İNSAF BE KARDEŞİM

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Ülkemizde çok güzel şeyler olmasına rağmen, maalesef bazı kesimler memleketimizin ufkunu karartmak istiyorlar. Yapılanlar,  bir Azeri atasözünde olduğu gibi, “kaşınmayan yerden kan çıkarmaktır.” Ama ben inanıyorum ki, köklü bir tarihi ve irfani geleneğe sahip olan halkımızın sağduyusu bütün bu hercü merç içerisinden galip olarak çıkacaktır. Hiç kimsenin bu ülkenin ufkunu karartmaya ve olumlu yönde değişim olgusunu geri döndürmeye gücü yetmeyecektir. Çünkü bir defa ok yaydan fırlamıştır.


 Bütün zamanlarda sosyal değişimler sancısız olmamıştır. İnsanın doğasında, değişimi kabullenme duygusu daima tepkisellikle geri dönüşüm sağlar. Belli bir süreçten sonra da değişimin ne iyi bir şey olduğu dillendirilmeye çalışılır.


Kimden gelirse gelsin, demokratik hak, barış istiyoruz diye, halkımızın mal ve can güvenliğini tehlikeye atacak vandalist tutumlar hiçbir zaman amacına ulaşamayacaktır. Nedir bu sokaklarda başlarına Filistin atkısı saran, elinde taşla bu milletin inancıyla bütünleşen polisine saldıranlar? Karşınızdakiler sizi öz yurtlarınızdan atmak isteyen Yahudi mi? Kimin taklidini yapıyorsunuz? Maalesef bir kesim, ağzından barışı, demokrasiyi, insan haklarını eksik etmiyor, öte taraftan yıkım makineleriyle çalışıyor. Her ne zaman bu insanlar, insan hak ve özgürlükleriyle ilgili kavramları kullansalar, bana Stalin dönemini hatırlatıyor. Çünkü ağızlarına pelesenk ettikleri kavramlarla hayatları ve eylemleri çelişiyor.


Türkiye’de gündemler çok hızlı değişiyor.

Danıştay, YÖK’ün katsayı kararını durdurdu. Burada memleketin meslek liselerine düz liselerine şöyle ihtiyacı vardı, böyle ihtiyacı vardı diye tartışmanın bile bir anlamı yoktur. Efendim, ister meslek isterse düz lise mezunu olsun, bu milletin evlatları üniversite sınavı diye bir sınav var, eşit şartlarda bu sınava katılırlar. Eğer bu barajı aşarlarsa, bırakın istediklere yere gitsinler, aşamazlarsa, zaten istedikleri üniversite ya da fakültelere giremeyeceklerdir. Bu çocuklarımızın ruh yapısını yaralamanın acaba gelecekte nasıl bir ruh yapısıyla geri dönüşüm sağlayacaklarını biliyor mu bu yetkililer? Ruhlarında meydana gelen derin bu yıkım, bu hasar, vatan ve millet sevgisi açısından ülkemizde kaos çıkarmak isteyen vandalist hareketlerin değirmenine su taşımaz mı?


Bu memlekette ne zaman güzel şeyler yapılmak istense, birileri hemen çomak sokmak istiyor. Örneğin,  hükümet harıl harıl alevi kardeşlerimizin sorunlarını çözmek için çalıştaylar düzenliyor. İster alevi ister sünni her kim olursa olsun, bu sorunun çözümünde tuzu biberi olan herkesi çözüm konusunda dinlemek istiyor, dinliyor ve önerilerini alıyor. İyi niyetlerle güzel sonuçlara gitmek istiyor. Bakıyoruz bazı çevreler bu kardeşlerimizi kışkırtarak sorunun çözülmemesi için sokaklara sürüyor. İnsaf be kardeşim. Sen de oyuna gelme artık. Bir düşün. Yıllardır, hiç kimse bu soruna köklü çözümler bulmak için eğilmemişti. İlk defa Cumhuriyet tarihinde bir siyasi irade gönülden çözüm adına büyük bir çaba ve gayret gösteriyor. Niçin sen hala, birilerinin kirli oyununa geliyor ve alet oluyorsun. Biraz aklını başına al, demekten başka çaremiz yok.

 

Öte taraftan işçilerimiz tahrik ediliyor. Hak almak adına yollara dökülüyor. Hep bir ağızdan “ölmek var, dönmek yok” diye bağırıyorlar. Hak aramak insan olmanın bir gereğidir. Her hak sahibine hakkını vermek gerekir. Ama bunu itidal çerçevesinde yapmak gerekmez mi? “Ölmek” gibi kavramlar kullanmak neyin nesi oluyor? Barışa katkı vermek bu mudur? Ben inanıyorum ki, bu siyasi irade iş başına gelirken,  emeğin hakkını vereceğim diye geldi. Acaba işin içinde başka şeyler mi var? Maalesef bu memlekette memur zihniyetiyle işler çözülmüyor. Memur olmak demek, yan gelip yatmak gibi değerlendiriliyor. Bunun örneklerini kimi devlet dairelerinde görüyoruz. Sen bir gününü ayırmışın, basit bir iş için daireye gidiyorsun, yarın gel deniliyor. Zaman kaybı, ekonomik kayıp da işin cabası, vallahi. Sanırım siyasi irade de gördü ki yan gelip yatmayı, dimdik ayakta durmaya, yani alın teriyle çalışıp üretime dönüştürmek adına kadrolu işçilikten, sözleşmeli işçiliğe geçmek istiyor. Aslında bu politikayı bütün alanlara yansıtmak gerekiyor. Belki o zaman memleket daha iyi noktalara gelebilir.


Acaba Batı ülkelerinde bizdeki muhalefet partileri kadar “çözümsüzlüğü” temel siyasi ilke edinmiş anlayış var mıdır, Allah aşkına? Liderlerin konuşmaları hep hey heyli gidiyor? Sanki savaşa yürüyor gibi hissediyoruz kendimizi. Hep kavga dili parlatılıyor. Ne zaman mana diline dönülecek? Ne zaman bu memleketin esenliğe çıkması adına, olumlu yönde yeni projeler gündeme getirilecek? Bu memlekette muhalefet demenin adı ne zaman yapıcılık anlamına gelecek? Hiçbir ayrıntı bu milletin gözünden kaçmıyor. Milletin sağduyusu çok güçlüdür. Bunu test etmek isteyenler sokağa çıkıp sorabilirler.


Netice itibariyle, bütün bu olup bitenlere rağmen Anadolu’dan Mevlana diyarından inadına biz de barış ve kardeşlik diyoruz. Sözlerimi Hakk’a vuslatının 736. yılını idrak ettiğimiz bu günlerde Hz. Mevlana’nın ümit dolu tavsiyeleriyle bitirmek istiyorum. Hz. Mevlana, nasıl der Kirpi denilen hayvana birisi sopa vurdukça dikenleriyle daha çok mukavemet gösterirse, sen de hayatın bütün acıları, bütün olumsuzlukları, bütün can sıkıcı olayları karşısında gelecekten ümidini kesme ve mukavemet göster, başaracaksın. Çünkü biz acıları bal eylemesini bilen Yunus’un geleneğinden geliyoruz. Üzüntümüz, surat asmamız bu milletin gelişmesini geciktirenlerdir.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.