Türk Felsefe Derneği Başkanı Necati Öner’e göre (1927- ) mantıkçıların tanımlanamaz dediği kavramlardan biri de “bir yaşama hali” olan özgürlüktür. Onun tanıtımı/tanıtılması öz nitelikleriyle değil, tezahürleriyle olur. Ömründe özgürlüğün hissetmemiş birine onun ne olduğunu anlatamazsınız.[1] Öner’in “özgürlüğü hissetmeyene onun ne olduğunun anlatılamayacağı” şeklindeki ifadesinin haklı yönleri olsa da bu ifade, insanların özgürlüğüne katkıda bulunmak isteyenleri umutsuzluğa, “Bu halk adam olmaz!” demeye sevketmektedir ve doğru değildir. Aksi takdirde Firavun’un zulmünden dolayı tarihi süreç içinde köle ruhlu hale gelen İsrailoğullarını, Hz. Musa’nın kurtarma ve onlara “gerçek özgürlüğün” ne olduğunu anlatma çabasına anlam veremezdik. Yine bu bağlamda kölelerin kurduğu Memlük Devletini (XIII–XVI. yüzyıl) ve yakın dönemden de Malcolm X’in (1925-1965) Amerika’daki “Tom Amcanın zencilerini” özgür siyah adamlara dönüştürme mücadelesini hatırlamamız bizim için pek bir şey ifade etmezdi.
Öner’e göre, özgürlük çeşitli imkânlar karşısında söz konusu olabilir. Birçok imkân olmalı ki onlar arasında bir seçim yapıp, şunu istiyorum, şunu istemiyorum demek mümkün olsun. O halde seçim, özgürlüğün temel unsurlarından birisidir. Seçme tesadüften farklıdır. Seçmede işin içine bilinç girer. İnsan bazı akıl yürütmelerden sonra seçim yapar. Seçmeden sonra eylem gelir. İnsan, istediğini seçip sonra onu “yaptığında” kendisini hür hisseder. Bu eylemi bir engelle karşılaşırsa özgürlüğünin bilincine varır. O halde bütün insan özgürlüklerinin temelinde bu iki unsur bulunur: seçme ve eylem. Öner’in seçme ve eylem arasındaki irtibata dikkat çekmesi yerindedir. Seçemeyen insanın özgürlüğünden bahsedemeyiz. Ne var ki, insan ne yaparsa yapsın daima karşısına “sınırlı seçenekler” çıkmaktadır. Yani mutlak olarak hür olan sadece Allahu Teala’dır. İnsan nihai anlamda özgür değildir. O, Cenab-ı Allah’ın belirlediği mevcutlar arasında tercih yapmaktadır ve bu imkân insanı dünya ve ahirette mutsuz kılacak türden bir sınırlılık içermemektedir. Öner’in “insanoğlunun seçmelerinin onu özgür kıldığı değil ‘özgür hissetirdiği’ vurgusu” da gayet yerindedir. Zira insan bazen kendisini tahakküm altına almak isteyenlerin otoritesi altında yaşar ancak kendisinin özgür olduğunu sanır. Özgürlüğü “McDonald’s’ta hamburger yiyip Coca-Cola içmekte görenler” örneğinde olduğu gibi.
Öner’e göre, insan aslında hür oluşunun değil, hür olmayışının bilincindedir. Başka bir ifadeyle insan özgürlüğün verdiği rahatlığın değil, özgürlüğün olmayışının verdiği rahatsızlığın farkındadır. Özgürlüğün yokluğunun bilinci, özgürlüğün mevcudiyetini ortaya koyar. Öner’in bu sözlerini dışımızdakilerin özgürlüğü sorunu bağlamında ele alırsak, kendimizi özgür hissettiğimizde bile, özgür olmayanların dertleriyle hemhal olur ve özgürlük bilincimizi hayata veda edene kadar sürdürebiliriz. Bu yönüyle özgürlük toplumsal bir nitelik arz etmektedir. Diri bir özgürlük bilinci işgallere, zulümlere karşı sorun yaşayan kişi, çevre veya halklara yardımcı olma ruhuyla doğrudan ilişkilidir.
Birçok imkân karşısında kalındığı zaman hiçbir tercih sebebi olmadan karar verme kudretine kayıtsızlık (La liberte d’indiffirence) denilmektedir. Öner’in verdiği bilgilere göre bu, Descartes (Dekart)’ın “özgürlüğün en aşağı derecesi” diye tanımladığı özgürlüktür. Peki, bu tür bir özgürlükten söz edilebilir mi? Bu noktada, -Alman filozof Gottfried Wilhelm (1646-1716) gibi- kayıtsızlık özgürlüğünün olamayacağını, bütün intibaları eşit iki durumun muhal olduğunu ifade etmiş olalım.
Seçmeyi sağlayan sebeplerin aslında dışta olduğunu ifade eden Öner’e göre, sebep rolü oynayan, insandaki bilgilerdir ve dışarıdan gelmiştir. Aile, okul, çevre vs. bu bilgilerin kaynağıdır. Hatta kişisel tecrübelerle edinilen bilgilerin kaynağı bile ferdin dışındadır. Birden fazla seçenek karşısında kalındığında, elde edilen bu bilgilere göre tercih hakkı kullanılır. Yani bu bilgiler arasında birisi ağır basarak seçmeyi sağlar. Öner’in bu yaklaşımı insanın içindeki takva (kötülükten/Allah’ın azabından sakınma) ve fücur (kötülük) işleme eğilimini gözardı edici niteliktedir. İnsan dış etkilerle tercihe yönelebileceği gibi, iç etkileriyle de iyiyi ya da kötüyü seçebilir. Yoksa tüm bireyler “masumluk” iddiasında bulunabilir.
[1] Öner, Necati, İnsan Hürriyeti, Vadi Yay., 5. bs., Ank., 2005, s. 15.