Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri - 46
İmdat Şen
Söyleşi: Uğur ÖZTEKE
Bu haftaki konuğumuz başarılı mühendis, olgun siyasetçi İmdat Şen, sıcak bir yaz günü 6 Haziran 1949 günü Çumra’ya bağlı Güvercinlik kasabasında dünyaya geldi. İmdat Şen’in babası Kazım Bey, Güvercinlik’te çiftçilik yapan, hali vakti iyi bir aile reisidir. Anne Medine Şen ise ev hanımı ve tarlada tapanda eşinin en büyük yardımcısı, çocuklarının anasıdır. Yani kısaca İmdat Şen tipik bir Anadolu köyünde tipik bir Anadolu ailesinin ilk çocukları olarak hayata gözerini açtı. İmdat Şen daha sonraki yıllarda yine Güvercinlik kasabasında dünyaya gelecek olan kardeşleri Mümin, Ömer, Şekernas, Mevlide, Şaziye ve Mustafa ile birlikte mutlu, neşeli ve hayat dolu bir yaşam sürecektir. Minik İmdat okul çağına geldiği zaman babası ve dedesi tarafından Güvercinlik İlkokulu’na kaydettirilir. Minik İmdat daha ilkokul sıralarında arkadaşları arasında zeki, akıllı ve çalışkan bir öğrenci olarak o yıllarda geleceğin başarılı çalışmalarının adeta sinyallerini verecektir..
MİNİK İMDAT HAYVANLARA ÇOBANLIK YAPAR
Baba Kazım Şen, Güvercinlik kasabasında tarlaları ve hayvanları ile mali durumu oldukça iyi, hatta varlıklı sayılan bir insandı. Yaklaşık 4 bin metrekarelik bir bahçeleri vardır. Bu bahçenin bin metrekaresi üzüm bağı olarak değerlendirilirken bahçenin diğer kısımlarında kayısı, elma, ayva, dut gibi binbir çeşit meyve ağacı bulunmaktadır. 250’den fazla koyunları 5-6 camızları, bir çift de atları vardır. Yine o yıllarda baba Kazım Şen 53 model bir traktör almıştır. Böylece o yörede traktör sahibi olan ikinci çiftçi Kazım Şen olmuştur. Minik İmdat zaman zaman babasına tarlada yardım ederken, zaman zaman da koyunlarına çobanlık yapmaktadır. Minik İmdat’ın doğup büyüdüğü ev yine tipik bir İç Anadolu Bölgesi eviydi. Evlerinin altı ahır ve samanlık, üstü ise iki oda bir mabeynden oluşuyordu. Yaz aylarını ise her aile gibi damlarda geçiriyorlardı..
TELDEN YAPTIĞIM ARABALARI
VE ÇELİK ÇOMAK OYUNLARINI UNUTAMIYORUM
Konuğumuz İmdat Şen’e Güvercinlik’te geçen çocukluk yıllarını sorduğumuz zaman yüzünde oluşan tebessümle birlikte gözlerindeki ışıltı da dikkatimizi çekiyordu. Ve o sakin insan başlıyordu heyecanla anlatmaya: Her köy çocuğu gibi bizim de oyunlarımız belliydi. Öyle bugünkü çocuklar gibi ne çeşit çeşit, renkli oyuncaklarımız ne de doğru dürüst oyunlarımız vardı. Geceleri ateşler yakardık. Onunla eğlenirdik. Bir de kendime tellerden yaptığım oyuncak araba ile evlerin arasında, dağlarda tepelerde koşturur, onu sürerdim. Çelik çomak oynardık.
KÖY İLKOKULUNDAKİ ÖĞRETMENİMİZ KENDİ ÇOCUĞUNA NASIL DAVRANIRSA BİZE DE AYNI ŞEKİLDE DAVRANIRDI
Okul çağına geldiğim zaman Güvercinlik Köyü İlkokulu’na kaydoldum. Öğretmenimiz Halis Harmankaya’yı unutmam mümkün değil. Çok iyi bir eğitimciydi. Müthiş bir insandı. Köy Enstitüsü mezunuydu. Köy ilkokulumuzda çok güzel günlerimiz oldu. Öğretmenimiz de çok demokratik bir insandı. Hepimizin yetişip başarılı bir insan olması için adeta üzerimize titrerdi. Kendi çocuğu da bizimle aynı sınıftaydı. Ailecek görüşürdük. Kendi çocuğuna nasıl davranırsa bize de öyle davranması o çocuk aklımızla bizim dikkatimizi çekerdi.
