İlçemizin birinde İmam-Hatiplik yapan bir kardeşimiz, şehir merkezine gelmek için müftülüğün açtığı imtihana giriyor ve kazanıyor. Kendisine şu listedeki camilerden tercih yap, puanına göre birisine yerleşeceksin deniyor. İmam kardeşimiz köyde lojmanlı bir camide görev yaptığından şehirde de lojmanlı cami var mı listede diye bir göz gezdiriyor ve evet camilerden birinin lojmanı var. Şehir merkezine uzak, ama lojmanlı bu camiyi tercih ediyor ve ataması buraya yapılıyor...
Geliyor bir bakıyor ki, evrak üzerinde boş görünen lojmanda müezzin efendi oturuyor. Genç İmam müezzine ben geldim evi boşalt bakalım diyor, ama nafile. Lojman diyanete kayıtlı değil, cami derneği tarafından yönetiliyor. Öyleyse müftülüğün sitesinde niye lojmanlı diye sunuluyor, ayrı bir soru...
Nihayetinde lojmanlar imamlar için düzenlenir, müezzinler için lojman uygulaması yok. Buna rağmen İmam kardeşimiz mahalleden bir ev kiralayarak vazifeye başlıyor. Bir süre sonra müezzinin aynı bölgede şahsına ait evi olduğunu öğreniyor ve "niye kendi evinde oturmuyorsun, sen evine taşın ben de lojmana geçeyim" diyor. Diyor, ama müezzinin cevabı işi bitiriyor. "Evimde kiracı oturuyor, şimdi çıkartamam!"
Düşünebiliyor musunuz, caminin evinde uygunsuz bir şekilde oturup kendi evinden kira alan bir müezzin ve lojmanlı diye tercih ettiği caminin lojmanına oturamayan ve ev kiralayan bir imam...
Yani ekonomik olarak anlatırsak; müezzin 800 TL ev kirası alıyor, imam 800 TL ev kirası veriyor.
İmam kardeşimiz yeni tayin olduğu için 6 ay yer değişikliği yapamayacağından bu süreyi bekliyor, müezzin efendi de bir sürü dükkanın kirasını da alan cami derneğinin yönetiminde olduğu için huzur içinde yaşayıp gidiyor...
Konya, cami ve dernek sayısı bakımından Türkiye birincisi. Şimdi anladınız mı bu derneklerin çoğunun cami ve kurs yapmak için kurulduğunu, amaç hasıl olduktan sonra da derneği kapatmak yerine yaşatma, güzelleştirme vb bahanelerle devam ettirildiğini. Kira gelirleriyle güya camilerin eksiğini gediğini yaptırıyorlar, ama gerçekte para tam manasıyla nasıl harcanıyor bilinmiyor!
Yıllar önce yazmıştık, büyük bir sanayimizin camisinin derneğinde olan bitenleri. Her hafta yönetim kurulunun etliekmek eşliğinde toplandığını ve dükkanları gönüllerinin istediği kişilere kiraya verdiklerini...
Bu konuda 3 şey söyleyeceğim. Birincisi, Diyanet teşkilatımız derhal bu cami ve kurs derneklerini inceleyerek cark curk haline gelenlerini kapatmalı ve tüm cami, kurs ve lojmanlara hakim olmalı...
ikincisi, bazı imam ve müezzinlerin kayırılması, bazılarının da ikinci sınıf muamelesi görmesine son verilmeli. Bir tarafta sürekli hacca ve umreye giden imamlar varken diğer tarafta bir sefer bile bu görevlere yazılmayanlar meselesinin de hakkaniyet ölçüsünde sonlandırılması...
Üçüncüsü, camisiyle, cemaatiyle ve en önemlisi kendi ilmi donanımıyla ilgilenmek yerine ticaretle uğraşan imam hatiplerin kurumla ilişiğinin kesilmesi gerekmektedir. Düşünebiliyor musunuz, okuyacağı cuma hutbesini diğer ceketinin cebinde unutan bir imam, oradan eski ve bir kandilden bahseden hazır bir metni alarak okuyor ve cumayı kıldırıyor, ardından da bizimle beraber koştur koştur çalıştığı dükkana gidiyor. Bu imamın kendisi dahil kimseye hayrı yok ve Diyanet'in sırtında bir yüktür. Yasin suresini ezbere bilmeyen, en basit fıkıh sorularına cevap veremeyen hani derler ya 'kör eşek elinden arpa yemez' diye o cinsten memurların da imamlık müessesesine daha fazla zarar vermesinin önüne geçilmeli...
El hasılı velkelam, cami derneğinin yönetiminde diye imamın lojmanına çöreklenip imama ev kiralatan müezzin kardeş, anlattığı dini önce kendisi iliklerine kadar yaşamalı, kira geliri elde edeceğim diye dünyalığa verdiği önemi ahiretliğe de vermeli. Dini, diyaneti, güzel ahlakı, dünyanın boş ve geçici olduğunu anlatan kimsenin önce kendisinin bu anlattıklarına harfiyyen uyması gereklidir.
