Kısmen Özal, bir miktar Erbakan dönemi hariç olmak üzere Cumhuriyet tarihi boyunca yok saydığımız güney ve doğu komşularla ilişkimiz, Suriye iç savaşıyla birlikte daha karmaşık bir hal almıştı. Suriye iç savaşının bitiyor gibi olmasıyla beliren düzlük, bugünlerde başlayan İran içindeki karmaşa ile hangi şekli alacak göreceğiz. Uluslararası siyasette dostlar/düşmanlar denkleminin çok hızlı değiştiğini biliyoruz. Bu yönüyle ne yeşeren dostluk ve körelen düşmanlıklara ne de ülkelerin birbirleri hakkında söylediklerine bakmak anlamsız. Uluslararası ilişkilerin gerçeği, bahse konu anda yaşanan olaylardır. Sonrası mı? Yaşanmadan bilinmez.
İran ve Sünni dünyanın Suriye iç savaşı ile bir gerilim yaşadığı muhakkak. Bu durum o kadar ki, birçok insanın İran’da meydana gelecek olası bir karışıklığa ya da İran’a yapılacak muhtemel bir saldırıya “oh olsun” diyecek çizgide. Hem Suriye iç savaşı sebepleri ve sonuçları bağlamında hem de İran’ın Suriye iç savaşındaki tutumu sebebiyle İslam dünyasında uzun yıllar tartışılacağını biliyorum. En azından bu yaranın iz bırakmadan kapanmayacağı muhakkak. Tarafların birbirleri için yaptığı ithamlar netice vermeyecek kadar sığ.
Son birkaç gündür İran’da yaşanan karmaşanın, ekonomik gerekçelerle olmadığı ortaya çıktı. Atılan sloganlar ve dile getirilen talepler bunun çok ötesinde. Meselenin ABD, İsrail ve batı destekli bir manipülasyon olduğu sırıtıyor. Bir yönüyle Türkiye’nin yaşadığı “gezi” kalkışmasına çok benziyor. O kadar ki, Trump heyecanından ve esasen İran toplumunu da tanımadığından olsa gerek topa çok hızlı girdi ve kendini ele verdi. Oysa her gün “Merg berg Amrika” sloganlarıyla hayata başlayan bir toplum, sırf ABD işin içine girdi diye bile taleplerinden vazgeçebilirler. Bu durum İran devletine, sokaktaki kitlelerin oluşturacağı hasarı absorbe etme fırsatı veriyor.
Astana görüşmeleri ile yeniden başlayan Türkiye-İran ilişkisinin bu kalkışma ile nereye evrileceğini yakında göreceğiz. Benim tahminim Türkiye’nin bu kalkışmanın oluşturacağı karmaşadan mutlu olmayacağıdır. Dahası karmaşanın sona ermesi için elinden gelen yardımı da yapacağıdır. Çünkü burada ABD’nin bir takdim/tehir yaptığı çok açık. İran’ı Türkiye’nin önüne aldı ve Türkiye’de Suriye üzerinden beceremediğini, İran’ı da pakete dâhil ederek denemeye kalktı. Görünen o ki bu, ABD’nin bölgeye yaptığı son hamle olarak tarihe geçecek ve en azından bu kuşağın göreceği bir biçimde bu hamlesinin bedeli olarak bölgeden sökülüp atılacak.
Türkiye, ilişkiler iyi olduğu sürece İran toplumu için yaşadığı hayat ile ulaşmaya çalıştığı hayat arasındaki farkı kapatabilecek bir ülke olarak duruyor. Bunu ne ABD ne de batının sağlayabilmesi imkânsız. Yani İran İslam Devrimini gerçekleştiren çekirdek kadroyu saymazsak çok geniş kitlelerin bitmeyen bir arayışı devam ediyor. Bu arayışın cevabı olarak da masada duran ülke Türkiye’dir.
İran’da köpürtülen sokak hareketlenmelerinin gerçek bir zemini yoktur. İran halkı, birçok konuyu en şiddetli bir biçimde tartışıp sonra biriken enerjiyi sinerjiye dönüştürebilecek bir kaabiliyete sahiptir. Belki de bundan dolayı sistem bugüne kadar kendisine dönük bütün hamleleri kısa sürede bastırabilmeyi becerdi. En son nükleer enerji konusunda da olduğu gibi İran, dışarıdan yönetilen kalkışmaları ister rejim taraftarı ister muhalif olsun ortak bir karşı duruşla savuşturmayı becerebilmiştir.
Cumhurbaşkanımızın da dediği gibi bu coğrafya bizimdir. Yönetmek için de coğrafya dışından bir akla hele ki batılı aklına hiç ihtiyacımız yok. Suriye iç savaşı bize gösterdi ki kılavuzu batı olan çatışmaların öleni biz, yıkılanı bizden, kazananı onlar oluyor.
O sebeple İran’da çıkacak bir karmaşaya sevinmek 454 km sınırı güvensiz bir iklime çevirmek demektir. Orada yağan yağmurun bize de şemsiye ihtiyacı doğuracağı açıkken ne diye güneşimi batıracak bir duaya çıkayım ki.