Kur'an’ın inmeye başladığı Ramazan ayında yapılabilecek şeylerden en güzeli herhalde Rabbimizin Kur'an’da gündemimize getirdiği konular üzerine tefekkür etmektir. Bu bağlamda, Necm Suresinde dikkatimi çeken bazı noktaları sizinle paylaşmak istiyorum.
Surenin ikinci ayetinde “Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı.” denilmekte. Demek ki Hz. Peygamber (s) ile içinde yaşadığı toplumun bireyleri arasında bir arkadaşlık ilişkisi söz konusudur ancak onlar onu dışlayacak bahaneler aramaktalar. Halbuki o diğer peygamberler gibi onların insani kardeşidir. Mesajını dostça, kardeşçe sunmaktadır. Ne var ki onlar onu “sapıtmakla ve azmakla” suçlamaktadırlar.
Beşinci ayette “Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti.” denilerek vahiy getirmekle görevli Cebrail’in Hz. Peygamber (s)’e vahyi “öğrettiği” ifade edilmekte. Yani arada bir öğretmenlik-öğrencilik ilişkisi de mevcut. Ayetten yola çıkılarak, Cebrail’in vahyin nasıl okunacağı (Arapça’daki kelimelerin orijinali noktasız ve harekesizdir.) ve nasıl anlaşılacağı/uygulamaya geçirileceği konusunda bir rol üstlendiği düşünülebilir. Ancak bunun nasıl gerçekleştiği ikisi arasındadır ve bize gaybtır. Ayetteki diğer bir nokta da “Melekler mi üstün yoksa insan mı?” tartışmasına melekler lehine bir bilgi verilmesidir. Yani Cebrail öğrettiğine göre, öğrencisinden (en azından ilmi açıdan) üstün olmalı.
Ayetleri anlamlandırmakta siyakın önemi küçümsenmemeli fakat yüzde yüz belirleyici olduğu da düşünülmemelidir. Sözgelimi, onuncu ayette, “Kuluna vahyettiğini vahyetti.” denilmesi bize siyakı (bağlamı) kutsamamayı telkin etmekte. Çünkü bu ayetin siyakında Cebrail’den söz edilmektedir. Hz. Muhammed (s) onun kulu olamayacağına göre kuluna vahyeden Cebrail değil Allah’tır. Bu ayet örneğinde görüldüğü gibi ayetlerin siyakı; ilk aşamada öncesi ve sonrasındaki ayetler, anlam çıkarılamadığında ise kevni olanlar da dahil tüm ayetlerdir.
On birinci ayette ise siyakın önemi kendisini göstermektedir: “Kalp gördüğünü yalanlamadı.” Siyak dikkate alınmazsa, “Hz. Muhammed (s) Cebrail’i gözüyle değil kalbiyle gördü, yani aslında görmedi.” gibi bir anlam çıkmaktadır. Ancak görme fiili ayetteki kalbe değil de bu ayetin öncesindeki “kula” atfedildiğinde ortada bir anlam(a) sorunu kalmamaktadır.
Normalde melekleri ancak insan kılığında hatta erkek suretinde görmenin mümkün olduğu Kur'an’da ifade edilmekte. Hz. İbrahim ile Hz. Lut’a ve kavmine gelen melekler, Hz. Meryem’e gelen Cebrail örneğindeki gibi. On birinci ve on üçüncü ayette ise istisnai olarak Hz. Peygamber (s)’in Cebrail’i toplam iki kez (insan/erkek şeklinde değil) “kendi suretinde” gördüğüne işaret edilmekte. Yine ilginç olan sekizinci ayette vahiy getirdiği ve Rasulullah (s)’a doğru alçalarak yaklaştığı söylenen bir meleği kendi suretinde iki kez görmenin bir “ayrıcalık” olarak sunulması. Yani “İnsan melekten üstündür.” iddiası sahiplerinin ayetlerdeki incelik üzerine bir kez daha tefekkür etmesi gerekiyor. Şeytanın melek olmayı üstün bir durum olarak gösteren şu fısıldamasının Hz. Adem ve eşi tarafından göz ardı edilmemesi de kendilerine yardımcı olabilir: "Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti.” (Araf, 7: 20).
On dokuzuncu ve yirminci ayette, “Siz de gördünüz değil mi o Lât ve Uzza'yı? Ve üçüncü olarak da öteki (put) Menat'ı?” şeklinde ismi geçen üç putun adının da dişi formunda olması onların ilahe kabul edildikleri anlamına gelmekte. Kızları diri diri toprağa gömenlerin bulunduğu bir toplumda kızların Allah’ın ortakları ve melekleri olduklarını itikat haline getirmeleri tuhaf görünmekte. Yirmi üçüncü ayette putperestlerin zanlarına ve hevalarına tâbi olduklarından bahsedilmesinden yola çıkarak diyebiliriz ki, putperestler genel itibarıyla kadına değer vermemekte ancak “kadınlığı” gündemde tutmaktadırlar. İnsanlar hevalarını ön plana çıkardıklarında ise akılları âtıl hale gelmekte ve şirk zulmünü teşvik edenler açısından kontrol edilebilir kimselere dönüşmektedirler.
Bu yazıdaki değiniler, Kur'an ile Ramazan’ınızı bereketlendirmenize bir katkı olmuştur umarım.