...
Hafta sonunda bir dostumuzun düğün yemeğindeydik. Aynı masada birlikte pilava kaşık salladığımız din eğitimi veren önemli bir müessesenin idarecisi abimiz beni görünce "yahu geçenlerde bir etkinlik yaptık, sana yollayayım da layfta bi yayınla" deyiverdi. Haber yapalım, Müslümanlar görsün dese bişey demeyecektim, ama... Kendisini kalabalık ortamda bozmadım, ancak içimden geçenleri buraya yazmak isterim. Yahu arkadaş sen bari yapma! Magazinle ne işin olur senin, git adam gibi din adamı yetiştir. Senin bilakis uzak durman ve önüne geçmek için gayret sarfetmen gerekir bu magazin illetiyle. Biz de gazete olarak düzeyli bir şekilde magazin haberi yaptık vaktiyle, ama gördük ki magazinin düzeyi yok. Tamamen şeytan işi, elimizi eteğimizi çektik. Allah cümle ümmeti Muhammed'i magazin illetinden kurtarsın...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti teşkilatına hitaben, "Yorulan varsa kenara çekilsin" dedi.
Erdoğan'ı azıcık tanıyan bilir ki bunu söylüyorsa mutlaka kafasında üzerini çizdiği somut şahıslar vardır. Ancak bu kişilerin kendi rızası ile bırakıp gideceklerini beklemek çok saflık olur ve daha fazla beklemek bazen tehlikeli sonuçlara yol açabilir.
Nitekim 29 Haziran 2016'da Erdoğan: "Paralel devlet yapılanması üyeleri Cumhurbaşkanlığı'na da girmiş olabilirler. İstifa edip gitsinler yoksa biz temizleyeceğiz" dedi. Hedefi belliydi, başyaver Ali Yazıcı. Bu sözlerden sadece 15 gün sonra darbe girişimi oldu. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan o gün külliyede olsaydı bu nezaketin bedeli çok daha ağır olabilirdi.
Şimdi, 'sana diyorum kandıralı' denmesini bekleyenler var teşkilatlarda. Maşallah partimizin en tepe yöneticileri dahil kimse bişey demiyor, bişey yapmıyor! Yahu Cumhurbaşkanımız tek tek 81 vilayeti ve 957 ilçeyi gezip isim isim liste mi yapacak. Sen yapacaksın, bizzat!
Cumhurbaşkanı baş danışmanlarını ilçe teşkilatında misafir etti diye il başkanından fırça yiyen ilçe başkanımız var ve fırçayı atan da yiyen de vazifelerinin başında. Oysa bunlardan birisinin çoktan çekip gitmesi gerekirdi. Cumhurbaşkanının danışmanlarına (eski Konya milletvekilidir bu danışmanlar) 'sallayan' birisinin hala parti adına karar veriyor, imza atıyor olması akıllara zarar! Bu nasıl bir 'durum' anlayan beri gelsin...
Gideceğine kesin gözüyle bakılıyor, ama son dakikaya kadar talimatlarına da titizlikle uyuluyor mesela. Şu adam bana karşı o yüzden onun otelinde bir daha program yapmayın diyor, bütün teşkilatlar, belediyeler vesaire hep beraber gidiyorlar bira bayiliği yapan başka bir adamın oteline doluşuyorlar. Bir Allah'ın kulu da sorgulamıyor niye diye!
Ahmet abi çok nezaketlisin, ama bu kadar nezaket sana zarar veriyor, bilesin!
Ne yazık ki Pakistan'da darbe yaptılar...
Pakistan ekonomisini büyüten, 15 Temmuz'da Türkiye'nin yanında yer alan, Katar krizinde Katar'a her türlü desteği veren, halkın seçtiği başbakanı, yargıyı bizdeki FETO gibi ele geçiren din adamı kılığındaki şarlatanın haşhaşileri yolsuzluk kılıflı yargı darbesiyle devirdiler...
Bizi içimize yerleştirdikleri köpekleriyle yıkıyorlar...
Amerika'nın Türkiye FETOSU Pensilvanya'da, Pakistan FETOSU da Kanada'da yaşıyor. İkisi de okullar ve yurtlar açarak, diyalog çağrıları yaparak yargıya yerleştiler...
Mısırı, Pakistan'ı hallettiler, Katar'ı korkuttular, diğerlerini zaten çoktan ele geçirmişlerdi. Geriye son kale Türkiye kaldı...
Bizim gündemimizi ise Atatürk heykeliyle, müftü nikahıyla, Suriyelilerle meşgul ediyorlar. Acil kendimize gelmemiz ve silkinmemiz gerekiyor. Allah yardımcımız olsun...