İlk çocuğun doğumu büyük bir özlemle beklense de, ailenin genişlemesinin getirdiği baskı nedeniyle çiftler arasında sorunlara yol açabilir. "Karı koca olmaktan anne baba" olmaya giden süreçte ve anne-baba olduktan sonra yaşanan zorluklara çiftler beraberce karşı koyabilirler.
"Anne-babalar, aşklarının meyvesini" kucaklarına almak için sabırsızlanırlar. Çiftler, çocukla beraber bir aile hâline geleceklerini ve birbirlerine daha sıkı bağlarla bağlanacaklarını düşünürler.
Anne-baba olmuş çiftlerse, bu beklentiyle gerçek arasında büyük bir uçurum bulunduğunu bilmektedirler.
Çocuk sahibi olmanın, çiftleri birbirine daha sıkı bağlamadığını, Türkiye İstatistik Kurumu tarafından tutulan istatistiklerde de görmek mümkündür. Türkiye'de kadınların ortalama evlenme yaşı 23, ilk çocuklarını doğurdukları ortalama yaş ise 27'dir. Türkiye'deki boşanmaların %40'ı da ilk beş yıl içerisinde gerçekleşmektedir.
Doğumdan sonraki ilk aylar, yeni anne-baba olan çiftler için oldukça yıpratıcıdır. Anne veya baba rolünü kabullenmek, genelde ancak çiftin birbirine daha az ilgi göstermesiyle mümkün olabilir. Bu nedenle, doğumundan sonraki aylarda, bebek, anne ve babası arasında azalan bir yakınlık hissi ile büyür. Çocuğun bakımının önem kazandığı bu dönemde, karı-koca arasındaki karşılıklı anlayış ve sevecenlik azalır.
Aile içi rol dağılımı değişiyor
İlk çocuğun doğumundan önce çiftler arasında, genelde daha eşit olarak dağılan görev ve sorumluluklar, çocuğun doğumuyla beraber yeniden belirlenmekte ve dramatik biçimde geleneksel rol dağılımına uygun bir hâl almaktadır. Doğumla beraber, çalışan kadınlar iş hayatından kısmen ya da tamamen çekilirler. Doğumdan önce 8, doğumdan sonra 8 hafta ücretli doğum iznine sahip kadınların aksine erkekler bu izinden yararlanamamaktadır. Bu durum, aile içi geleneksel rol dağılımını pekiştiren başka bir faktördür.
Yapılan araştırmalar, doğumdan sonra ev işlerinin kadınlar tarafından daha fazla yapılmaya başlandığını göstermektedir. Birçok baba, çocukla ve evle ilgilenmek istediklerini söyleseler de, temelde bu görevleri anneler daha fazla yüklenmeye başlamaktadır.
Değişen bu görev ve rol dağılımı, çiftler arasında tartışma yaratma potansiyeli taşıyan bir durum ortaya çıkarır. Doğumdan önce iş hayatında aktif olan çok sayıda kadın, doğumdan sonra çiftler arasında konuşulmasa da ev kadını rolünü benimsemek zorunda kalır ve bu durum mutsuzluğa ve yeni anne olmuş kadının, eşi tarafından haksızlığa uğradığını düşünmesine neden olur.
Eşlerin ihtiyaçları değişim gösterir
Yeni anne olmuş ve iş hayatından çekilerek evde çocukla ilgilenen kadının sosyal dünyaya açılan tek penceresi akşam işten gelen kocasıdır. Bu nedenle akşam eve gelen erkek, sadece çocuğun bakımıyla ilgilenmemeli eşine de eskiye oranla daha fazla ilgi göstermelidir.
Eşinin iş hayatından ayrılmasıyla evin geçimini sağlayan tek kişi hâline gelen yeni baba olmuş erkek, işini kaybetmemek için daha fazla çalışmaya başlar. Akşam işten eve gelip, ayaklarını uzatıp dinlenmek istediğinde eşinin ihtiyaçlarına ilgi göstermesi her zaman mümkün olmayabilir. Bu durum, büyük beklentilerle kocasını bekleyen kadın için bir üzüntü kaynağıdır ve çiftler arasında kavgaya neden olabilir. Çiftler değişen durum hakkında birbirleriyle konuşmaz, ihtiyaçlarını ve beklentilerini paylaşmazlarsa ilişkilerinde sorunlar ortaya çıkacaktır. Bu evrede, hem erkek hem de kadın daha fazla anlayış ve duygusal destek beklemektedir. Genelde beklentiler açıkça söylenemez ve karşı tarafın kendiliğinden bu beklentileri anlaması beklenir.
Doğumla beraber çiftlerin ilişkisinin zarar görmemesi için, çocuk olmadan zaman geçirebilecekleri etkinliklere katılmaları yararlı olacaktır. Bu süre zarfında bebek, çocuğun bakımını üstlenebilecek bir arkadaşa ya da çiftin anne babalarına bırakılabilir.