İslamî ilimler içerisinde itikadî esaslardan bahseden ilme “Akâid İlmi” adı verilir. Akâid ilminin konusu; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kaza ve kaderin, hayrın ve şerrin Allah'tan geldiğine iman etmek anlamına gelen inanç esaslarıdır. Akâid ilminin asıl konularını teşkil eden ve ‘amentü’de formüle edilmiş olan bu altı esas, muhtasar olarak ulûhiyet, nübüvvet ve ahiret başlıkları altında hülasa edilir. Dinde zorunlu olan bu iman esaslarını tasdik etmek ve öğrenmek her Müslümanın üzerine farz-ı ayındır.
İslam Dini’nin itikadî hükümlerinden bahsedilen bu ilimde iman esasları değişik yöntemlerle ele alınmıştır. Yerine göre selef âlimlerinin yaptığı gibi yoruma kaçmadan nakle bağlı kalarak sade bir üslupla hatabî yöntemle konular işlenmiş, kimi zaman da şartların zorlamasıyla cedelî yönteme dayalı bir tarzda aklî ya da metafizik izahlarla naslarda geçen iman esasları desteklenme yönüne gidilmiştir. O halde hangi metod izlenirse izlensin, Akâid İlmi ya da Tevhid İlmi iman esaslarını inceleyen bir ilimdir.
Bu yöntem farklılığından dolayı İslam âlimleri Allah’ın zatından, sıfatlarından, fiillerinden, risalet meseleleri başta olmak üzere ahretle ilgili konulardan bahseden ilme Akâid, hem bunlardan ve hem de kâinatın hallerinden bahseden ilme Kelam adını vermişlerdir. Bu açıdan Kelam ilmi sağlam deliller kullanmak suretiyle İslam inançlarına yönelik saldırıları etkisiz hale getirir ve hem de doğru din anlayışının ana ilkelerini ortaya koymaya çalışır.
İslam’ın ilk yıllarında akâid konularına ilişkin bazı problemlerin fiili olarak gerek Hz. Peygamber döneminde ve gerekse sahabe döneminde münakaşa konusu yapıldığı bilinmektedir. Hz. Peygamber’e “günah” , “rûh”, “zü’l-karneyn”, “ashâbu’l-kehf”, “kıyâmet günü ve alâmetleri” alanında muhtelif sorular sorulmuştur.
Dolayısıyla İslam’ın ilk yıllarını hesaba katarak söylemek gerekirse, doğrudan akâid ilminin meseleleri Müslüman toplumun kalbinden doğmuştur. Örneğin; Kur’an’ın insan-biçimci dili, din-siyaset ilişkileri, büyük günah mes’elesi, rızık ve ecel konuları, iman-amel münasebeti, insanın özgürlüğü sorunu, mü’min-kâfir tanımı, nübüvvet ve ilişkili konular, ölüm ve ötesi hayatla ilgili kimi pratik meseleler bunun başında gelir. İşte bütün bu inanç esaslarıyla ilgili konular sistematik bir yöntemle ele alınarak Müslümanlarda hem sağlam bir inanç yapısı oluşturmak ve hem de birlik düşüncesini ayakta tutmaya hizmet edecek akâid formülasyonuna gidilmiştir.
Her ilmin gerçekleştirmek istediği bir gayesi vardır. Akâid ilmi de bu gayelerden müstağni değildir. Bilindiği gibi Akâid ilminin en önemli fonksiyonu, kesin ve sağlam deliller kullanmak suretiyle şüpheye mahal bırakmadan dini akîdeleri ortaya koymuş olmasıdır. Ehl-i sünnet akîdesine göre mukallidin imanı geçerlidir. Fakat eğer mukallid kimse, imanını sağlam temellere oturtmak adına delillerle kuvvetlendirme cihetine gitmezse günahkâr olarak nitelendirilmiştir. Çünkü inanç esaslarını delillere dayalı olarak kavramak, imanı, yanlış yoldakilerin ortaya attıkları şüphelerle sarsılmaktan korur. Bu sebeple her Müslüman’ın akaitle ilgili bilgileri öğrenmesi inanç ve ibadet hayatında haşyet duygusu kazandırır ve Allah’ın denetimi altında olduğu inancını güçlü tutmasını sağlar.
Öte yandan İslam akâidi, İslam’ın fikrî yönünü iyi kavramış ve itikadî hükümleri çağın isteklerine göre bilimsel düzeyde yorumlama becerisi kazandıran mütefekkir insanların yetişmesini amaçlar. Ayrıca akâid ilmi, davranışlar alanında insanın niyet ve inancını kuvvetlendirir. Elbette bu ilmin nihaî amacı dünyada mutluluğu ve ahirette de kurtuluşu elde etmektir.