Aralık ayının ilk haftalarında İnsan Hakları Günü kutlanır. İnsan haklarının en çok çiğnendiği, Cenab-ı Hakk’ın kullarına en büyük haksızlık ve zulümlerin yapıldığı şu günümüzde, pek çok çevre insan haklarından bahseder durur.
Hep böyledir zaten, insanlar ellerindeki değerleri kaybedip yok ettikten sonra, o değerlerin ardından mersiyeler düzerler.
Çevre katledilir, kâinattaki ilahî güzellikler yok edilir, çevre günleri düzenlenir. Anne babalar unutulur, hakları ihlâl edilir, onlara karşı haksızlık ve yanlışlıklar yapılır; sonra anneler günü, babalar günü kutlanır. Kadınlar ezilir, sömürülür, pazarlanır; sonra da kadın haklarından dem vurulur. Sanki bu kutlamalarla işlenen günahların üstü örtülmeye çalışılır, ancak güneşi balçıkla sıvamak ne mümkün!
Bugünkü insanlık, dünkünden daha iyi konum ve durumda değil. İnsanlar, köleliğin kaldırıldığından dem vura dursunlar, çağdaş kölelik tüm vahametiyle devam ediyor. Hem de çağdaşlık ve medeniyet yaveleri altında. Dünkü dünyada insanlar, kadın ve çocuklar alınıp satılıyordu. Bugün de insan tüccarları insan pazarlamaya devam ediyorlar. Bir de özgürlük altında köleleştirilen insanlar var. Hakları elinden alınarak köle gibi çalıştırılan insanlar, ezilen ve sömürülen insanlar, dövülen ve cinsellik pazarlarında satılan kadınlar, ruhları satın alınan ve alınıp satılmaya hazır hale getirilen insanlar, günümüz köleliğinin değişik versiyonları değil mi?
İnsana gerçek değerini O’nun yaratıcısı vermiş ve onun değer ve saygınlığını korumak için dinin ölçülerini belirlemiştir. İnsan, Cenab-ı Hakk’a bağlı kaldıkça, O’na yakın oldukça gerçek özgürlüğüne kavuşacaktır. Bu da O’nun ölçülerine göre bir hayatı yaşamakla mümkündür. İnsan O’ndan koptukça ve O’ndan uzaklaştıkça ise özgürlüğünü kaybedip köleleşecektir.
Kur’ân insana inmiştir, insan için inmiştir. Kur’ân, insana değer kazandıran, onun davranışlarını değerlendiren bir kitaptır. Kur’ân’ın muhatabı insandır, onun ana konusu da insandır. O, çok yönlü olarak insanı ele alır, her seviyedeki insana hitap eder.
Kur’ân, önce insanı en belirgin özellikleriyle tanımlar. İnsanın güzelliklerine dikkat çeker ve bu güzelliklerin korunmasını ister.
Yine Kur’ân, insanın zaaflarını ele alır ve bu zaafların giderilmesi için çözümler ortaya koyar.
Kur’ân, indiği dönemde çok değişik seviye ve konumda olan insanları etkilemiş, onları düşündürmüş, donatmış, değiştirmiş ve yetiştirmiştir. İkbal’in deyişi ile Kur’ân ile eşkıyalar evliyaya dönüşmüştür. Onun sayesinde cahiliye insanından, saadet çağının altın nesli yetişmiştir.
Bugün de Kur’ân iyi okunur ve doğru anlaşılırsa; dünyanın, özlemini çektiği ideal insanlar yetişebilir, insan haklarını koruyabilir, gerçek özgürlüğünü ağız tadıyla yaşayabilir. Bunun için Kur’ân’ın insanı ele alıp değerlendirişi ile ilgili ayetleri doğru okumak ve anlamak büyük önem taşımaktadır.
Pek çok ayette Yüce Allah, çoğul ifadeyle ‘Biz’ diyerek insanın yaratılışına ve onun üstün kılınışına dikkat çeker. Bu, insanın donanımlı bir varlık oluşu ile birlikte, yeryüzünde taşıdığı görev ve sorumluluğun önem ve ciddiyetine de işaret eder. Bir olan ve eşi ortağı olmayan Yüce Yaratıcının ‘Biz’ ifadesini kullanması, O’nun büyüklüğüne işaret ettiği gibi, bu kalıpla anlatılan işin büyüklüğüne de işaret eder. İnsana düşen ise, bu değerinin farkında olması, onu koruması ve kendisinden beklenenleri yerine getirmesidir.
Bu girişten sonra şimdi Kur’ân’ın insanın mükemmel ve mükerremliğini bildiren ayetlerini okuyalım:
İnsan yeryüzünün halifesi olarak yaratılmıştır. Yüce Yaratıcı insanı en donanımlı bir biçimde kendi elleriyle bizzat yaratmış, ona kendi ruhundan üfürmüş ve melekleri ona saygı secdesinde bulundurarak onun üstünlüğünü âleme tescil ettirmiştir. İnsana düşen ise, kendisine bahşedilen bu misyonun hakkını vermek, kendisine uygun görülen bu konumun saygınlığını korumak ve o makamın adamı olmaya çalışmaktır
“Andolsun ki Biz insanı şerefli kıldık.” O halde insan bu şeref ve saygınlığını korumalıdır. Bu ise Yüce Allah’a karşı yükümlülükleri yerine getirdiği ölçüde yani takvaya sarıldıkça mümkün olacaktır. Zira bunun formülü de açık bir şekilde Kur’ân’da belirtilmiştir: “Allâh yanında en üstün olanınız, günâhlardan en çok korunanınızdır.”
“Andolsun ki Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık.” İnsan kendisine lütfedilen bu fizikî ve ruhî güzellikleri korumasını bilmelidir. Bunun için de Allah’ın dininin ölçülerine uygun bir hayat yaşamalıdır. Çünkü Yüce Allah’ın insana hayat düsturu olsun diye belirlediği dinin ölçüleri, insanın bu özellik ve güzelliklerini korumaya yöneliktir.
Özetle söyleyecek olursak, varlıkların en şereflisi olarak yaratılan insan, ruhen ve fiziken en mükemmel bir donanımda yaratılmıştır. O, bu donanımını Yüce Yaratıcıya bağlı kalarak korumalı ve onu en mükemmele taşımalıdır. Bunun için de O’nun ölçüleri doğrultusunda bir hayatın adamı olmalıdır. Bu insan için zor ve yaşanamaz değildir. O, isterse bu sınavı başararak değerine değer katabilir, hem Yüce Allah katındaki değerini artırabilir, hem de diğer varlıklar yanındaki saygınlığını artırabilir, konumunu güçlendirebilir.
“Ey insanlar, hepiniz Allah’a muhtaçsınız!” O’nun maddî rızklarına muhtaç olduğunuz gibi, manevî rızklarına da muhtaçsınız. Havasız susuz besinsiz yaşayamayacağınız gibi, dinsiz de yaşayamazsınız.
O halde insanlık olarak önce Hakkın kullarına haklarını verelim, sonra da insan haklarından dem vuralım öyleyse.