Bundan 32 sene evvel, 1985'te Konya İmam Hatip Lisesi'ne kayıt olabilmek için girdiğimiz eleme imtihanının sonucunu okulun bahçesinde beklediğimiz an geldi gözümün önüne...
Rahmetli babam sonuç açıklanınca ne kadar çok sevinmişti de kucaklayıp öpmüştü yanaklarımdan. Ardından da kebapçıya götürmüştü, ilk fırın kebabını o gün yemiştim doğrusu. Hızını alamayan babam önce terziye götürüp benim için bir takım elbise ölçüsü aldırdı ve saatçiye götürüp koluma güzel bir de saat almıştı...
Aynı gün içinde önce hayatımdaki ilk ciddi imtihana girmiş ve kazanmış sonra da babamdan o güne kadar görmediğim şekilde hediyeler ve iltifatlar görmüştüm. Unutulacak gibi değil...
İmam Hatip'e girmenin, orada okuyor olmanın ne manaya geldiğini o yaşlarda tam anlayamıyorsunuz, ama babamı mutlu ettiğime göre iyi bişey yaptığım belliydi. Devam etmeliydim, başarılı olmalıydım. İlkokuldan sonra iki yıl Kur'an kursuna gidip hafızlık çalışmıştım. İmam Hatip'ten sonra da İlahiyat'a gidip neticesinde Müftü olmalıydım. Babamın benden beklediği buydu. Yedi yılın sonunda İmam Hatip Lisesi'ni bitirip Mısır'a üniversite eğitimi için gitmek istediğimde babam "sen bilin oğlum, orada okumak istiyorsan buyur git, arkandayım" dedi. 2 yıl sonra baba ben gazeteci olmaya karar verdim, Mısır'daki eğitimimi bitirmeden döneceğim dediğimde de "sen bilin oğlum" diyen oydu. Sonra İletişim Fakültesi'ni bitirmek ve gazeteci olmak varmış kaderde...
Babam aslında namazlı, niyazlı, dindar bir evlat istiyordu. Ondan sonrası çok da önemli değildi...
...
Bugün 28 Şubat...
Kemalist ve laik görünümlü FETÖ'cülerin Türk Silahlı Kuvvetleri'ne iyice sızabilmeleri için gerçek dindarları temizlemek maksadıyla icad edilen 'postmodern' darbenin 20. yıl dönümü...
İmtihanla; seçerek, eleyerek öğrenci alınan İmam Hatip'lerin önünün kesildiği, yok edilmeye çalışıldığı, öğrencisiz bırakıldığı günler. İmam Hatip'e gidenlerin kat sayı adaletsizliği ile iyi fakültelere gitmelerinin imkansız hale getirildiği, İHL'li olmayı itibarsızlaştırmaya dönük çalışmaların fütursuzca yapıldığı günler. Kimi ailelerin çocuklarını İmam Hatip'ten alıp düz liselerden mezun ettiği günler...
Bin yıl sürecek diye ortalığı yıktıkları günlerin ardından devletin en tepesini bir İmam Hatipli'ye kısmet etti Cenab-ı Allah. Üstelik bu İmam Hatip'li halkın yüzde 52'sinin oyuyla çıktı, cumhurbaşkanlığına, başkomutanlığa...
Bir İmam Hatip'e tahammül edemiyorlardı, şimdilerde sadece Konya'da 57 İmam Hatip Lisesi, 168 İmam Hatip Ortaokulu var. Yani Konya'da 180 bine yakın İmam Hatipli çocuk var el'an. Kalite düştüydü, eğitim zayıfladıydı falan diye bardağın boş tarafına bakmayalım da halkımızın bu kadar teveccüh ettiği bu okullar için daha güzeline kafa yoralım inşallah...
Mesela İmam Hatiplerde dil eğitimine özel bir önem verelim. Milli Eğitim Bakanlığı'nın dil eğitimi için seçtiği sistemle görüldü ki kimse bir cümle kuramıyor. Üniversiteyi bitirmiş, ama yabancı bir ülkede tat gibi kalıyoruz. Demek ki bişeyler ters veya bize uygun değil diyelim. Öyleyse İngilizce şiir yazacak halimiz yok, Türkçe dilbilgisini bile bilmeyen çocuklara ha bire ne diye İngiliz dilbilgisi yüklemeye çabalarız. Bakın olmuyor, bari kelime öğretelim de 8-10 da kalıp ezberletiriz, doldur boşalt az buçuk bir iki cümle kurabilirler...
Bir öğrenciye İlköğretim 3 veya 4'ten itibaren haftada 1 İngilizce, Arapça veya hangisiyse bir dilden kelime öğretseydik, okul bittiğinde delikanlı 250-300 kelime biliyor olur ve pat çat bişeyler konuşurdu. Bizim sistem öğretmemek üzerine kurulu sanki!..
Dil niye mi önemli? Maarif Vakfı Başkanı Cem Zorlu Hoca aylardır yalvarıyor, dil bilen çocuklarınızı yollayın yurtdışındaki FETÖ'den aldığımız okullarda öğretmen yapalım diye de bir elin parmaklarını geçemiyor müracaat edenlerin sayısı. Dil bilen gencimiz yok! Peki nasıl büyük ülke olacağız böyle!
