Estetik, mantık, ahlak ve benzeri ilimler gibi normatif, yani, kural koyucu bilimler türündendir. Bundan dolayı estetik, pozitif bilim anlayışında olduğu gibi deney ve gözleme dayanan olaylarla değil, değerlerle meşgul olur. Değeri, bir takım eylemleri, iyi ve kötü, doğru ve yanlış, güzel ve çirkin olarak nitelendirmemizi sağlayan ölçütler olarak tanımlayabiliriz. Bu bağlamda; iyi ve kötü etik değerlerin, doğru ve yanlış mantıkî değerlerin, güzel ve çirkin de estetik değerlerin alanına girer. Estetik, bir hoşlanma ve beğeni duygusu anlamı taşıdığına göre, bu bilim dalında güzel, başlı başına bir değerdir. İnsanda fıtrî olarak bulunan güzellik duygusu, bireyde, eğitim yoluyla geliştirilmezse, zamanla, sosyal ve kültürel çevrenin etkisiyle körelebilir. Zira, estetik ilminde eros kavramı önemli bir yer işgal eder. Eros, güzel olana kavuşmak, eğitim amacı ile genç nesle yönelip, onların estetik değerler alanında yetiştirilmeleri ile davranışlarının değiştirilmesini sağlamaktır. Estetiğin en önemli konuları arasında yer alan güzellik, yani, sanatlı yaratılış, varlığın özüne, Allah tarafından yerleştirilmiştir. Olgular âleminde bu güzel göstergelerden hareketle, insanın, mutlak güzel olan ve Cemal gibi güzellik sıfatlarıyla bütünleşen Allaha yönelmesi ve davranışlarını güzelleştirmesi gerekir. Bundan dolayı, sanatın itikadî boyutları gözardı edilemez. Dolayısıyla İslamî ilimler içerisinde önemli bir yere sahip olan Kelam ilminin en önemli amaçlarından birisi de hayatımıza anlam katan Allahın varlığı ve birliğini, mantıklı ve tutarlı bir şekilde ortaya koymaktır. Bu sebeple, Allahın Varlığının Delilleri arasına, estetik delili de eklenmesi gerekir. Diğer taraftan, Kelam İlminde önemli bir yer tutan şâhidin gâibe delil getirilmesi/yani görünenden hareketle görünmeyenin bilgisine gitme yöntemiyle temellendirilecek bu delil, insanın hem aklına ve hem de gönlüne hitap etmesi yönüyle, daha anlamlı olacaktır. Nitekim, İslam düşünürleri, güzelliği, maddi ve manevî güzellik şeklinde ikiye ayırır. Onlar, maddi güzelliği salt, insan bedeniyle sınırlandıran antikite filozoflarından ayrılarak, geniş bir çerçevede bütün bir varlık alanı kapsamına dâhil eder. Örneğin, eşyada gözlenen güzelliği Allahın esmâ ve sıfatları ile irtibatlandıran İmâm-ı Gazâli, Kuran metninin teolojik bir yorumu durumunda olan el-Hikme adlı eserinde estetik-tevhid ilişkisinin; el-Maksadül-Esnâ isimli eserinde de estetik-etik değerler ilişkisinin açılımını yapar. Sanatın görevi insanda sadece estetik bir haz uyandırmak değil, etik bir haz da uyandırmaktır. Manevî güzellik olan etik haz, ruhumuzun kötü duygu ve düşüncelerden arındırılmasına (katharsis) hizmet eder. Bundan dolayı Kelam ilmi ahlâkî açıdan hüsün ve kubuh, yani iyi ve kötü, zulüm ve adalet gibi değer yargılarını, insanın davranışlarıyla sorumluluk düzeyinde irtibatlandırır. Özellikle etik değerler açısından; iyi ve kötü, adâlet ve zulüm; estetik değerler açısından güzel ve