Bundan bizim kazançlı çıkmayacağımız sarihtir.Ama kazançlı çıkan birileri de elbette yok değil.Bildiğim şey O'nun biz olmadığımızdır.

  Batı'nın kavramlarıyla iş görmek, iş tutmak ve/veya düşünme bana şunu ihtar ediyor: Batı'yı söğüt ağacına benzetiyorum, içimizde ki Batı'cıları da kendisini söğüt ağacının hizmetine adamış, tam yüz küsür yıldır köküne can suyu veren,gölgesini de mesken edinmiş,hizmette kusuru da olmayan bahçıvana. Bu kadar yıl birlikte olmanın verdiği cüretle söğüt ağacına yönelip "bak dostum şukadar yıldır hizmetini görüyorum,köküne can suyu veriyor gölgende uyuyorum.Artık bu kadar hizmetin karşılığı olarak bana bir meyve bitirmenin ve/veya yetiştirmenin vakti gelmedi mi?" denilse,alınacak cevap malumun i'lamıdır.Değil yüz sene bin yüz sene de beklense yine de söğüt ağacı bizim-sizin için bir rumman (nar) meyvesi bitirmeyecek ve/veya yetiştirmeyecektir.Bu biline...Bu farkedildiği an gelişme kendiliğindendir. Bahçıvanın bu mukabeleye karşılık söğüt ağacına ilan-ı aşk etmesi celladına aşık oluşu değil de nedir? Fuzulî'nin:"İlim kesbiyle paye-i rif'at bir hayalî muhal imiş" cümlesiyle muradı galiba bu batı'nın Cebrail'den bağımsız oluşturduğu bilgi birikimi ve bu bilginin makallidinin bilgisi olmalı. Selam ve dua ile...

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.