İnsan Sorumlu Bir Varlıktır

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

 

Yüce Allah insanı sorumlu bir varlık olarak yaratmıştır. Bunun en belirgin özelliği insana irade özgürlüğünün verilmesidir.  “İstemek ve dilemek” manalarına gelen irade, “öznenin dilediği bir şeyi yapma ya da yapmama kudretidir. Kişinin dilediğini yapıp yapmaması kendi bireysel tercihi” olarak tanımlanır. Bir başka ifade ile irade, “bir zorunluluk söz konusu olmaksızın yapılması veya yapılmaması mümkün olan bir hususta iki taraftan birini tercih etmeyi gerektiren nitelik”tir  şeklinde de tanımlanır.

Yüce Allah ‘seçme’ hürriyetini yaratıklar arasından sadece insana lütfetmiştir. İhtiyarın varlığını idrak etmeyen insan, idraksizdir. Hayvanlar akıl taşımamalarına rağmen, hisleriyle hareket ederek, yaşamlarını sürdürürler. Özlerine konan bu hisle; kendilerine zarar ve fayda verecek şeyleri algılarlar ve buna göre tavır takınırlar. Örneğin, Mevlana’nın dediği gibi “deveci, bir deveyi dövse o deve, dövene kasteder.  Devecinin değneğine kızmaz. Görüldüğü gibi bir deve bile ihtiyardan bir kokuya sahiptir. Hayvanlarda bile tepkide bulunma hissi varken, Allah’ın akıl verdiği insan nasıl olur da kendisini her türlü tepkide bulunma özgürlüğü elinden alınmış bir robot gibi tanımlar? Hürriyet insana verilen ilahi bir lütuftur.  Çünkü insan inanç seçimini de irade özgürlüğüyle gerçekleştirir.

Bilindiği gibi din,   akıl sahiplerinin kendi irade ve istekleriyle tercih ettiği bizzat hayrolan ve peygamber tarafından tebliğ edilen şeylere götüren ilahi kurallar bütünüdür. Bu tanımdan da anlaşıldığına göre inanç seçimi doğrudan kişinin kendi özgür iradesiyle ilgilidir. Bu anlamda bir bütün olarak din, insanın Allah’la, hemcinsleriyle ve varlıkla olan ilişkilerini düzenleyen değerler manzumesidir. Dinin kabul cihetiyle vicdan işi olduğunu, iman ya da inkârda zorlamanın olmadığını bize en iyi anlatan şu âyettir: “Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır.”(Bakara 2/256).   Bu âyete göre insanlara zorla dini kabul etmeleri için dayatmak İslâmî bir yöntem değildir. İman,  tamamen hür irade ile gönülden gelen bir kabullenmeye dayalı sevgi işidir. Çünkü temelinde sevgi olmayan hiçbir eğitim modeli başarıya ulaşamayacağı gibi sevgiyi esas almayan hiçbir din de geniş halk kitleleri arasında yaygınlaşma ve benimsenme imkânına sahip değildir.

 Sevgi, kalbin sevilen varlığa yönelmesi ve ona tüm varlığı ile bağlanması şeklinde tanımlanabilir. Gerçek sevgi, benlik ve egodan sıyrılmış, kısıtlayıcı olmak yerine, genişletici ve kucaklayıcı olan, almak yerine vermeyi tercih eden, pasif bir duygu yerine etkinliği önceleyen bir özellik taşır. Zira iyi niyete, sevgiye, iradenin tercihine dayanmayan ve gönülden benimsenmemiş bir dindarlık, din açısından inkârla eşit tutulan ikiyüzlülük anlamına gelir ve fertte kişilik parçalanmasına yol açar. Bunun adı itikadi nifaktır.   İslâm hiçbir zaman böylesi bir sonuca hoşgörü ile bakmaz.  Esas olan kişinin kendi tercihleriyle inanç seçimini gerçekleştirmesi, ahirette de sonucuna katlanmasıdır.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.