İsim koyma yetisi, insana bahşedilmiş en önemli nimetlerden biridir. İlk insanın meleklerden üstün gelmesi ve meleklerin kendisine saygı secdesinde bulunmalarının temel sebebi, Âdem’in eşyanın isimlerini bir bir sayıp haber vermesi değil midir?
Şayet isim verme, eşyayı isimleriyle tanımlama olmasaydı, bir deniz yahut dağı tanımak için, bir deniz yahut dağın yanına gitmemiz gerekecekti. Konuşacağımız her şeyi bizzat görmemiz gerekecekti ki bu ne kadar imkânsızdır! Ama biz isimleriyle, bizden çok ıraklarda olan şeyleri konuşabiliyor ve onlardan bahsedebiliyorsunuz.
Çocuğa isim koymak, ebeveynin öncelikli görevlerindendir. İsim koyarken anlamlı, telaffuzu kolay ve tarihimizde güzel çağrışımları olan isimleri seçmek önemlidir. İsim müsemma ilişkisi, ilim adamlarımızın üzerinde çok durdukları bir konudur. Dilimizde, bir kişiye kırk gün deli dersen deli, veli dersen veli olur diye bir deyiş vardır. Çocuğa vereceğimiz isim ömür boyu onun belki milyonlarca kere duyacağı bir sözdür. Çoğu zaman bu, dua yerine geçer.
Hele bir de anne baba bilinçli isim koyar, o isimle çağıran bilinçli bir şekilde çağırır, çağrılan da zaman zaman taşıdığı ismi bilinçli bir şekilde taşır ve temsil ederse.
Peygamberimiz, isabetsiz olarak konulan yer ve şahıs isimlerini değiştirmiştir. Ashabını da isim koyma konusunda duyarlı olmaya davet etmiştir. Hz. Ali’nin ilk çocuğu olunca, adını Harp koymuş, Peygamberimize haber verince O, ismi Hasan diye değiştirmiştir. İkinci çocuğu olunca yine Harp ismini koymuş, Peygamberimiz yine Hüseyin olarak değiştirmiştir. Üçüncü oğlu olan Hz. Ali, ben harbi darbı seven bir adamım yine Harp ismini koydum, ama Peygamberimiz onu da Muhassin diye değiştirmiştir.
Bir de yaşayan bazı şahsiyetlerin isimlerinin bazı kurum ve kuruluşlara verilmesi meselesi var. Bizim tercihimiz, kişi hangi konuma gelirse gelsin, hayatta iken isminin bir yere verilmemesi. Zira insan, değişebilen bir varlıktır. Bugün vatan kahramanı gibi gözüken birinin yarın, bir vatan haini olmayacağına hiç kimse garanti edemez. Bugün mümin, müttakî görünen biri yarın kayabilir, yanlış yollara sapabilir. Onun için dilimizden düşürmememiz gereken iki Kur’ân duası şöyledir:
Rabbimiz, hidayete erdikten sonra, kalplerimizi kaydırma.
Benim canımı, Müslüman olarak al ve beni Salihlerin arasına kat!
Nitekim hayatta iken ismi verilip, sonra o ismi verilen kişinin yanlışlara bulaşması sebebiyle isimleri sökülen nice kişiler vardır. Zira bir kişinin bir yere ismini vermekteki asıl amaç, o kişiye yaranmak ve dalkavukluk etmek değil; hizmetleriyle unutulmamayı hak eden o kimseyi yaşatmak, sonraki kuşaklara taşımaktır. Bu ise ölümünden sonra o ismi vermekle daha anlamlı ve daha isabetli olacaktır.