Karınca güzelim harmanlara karşı kör olduğundan bir buğday tanesinin üzerine titrer. Mesnevi.
Sabah kalkıp ta gözlerimi açar açmaz hücuma uğruyorum.
Benden başka kimsenin duymadığı bir sürü ses. Her şey ve herkes hakkında konuşmaya başlıyor. Dinleyip te hak vermeye başladığım anda çok sesli bir orkestraya dönüşüyor.
Aslında yalnızlığa iyi geliyor. Bana hak veren birilerinin olması hoş. Lakin susmak bilmiyor. Kavga istiyor ve benden başka hiç kimseyi beğenmiyor. En yakınımdakinden başlıyor önce sonra sırasıyla bana yapılan haksızlıklar, göz ardı edilmişliğim, önemsenmediğim durumlar, herkes kendini düşünüyor, herkes bencil, hiç kimse adil değil, dürüst değil, herkes en az iki yüzlü, seni kimse sevmiyor aslında ve buna benzeyen bir sürü cümle dönüp duruyor kafamda.
Tuvalete giderken, elimi yüzümü yıkarken, giyinirken hep konuşuyor.
Çok ta ikna edici örneklerle geliyor ve bir anda öfke yumağına döndürüyor beni. Suratım düşüyor, kimseye inancım kalmıyor.
Allah’tan ki, belli bir süre sonra cılız da olsa, iyi de bütün bunların faydası ne diyen bir ses duyuyorum. Akıl olsa gerek bu. Sen ona bakma, serinkanlı ol. Yeniden değerlendir, acele etme, hızlı karar verme, bilmediğin şeyler olabilir, herkes bu kadar kötü olamaz, dünya sadece senin etrafında dönmüyor.
Sen özelsin ve önemsenmelisin diyenle, dünya sadece senin etrafında dönmüyor diyen iki kişi.
Birisi herkesten pasif olarak bekleyen, diğeri gidip talep etmeyi, konuşmayı, diğerini dinleyip anlamayı, uzlaşmayı öneren iki taraf.
Birisi yeni doğmuş çocuk gibi, beslensin, kucağa alınsın, sevilsin, önemsensin, ihtiyaçları giderilsin isterken diğeri daha yetişkin, başkaları da var ve bunu kabul etmiş.
Çocuk kendinden başkası da önemsenirse bunu adaletsizlik olarak algılarken diğeri adaleti uzlaşma diye niteliyor.
Sürekli almak isteyen ve beklenti içinde olan ya küsüyor, inciniyor ya da öfkelenip yakıp yıkmak istiyor. Hak verirsem yıkıcı davranışlara, bağırıp çağırmaya, kavgaya kadar gidiyor. Neticesi küskün bir yalnızlık.
Çocuk beğenilmek, en önde olmak ve sürekli almak istiyor. Kimseyi beğenmiyor, başkasının öne çıkmasına dayanamıyor. Onun özelliği ne de sana tercih ediliyor diyor.
Japonya Okinova’da, Kafkaslarda ve Dünyanın başka yerlerinde en uzun yaşayan insanları inceleyen bilim insanlarının ortak kanaatleri beslenmenin yanında bunu sağlayan en önemli özelliğin sosyal ilişkilerdeki başarı olması.
Düşünelim şimdi, olgunlaşmamış çocuğun, akla danışmadan, aklın terbiyesinden geçmeyen yanımızın bunu başarması mümkün mü?
Şeyh Eşref bin Ahmet şöyle yazmış:
Gönlüm oldu bir zaman hayran u deng
Aklım ila nefsim arasında ceng
Aklım eydür pes taleb itmek gerek
Arzudan hak yoluna gitmek gerek
İlk cümledeki karınca neyi temsil etti?
Burnunun dibinden başkasını göremeyen o yüzden de minicik buğdayı dünya zanneden nefs.
Ya Akıl, uzağı gören, işin sonunu düşünüp sezebilen ve ona göre davranan yerimiz.
Bir cenk var içerde malum. Birisi heves ve arzu diğeri her şeyin geçici olduğunu bilen akıl.
Neden yazdık bütün bunları? İçerdeki cenk bitmezse dışarı taşıyor. İlişkileri bozuyor. Yalnızlaştırıyor.
Hem içeride hem dışarıda bedensel ve toplumsal arazlara yol açıyor.
Nefsi akla, aklı da mihenge teslim etmek gerek vesselam.
Mihenk nedir?
Kur’an’dır der Mevlana.