Binbir gece masallarının rüya ülkesi Bağdat, fırsat bulanın kaçtığı diyar olmuştur. Amerikan işgalinden bu yana, açıklananlar doğru ise otuz sekiz bin doktordan sadece iki bini kalmıştır. Öldürülenler çıkarılırsa bilim adamı, yazar sayısında da azalma dehşet verici düzeydedir. Pek üzerinde durulmadı ama kaçanlara, Irak başbakanının heyetinde bulunan on iki üst düzey bürokratın da eklenmesi, vahametin boyutlarının çok dehşetli olduğunu düşündürmektedir. Kısa süre önce Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin Brüksel ziyareti sırasında, heyetinden on iki kişinin, Bağdat’a dönmeyerek kayıplara karıştıkları ortaya çıktı (21 Nisan 2008).
Skandal, rezalet; üstelik yurt dışında diz boyu hale geliyor. İşgalcilerin başbakanı, önce bürokratlarını almadan ayrılmayacağını söylüyor. Ama ortaya çıkan olmayınca iki gün sonra geri dönüyor. Irak hükümet sözcüsü ise, Belçika makamlarına, Irak heyetinde bulunan on iki kişinin Bağdat’a dönmediklerini iletip akıbetlerinin belirlenmesi için müracaat ediyor. Kim bu bürokratlar? İsimleri önemli değil ama içlerinde Maliki’nin bir müsteşarı, petrol, ticaret ve maliye bakanlığı yetkilileri var. Schengen vizeliler.. Böylece, “Avrupa Birliği üyesi ülkelerde sorunsuz seyahat etmek, herhangi bir ülkeden iltica talebinde” bulunmak üzere, sevgili başbakanlarını, rezaletin orta yerinde bırakıp ortadan kayboluveriyorlar..
Irak’taki durum, Amerika ve müttefiklerinin insanlık tarihine geçecek son başarıları aslında.. Devletini temsil konumuna gelmiş üst düzey yöneticileri bile, fırsat bulduklarında toptan kaçacak duruma getirmek kolay sağlanmasa gerek..
Devletini, milletini temsil eden insanlar, nasıl böyle bir eylemi göze alabilirler? Ülkelerinin, milletlerarası ortamda düşeceği durumu göremezler mi? Irak’ı yerin dibine batırdıklarını fark edemezler mi?. Bir de başbakan açısından düşünün.. Bundan sonra Maliki, milletlerarası toplantıya kimlerle katılacak? Kafası çalışan, iyi yönetici durumunda olan birisini, uluslar arası vize alıp, eline pasaport tutuşturarak hiç yurt dışına çıkarmayacak mı? Veya yanında ancak kaçmayı bile düşünemeyecek tipte insanlar mı taşıyacak? Yoksa en iyisi yurt dışına sadece Amerikalılarla, işgal ortağı ülke vatandaşları ile çıkmak mı? Çünkü onlar kaçmayı düşünmeyeceklerdir. Cehennemden zebaniler niçin kaçsın? Ateşe atılanlar, atılmak üzere olanların kaçması daha doğru değil midir?
Irak’ı kaçılan, Saddam yönetimini bile bin defa daha arayan insanlar diyarı haline getiren Hıristiyan Medeniyeti, eseri ile övünebilir.. Kan, katliam, ölüm, kaçma haberleri ile birlikte anılan bir ülke oluşturmak, az çaba ile olmasa gerek. Sıradan bir yoklama ile Irak haberlerine bakın ya da “Irak” diyerek basit bir tarama yapın. Karşınıza çıkacak haberlerden bir kısmı şöyle olacaktır: “Irak’ta toplu mezar bulundu.. “Flaş! Irak'ta yeni bir ceset tarlası bulundu.. “Irak'ta 53 ceset bulundu.. “Irak'ta yakıcı gazlar içeren havan mermileri bulundu. Danimarkalı askerler Basra kentinin kuzeyindeki El Kurnah çölünde kimyasal silahlar.. “Musul’da düzenlenen intihar saldırısında 7 kişi öldü, 12 kişi yaralandı.. “Irak'ta toplu mezarda 30 ceset bulundu.. “Irak’ın kuzeyinde düzenlenen intihar saldırısında 49 kişi öldü 50 den fazla kişi de yaralandı.. “Irakta katliam sürüyor. “Bağdat’ta 135 ölü Kerkük’te 8 saldırı.. “Irak’ta katliam: 175 ölü.. “Katliam. Sivillerden 88 kişi öldü.. “Irak'ta katliam: 200 ölü. 200'den fazla kişi yaralı.. “Bağdat'ta bir intihar saldırısında 170'ten fazla kişi hayatını kaybetti..” Beş yıldır devam eden işgal ve katliamın bilançosu, gerçekten ağır değil mi?.
Hıristiyan Medeniyetinin, bir İslâm diyarına getirdiği iyiliği, Irak gibi Anadolu da iyi bilmektedir.. Kışkırtılıp silahlandırılan yerli azınlık güçlerin, işgalcilerle birleşerek ülkenin nasıl cehenneme çevrilebildiği tecrübe ile öğrenilmiştir. Günümüzde bu tecrübeyi Irak, yaşama bahtsızlığını tatmaktadır. Peki, şu durumdan dolayı, Amerika, İngiltere, İsrail başta olmak üzere, cehenneme odun taşıyan diğer ülkeler; Fransa, İspanya, Almanya, Hollanda yöneticileri ve aklı eren halkının yüzlerinin kızarması gerekmez mi? Yoksa bunların hepsi, kanı dökülenler, İslâm Medeniyetinden olduğu için rahatsız değiller midir? İnsanlığın; insanî duyguları bu derece yitirdiği, vahşetin bu kadar seyirlik malzeme haline geldiği bir dönem görülmüş müdür?
Kapitalizm veya Hıristiyan Medeniyeti, elbirliği ile gücü yetenin kaçtığı demirperdeli cehennemler üretmekle meşguldür. Irak, bir kapitalizm demirperdesi olarak tarihe geçecektir. Filistin, kapitalizm destekli bir demirperde olarak utancını yayacaktır. Afganistan’ın bunlardan farkı var mıdır? Komünizmin utanç duvarını hatırlayanların, daha vahşi duvarları ve örenlere gözlerinin önünde iken tepki göstermemesi ne kadar elem vericidir..