DEDEM RIZA ŞEN YÖRENİN SAYGIN İSMİYDİ
Dedem Rıza Şen yörenin tanınan, sevilen ve saygın bir insanıydı. Köyümüze gelen bütün bürokratlar önce bizim eve gelir, biz de onları en iyi şekilde ağırlardık. Sonra da köye yerleştikten sonra onlarla ailecek görüşürdük.
OKULUN TAMİR İŞLERİNİ ÖĞRETMENİMİZ İLE BİZ YAPARDIK
İlkokulda gerçekten çok başarılı bir öğrenciydim. Okulun bütün tamiratını öğretmenimizle birlikte biz yapardık. Bahçe duvarlarını biz yaptık, boya badana işlerini her yıl biz yaptık Ağaçlar diktik. Bir de o yıllarda özellikle geceleri aileler birbirlerine giderdi. Biz de büyüklerimizle gece gezmelerine katılırdık.
İYİ HAVALARDA BEN BİSİKLETE BİNER, KÖTÜ HAVALARDA İSE BİSİKLET BANA BİNERDİ
Çumra’da Cumhuriyet Ortaokulu’na kaydoldum. Okul köye 5 kilometre uzaklıktaydı. Okula gidip gelirken ne bir arabamız ne de bir dolmuşumuz vardı. Bu 5 kilometrelik yolu bisikletle gider gelirdim. Tabii bu güzel havalarda böyle olurdu. Yağmurda, çamurda, karda bisiklet çamura kara saplandığı için ben bisiklete binemezdim. O zaman da bisiklet bana binerdi. Bisikleti çoğu yerde sırtımda taşırdım. Ortaokulda da çok aydın öğretmenlerimiz vardı. Müdürümüz İbrahim Erdoğan’dı. Türkçe öğretmenimiz Eşref Akıncı’ydı. Öğretmenimiz aynı zamanda şairdi. Çeşitli kitapları vardı. Fizik öğretmenimiz Serdar hoca, matematik öğretmenimiz Mehmet hoca çok iyi öğretmenlerdi.
FRANSIZCA ÖĞRETMENİMİZ İSTANBULLU FUAT ÇELEBİ BENİ ÇOK ETKİLEDİ
Fransızca öğretmenimiz ise İstanbul’dan gelen ve İstanbullu olan Fuat hocaydı. 1961’li yıllarda yedek subay öğretmen olarak bize gelen bu hocamızın yanında taşıdığı fotoğraf makinesi, teybi ve radyosu benim çok dikkatimi çekmişti. İsmi Fuat Çelebi’ydi. Fuat hoca aynı zamanda Süleyman Demirel ve kardeşlerinin de avukatlığını ve hukuk müşavirliğini yapan Suat Çelebi’nin kardeşi imiş. Dedem hacıya giderken ondan aynı hocanınkinden bir fotoğraf makinesi istemiştim.
SUAT HOCANIN ANNESİNİN FRANSIZCASIYLA ÜNİVERSİTEYİ BİTİRDİM
Hocamızın annesi de Fransız Lisesi mezunuydu. Annesi oğlunun yanına geldiği zaman mutlaka bize gelir ve saatlerce benimle Fransızca konuşurdu. Bana Fransızca çalıştırırdı. Fransızca’yı bu hanımın sayesinde sevdim ve öğrendim. Üniversiteyi bitirdiğim zaman bile Fransızca’dan hiç bir zorluk çekmedim. Bunun temelinde de Fuat hocanın annesinin bana verdiği temel eğitimi hep hissettim.
ORTAOKULDA BÜTÜN HOCALARIMIZ ADETA BİZİM ÜZERİMİZE TİTRERLERDİ
Ortaokulda da çok çalışkandım. Hep pekiyi ile geçtim. Derslerimin hepsi ondu. Ortaokulda da hocalarımızın üzerimize titrediğini, okul içinde ve dışında bizi takip ederek kolladıklarını hatırlıyorum.
