Eskiden yani büyük şehirlerde İmam Hatiplerin öğrenci nüfusunun on binleri bulduğu, kaliteli ve seviyesi yüksek eğitim veren İHL'lerde okumanın bir ayrıcalık olduğu dönemlerde İHL'liler günü yapılmazdı. Ne zaman ki İHL'ler eski ihtişamını kaybetti, İHL'liler günleri tertip edilmeye başlandı. Hep böyle olur zaten, insanoğlu nimetin kıymetini elinde iken pek fark etmez, ne zaman nimet elinden çıkarsa o zaman ah u vahlarla, kıymetini bilemediği ve farkına varamadığı nimete methiyeler düzmeye başlar. Kendi kurumlarının ipini kendi elleriyle çektikten sonra o kurumlara medhiyeler düzen bizden başka millet yok herhalde!
Sözgelimi Ahîlik kurumunu ellerimizle yok ettik, her yıl ahîlik kutlamaları ile şanlı tarih edebiyatları yaparız. Eski eserlerimizi tarumar ettik, şimdi antikacı köşelerinde onların kırıntılarını ararız; Amerika'nın, Avrupa'nın ücra kentlerinden insanımızın eliyle satılan eserlerimizi kurtarmaya çalışırız. Sadaka taşlarını kendi ellerimizle kırdık, şimdi onları hasretle yad ederiz. Eski bayramları, eski dostlukları, eski samimiyetleri bizler yok ettik, şimdi onlara mersiyeler düzeriz! Örnekleri çoğaltabiliriz.
Kendi mezun olduğumuz Konya Merkez İHL'de görev yaptığımız 90'lı yıllarda, müdür beyin ifadesine göre Fen Fakültesi dekanı İHL'yi gezmiş ve şu itirafta bulunmuştu: Sizdeki bu fen laboratuarları bizim fakültede yok!
İHL'nin emektar müdürü geçen yıllardaki ziyaretimizde, bir dönem İHL'ye binin üzerinde öğrenci aldıklarını ve birinci sınıflar için alfabe harflerinin yetmediğini, bu yüzden A1, A2, A3 diye sınıflandırmaların yapıldığını duygulu bir şekilde anlatmıştı.
Peki ne oldu da bugünlere gelindi. Bugünlere gelinmede pek çok kişi ve kurumun etkisi ve katkısı var elbet. Fakat gelinen noktada suçu başkalarına atıvermek kolay. Aslında suçu başkalarına kaydırıvermek bir şeytan mantığı. Yüce Allah'ın secde emrine başkaldıran şeytan, Yüce Yaratıcıya karşı "Beni, sen saptırdın", yahut "Hep şu Adem yüzünden oldu bu" şeklinde savunma mekanizmalarıyla suçu başkasına atmaya çabalıyordu.
Biz bu kısa yazımızda İHL'liler olarak gelinen noktada bizlerin sorumluluğu nedir, sorusuna cevap aramaya çalışacağız. Elbette gelinen noktada sorumlu olan herkes, dünya ve ahirette yaptığının karşılığını görecektir. Ama bizlerin hiç mi vebali yok bu işlerde!
Bu satırları yazarken ne İHL dışındaki diğer liselerimizi küçümsüyoruz, ne de öğrenci ve velilerin tercihlerini yadırgıyoruz. Elbette her hayırlı kurum önemlidir, gereklidir ve kendi alanında bir boşluğu doldurmaktadır.
İHL'ler üzerinde oyunların oynandığı bir dönemde yaptığımız bir Televizyon programının akabinde bir arkadaşımız bize şu sözlerle serzenişte bulunmuştu: "Siz insanlara, çocuklarınızı İHL'lerden almayın, panik yapmayın, kendi ellerinizle bu kurumların ipini çekmeyin demekle, onların geleceklerini karartıyor, çocukların istikbaliyle oynuyorsunuz!?" Evet İHL'li olarak bir yerlere gelmiş, İHL sırtından karnını doyurmuş bir arkadaşımız böyle diyordu.
Yine yıllar önce yapılan bir İHL veli toplantısında kavga çıktığını hatırlıyorum. Müdür Bey, bir şubede üç beş kız öğrencinin olduğunu ve onlar için ayrı sınıf açmasının fiziki şartlar ve yönetmelikler açısından imkansız olduğunu ve bu yüzden sadece bir şubenin karma eğitim gördüğünü söyleyince, veliler hoplamıştı: Biz çocuklarımızı karma eğitim için bu okullara göndermiyoruz, ayrı sınıf açılsın, sen nasıl müdürsün bürokratik engelleri açmalısın, aksi takdirde istifa etmelisin vb. sitem ve serzenişler.. Çok geçmedi, İHL depreminin ardından aynı müdürle görüştüğümüzde o bize şöyle dert yanmıştı: Hocam daha geçen sene kavga çıkaran kız babaları var ya, ilk çocuklarını onlar aldılar okuldan!
Kısaca söylemek gerekirse biz şunları unuttuk: Hayatı dünya Ahiret bir bütün olarak göremedik ve planlarımızı ona göre yapamadık. Türkiye gerçeğini hep göz ardı ettik, İHL den mezun olan üniversiteye giremiyor, iş bulamıyor derken; sanki diğer liselerden mezun olanlar, topyekün üniversitelere girebiliyor ve hemen iş buluyorlarmış gibi düşündük. Bilmem biliyor musunuz, bugün gelinen noktada pek çok İHL, diğer pek çok liseden oran olarak daha fazla öğrenci üniversiteye gönderiyor.
O halde, şapkamızı önümüze koyup bir kez daha hayat ölçülerimizi, din ve gelecek anlayışımızı gözden geçirmeliyiz. Yapılan yanlışlarda İHL'liler olarak bizlerin ne kadar katkısı var, varsa bu yanlışlardan dönmek için neler yapmalıyız, sorularıyla bu özeleştirimizi sürdürmeliyiz. Yüce Allah "Nimetlerime şükrederseniz artırırım, nankörlük ederseniz benim azabım pek çetindir" buyururken, bizler, elimizdeki nimetlerin ne kadar kıymetini bilebildik ve ne kadar o nimetleri yerli yerince kullanabildik? Özellikle kızlarını ve zeka seviyesi düşük çocuklarını İHL'lere gönderip, erkek ve zeki çocuklarını bu okullardan kaçıranlar, bu yönlendirmeyi neye göre yapıyorlar? İHL'li olmaktan gurur duyanlar, bu gururlarını kendi çocuklarıyla paylaşmayı neden düşünmüyorlar?