Buradan ilgililere sesleniyorum, laf olsun diye İngilizce'yi okulunda bile öğrenememiş öğretmenler eliyle zorlayıp durmayın, böyle olmuyor. Bu sistem bize uygun değil, lütfen oluruna bakın ve küçük yaşta Arapça'yı ve İngilizce'yi kelimeler öğreterek, cümleler ezberleterek sevdirin, sevince hızla öğrenilir gider vesselam...
Hülâsa, bir İmam Hatipli olarak ben de evladımı İmam Hatip'e yolladım ve çok şükür mezun oldu. İmam Hatip bu ülkenin bir gerçeğidir ve ülke bu inançlı, milli, gözü kara nesille daha da ileriye gidecektir... (Düz liselerden mezun olanlar kusura bakmasınlar, onların çoğunun da diplomalarında yazmasa bile gönüllerinde İHL damgası vuruludur.) Allah yardımcımız olsun...
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Reisin yalnızlığı/tuzu kuruların pervasızlığı
AK Parti kurulduğu günlerde; temkinle yaklaşanlar, dur bakalım ne olacak diye bir kenarda seyredenler, hatta bir kaç yıl bekleyip sonra bu iş tuttu diyerek koşup gelenler şimdilerde en kaymaklı mevkilere yerleşmiş durumdalar. İlk günden itibaren samimiyetle bu gemiye binenlerin çoğu sonradan gelenler tarafından denize atılmış kimi boğulmuş kimisi de canını zor kurtarmış halsiz bir şekilde köşesine çekilmiştir...
Partinin adını dahi doğru düzgün söyleyemeyenler, misyonundan, vizyonundan bihaberler o kadar doluştu ki artık Parti'de samimiyetin bittiğini 'ne varsa Reis'te var' diyerek ifade etmeye başladı köylü Mehmet Ağa bile...
Rahmetli Babam yıllarca Erbakan Hoca'ya rey verdi. AK Parti kurulduğunda da hiç tereddüt etmeden Erdoğan'ı destekledi. Babam partinin yolunu bilmezdi, ondan yapması isteneni yapar gerisine karışmazdı. Şimdi tarlasının, arsasının imarı istediği gibi çıkmayanın, oğlunu, kızını iyi bir işe yerleştiremeyenin, ihalesiz iş alamayanın, yönetim huzur hakkı verilmeyenin feryadını bi dinleseniz sanırsınız ki iktidara bunun oyu ile gelindi ve illa bi avanta alması gerek!
Reis, kendisine inanan ve güvenen bir avuç arkadaşıyla ülkenin selameti için gece gündüz çalışırken bunlar, hâlen arpalık, avanta, huzur hakkı peşindeler! Memur göründüklerine bakmayın, işadamlarının almayı düşünemediği mahallelerde trilyonluk daireler alabiliyorlar. Partideki sıfat ve konumlarını kaybetmelerine ramak kalmışken ortalığı dağıtmaya başladılar bile...
Referandumda 'hayır' çıksın diye çabalayan, başkanlık sisteminin sonları olacağını bilen bu sülüklerin son bir aydaki marifetlerini zaman zaman yazmaktayız. Vergi denetimi, sigara teftişi, akıl almaz cezalar, hiç olmayacak şeyler olacakmış gibi yapılan açıklamalar. Suriyelilerin vatandaş yapılacağı iddiası, kimi bakan veya üst düzey bürokratların bariz yanlışları/hataları veya her neyse...
Bu işin şakaya gelir bir tarafı yok arkadaşlar!
Bir de FETÖ'cüler var partide hâlâ ki onları ancak kenardan iyi seyredenler veya cemaziyel evvellerini bilenler görebilir. Görüyoruz ve ihanetlerini biliyoruz, ama Reis'in etrafı öyle kapatılmış ki çoğu kere göremiyor, yetişemiyor!
Bugünlerde yine şakırdamaya başladı bu kriptolar!
Referandumdan önce, muhtemelen Mart ayında yeni ve sıradışı bir iç savaş denemesi yapılacağını sayıklıyorlar! Dört gözle bekledikleri bu karmaşada her şeyin onların istediği gibi olacağına o kadar inanmışlar ki mevzilerini kaybetmeden güya FETÖ ile mücadele ediyorlar!
Bu gemiye sonradan binen menfaatçiler ve kriptolar var ya bizi hiç sevmezler. Çünkü onları biliyoruz. Onlar gelirken biz buradaydık, biz görev istenmez verilir diye beklerken, bunlar isteye isteye aldılar görevleri(!) bizi iteklemeye, boğmaya çalışıyorlar! Kusura bakmayın beyler, biz kolay lokma değiliz. Dünyalık peşinde olsaydık, daha siz partiye girelim mi diye düşünürken biz Üsküdar'a geçebilirdik.
Bizim bir derdimiz, bir davamız var. Sizin de makamınız, mevkiniz, malınız. Sizinkiler size, bizim davamız bize vesselam!