KONYA LİSESİ PARASIZ YATILIYI KAZANDIM, OKULDA İRANLI ÖĞRENCİLER BİLE VARDI
Lise için Konya Lisesi yatılı sınavlarına girdim ve yatılı bölümünü kazandım. Yıl 1963–64. Yatılı öğrenci olarak burası çok değişik bir ortam ve dünyaydı. Türkiye’nin çeşitli illerinden gelen, hatta İran’dan gelen Azeri bir öğrenci bile vardı. Parasız yatılı öğrencilerle birlikte olmak, farklı öğrencilerin kültürünü paylaşmak beni çok etkiledi. Gariban fakir öğrencilerin yanı sıra, Ankara’dan İstanbul’dan gelen aristokrat çocukları da vardı. Kısa zamanda onlarla uyum sağladım. Tanımadığım insanlarla bir arada saygı ve sevgi içersinde yaşamayı öğrendim.
ÇAMAŞIRLARIMIZI LAVABOLARDA YIKARDIK
Okul Müdürümüz Nail Gökbudak’tı. Biyoloji öğretmenimiz Fahri hoca, matematikçimiz ise meşhur Karaoğlan fizikçimiz Fikret bey idi. Lisede de hiç sınıfta kalmadım. Yatılı okul sosyal yönden insanlarla çabuk ilişki kurmayı, insanları çabuk tanımayı ve insanlara hedef koymayı öğretti. Burada kendi çamaşırlarımı kendim yıkadım. Hem de lavabolarda çamaşır yıkadım. O Hababam sınıfı filmindeki sahneleri de adeta yaşadık. 40 kişilik koğuşlarda yattık.
Yatılı bölümde bizden büyükler gece kaçarlar; sinemalara, bilardo salonlarına giderlerdi. Gece de arka kapıdan kaçak olarak içeri girerlerdi.
ÜÇ ZEYTİN VE YARIM EKMEKTEN OLUŞAN İLK KAHVALTIMI HİÇ UNUTMUYORUM
Yatılı okulda ilk kahvaltımı hiç unutmuyorum. Çünkü o gün bize üç tane zeytin ve bir de yarım ekmek vermişlerdi. Oysa o güne kadar evimizde zeytin bizim önümüze tasla gelirdi. Yatılı okulun sporu da çok kuvvetliydi. Çok iyi, üst düzey güreşçi arkadaşlarımız vardı. Futbolda, basketbolda başarılıydık. 1 yıl boyunca güreş takımıyla antrenmanlara katıldım. Abdurrahman Topçu diye Hadimli 62 kiloda şampiyon, güreşçi bir arkadaşım vardı. Bir gün maç öncesi Abdurrahman aç gelmiş. Tartıya çıktıktan sonra makarna yiyerek maça çıktı. İmam Hatip Lisesinden biriyle güreşiyordu. Makarnayı çok yemiş olmalı ki rakibi onu kündeye getirip mindere vurunca makarnaları kustu. Bunu hiç unutmuyorum.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İNŞAAT BÖLÜMÜ VE ÖĞRENCİ OLAYLARI
Üniversite sınavlarına girdik. İstanbul Üniversitesi Mimarlık Mühendislik Fakültesi İnşaat bölümünü kazandım. İlk defa İstanbul’a gidiyordum. Birkaç defa babamla Konya dışına çıkmış, Adana’ya falan gitmiştik. Ama İstanbul’a ilk defa gidiyordum. Üniversitede de başarılıydım. 4 yılda inşaat bölümünü bitirdim. 1967-68’li yıllar İstanbul’da siyasi ve sosyal yönden çok hareketliydi. O günler çok zor günlerdi. Kavgalar, boykotlar, işgaller, öğrenci olayları…
1967’DE ÖĞRENCİ DERNEĞİ İLE SİYASETE BAŞLADIK
Benim her gruptan, her görüşten çok iyi dostlarım vardı. 1967’de öğrenci derneğine girdim, çalıştım. Talebe birliği seçimlerinde iki yıl yönetime girdim. Bu arada bütün bu çalışmalarda görüşleri kavgayla değil, barışçı yolla çözmek için gayret sarf ettim.
PROF SEMİH TEZCAN BENİ ETKİLEDİ
Üniversite yıllarında da çok iyi ve güçlü hocalarımız vardı. Bir hocamızdan çok etkilenmiştim. Bu isim Semih Tezcan’dı. 28 yaşında profesör olan Semih Tezcan ABD’de eğitim görüp başarılı olan ve okulu birinci derecede bitiren üç kişiden birisiydi. Daha sonra bu isim Boğaziçi Üniversitesi Rektörü oldu. Semih bey Amerika’da kalmayı ve kendisine yapılan teklifleri kabul etmeyerek Türkiye’de çalışmayı tercih etmişti, onun bu kararından çok etkilenmiştim.
ÜNİVERSİTEYİ BİTİRDİKTEN SONRA BEN DE ALMANYA’YA GİTTİM
Üniversiteyi bitirdikten sonra 1 yıl Almanya’ya gittim. Yıl 1972. Orada bazı tanıdıklarımız vardı Almanya inşaat mühendisliğinde ileri seviyedeydi. Temel yapı Alman ekolüydü. Almanya’da çalıştım, burada çok iyi Almanca öğrendim. İnşaatlara çelik üretimi yapan bir firmada çalıştım. Çelik yapı üzerine kendimi yetiştirmeye çalıştım. Orada o gün için yabancı ülkelerden gelen bizim gibi insanlar çok iyi para kazanıyorlardı. Yüksek standartlarda yaşama şansım vardı, ama bir yıl sonra ülkeme dönüp Türkiye’de çalışmayı, ailemin yanında olmayı tercih ettim.
ASKERLİĞİMİ ÖNCE İZMİR, DAHA SONRA İSTANBUL’DA YAPTIM
Askerlikte ise 1973’te İzmir İstihkâm Okulu’na yedek subay adayı olarak gittim. Daha sonra İstanbul’a Birinci Ordu Komutanlığı’nda gittim. Burada da İnşaat Emlak Dairesi Başkanlığı’nda görev yaptım.
ASKERLİKTEN SONRA BÜROMU AÇTIM VE EVLENDİM
Askerlik sonrası serbest çalışmaya başladım. Beş yolun orada, İmam Hatip Lisesi’nin karşısında Şen İnşaat adını koyduğum ofisimi açtım. Yol, su ve kanalizasyon inşaatları yaptım. 1975’te görücü usulüyle evlendim. Hem halamın hem de dayımın kızı olan eşim Sıdıka hanımla evlendim. Duygu, Burcu ve Erdem isminde üç çocuğum var. Duygu makine mühendisi, Burcu elektrik mühendisi oldu. Erdem ise halen inşaat mühendisliğinde öğrenci. Mühendisler Odası’nda önce Süleyman Temizci, daha sonra da Bestami İnan başkanlığında 6 dönem, yani 12 yıl yönetim kurulu üyeliği yaptım.
CHP’DE İSE İLKİN KADIKÖYDE GÖREV YAPTIM
1967 yılında öğrenciyken yavaş yavaş politikayla ilgilenmeye başlamıştım. O yıllarda CHP Kadıköy İlçe Teşkilatı’nda aktif olarak görev aldım. Daha sonra rahmetli Durmuş Ali Çalık zamanında Çumra’dan Belediye Meclis Üyeliği yaptım. Yine CHP Çumra ilçe teşkilatlarında görev aldım. Son 3 dönem CHP Konya il yönetiminde görev alarak Rahmi Baştoklu’yla birlikte çalışmaktayım.
SOSYAL FAALİYETLERİ ÇOK SEVİYORUM
Şimdiye kadar yüz bin metrekarelik bina, 150 kilometre yol, 150-200 kilometre içme suyu ve kanalizasyon inşaatı yaptım. İnsanlarla iyi diyalog kurdum ve her ortamda ilişkilerim iyi oldu. Mümkün olduğu kadar siyasetle uğraşmayı tercih ettim. Türkiye’nin pek çok yerinde çalıştım, insanlara istihdam sağladım. Sürekli olarak yurt dışı fuarlarına giderim, sohbetlere, toplantılara katılırım, sosyal faaliyetlerde bulunurum. Panel, seminer gibi kültürel faaliyetleri takip ederim.
ÖĞRENCİ OLAYLARINDA BİLE AŞIRILIKLARA KARŞIYDIM
1967-68’de İstanbul’da öğrenciyken çeşitli öğrenci olaylarına katıldım. Kıbrıs olaylarında da öğrenci olaylarına katıldım. Amacım savaşların olmamasıydı. Savaş karşıtı eylemlerde bulundum, ama hiçbir zaman aşırı kliklerin, grupların fiili eylemlerine katılmadım. Bu grupların içinde bulunmadım, yakın arkadaşlarımın da eylemci olmalarına karşı çıktım. Bazılarında başarılı olamadım. O günler zor günlerdi. 12 Eylül’den sonra Konya’da faaliyette bulunduğum ortamlarda hep uzlaşmacı tavırlar benimsedim.