çirkin gibi meselelerin İlâhî ve insanî boyutlarını kavramak son derece önemlidir. Değerler alanında büyük bir kargaşanın yaşandığı şu dünyada, insanlığın idrakine İslamın yüce değerlerini sunmak bir insanlık borcudur. İşte bu açıdan İslamın değerlerini dünya insanına sunmak, aynı zamanda sulhu salahı dünyamıza taşımak demektir.13.Mayıs.2004 tarihli Milliyet Gazetesinde Can Dündar Tanrı Sahnede başlıklı makalesinde şunları yazıyordu:Uyuşturucuyla dibe vurduğu 27 yaşında Kuran'la tanışıp Müslümanlığı seçen ve Yusuf İslam adıyla kendini İslam'ın emrine veren pop yıldızı...Bir başka örnek, "Acımız arttıkça daha çok Tanrı'ya ihtiyaç duyuyoruz" deyip maneviyat tahkimi için Hindistan yollarına düşen Beatles...Ve 70'lerde girdiği derin buhranı atlatmak için Zen'e sığınan ve sonunda Guru'sunun peşine düşerek 5 yıl boyunca Güney Kaliforniya'daki bir dağda, yaşlı hocasının aşçısı olarak tapınağa kapanan Leonard Cohen...Peki ne oluyor? Popun starları mı dindarlaşıyor?Yoksa din mi popülerleşiyor?Papa'nın huzurunda ters dönerek break dansı yapan popçular mı ibadete yöneldi, yoksa çağın ihtiyaçları doğrultusunda donuk kilise korolarını birer rock ayini haline çeviren papazlar mı moderniteye boyun eğdi?Paranın, şöhretin, içkinin, uyuşturucunun, seksin hükmettiği bir dünyanın hükümdarlarının secdeye gelmesini nasıl izah etmeli?Mütemadiyen altında oldukları ışık, renk ve ses alemi, aydınlatmak yerine karartıyor mu dünyalarını...? Aradıkları ışığı maneviyatta mı buluyorlar?Karşı karşıya oldukları yoğun fiziki baskı onları metafizik bir dünyaya mı itiyor?İlişkilerin yüzeysel, geçici, çıkarcı, sahte olduğu bir dünya içinde, mistik olan cazibe mi kazanıyor? Yoğun ilginin getirdiği bir anlam kaybı, anlam arayışını mı getiriyor beraberinde..?Sahnede kazanılan yarı-Tanrısal konum, onları Tanrı'ya mı yaklaştırıyor?Belki de bu soruların yanıtı, modernizmin din karşısındaki yenilgisinde saklı...Tanrı'yla zıtlaşarak bayrağını açan modernite, dindarlığı hep köylülük alameti olarak gördü ve aşağıladı.Buna karşın (ya da bu yüzden) dindarlar da modernliği ateistlikle eş gördüler ve direndiler. Ancak bu özdeşleşme ilkin Batı'da çözüldü. Ağır kimlik krizlerinin ardından 'Tanrı'nın dönüşü'ne tanık olundu. Ateizmin karargahı Sovyetler'in duvarı yıkılırken kilise ayakta kaldı. Avrupa'da kiliseye gidenlerin sayısı azalsa da, dinin etkisi çoğaldı.Zamanla aynı gelişme Türkiye'de gözlenir oldu. Daha önceleri 'Tanrıtanımaz' olmasalar da 'din-dışı' bir hayat süren modern kesimler, Ramazan'da iftar sofralarında buluşmaya başladılar. Modernizm vaatlerini tutamayıp yoruldukça, din, biçare yüreklere yeniden yerleşti.Bu eğilimin öncüleri de 'toplumun sinir uçları' kabul edilen duyarlı sanatçılar oldu. Maneviyata en sıkı sarılanlar, maddiyata en çok dokunanlar arasından çıktı. Sol bir maziden İslam'a evrilen İsmet Özel de bir şiirinde "Küfre yaklaştıkça inancım arttı" demiyor muydu?Haydi muhtedilerin sayısını artırmaya vesile olalım. Bir insanı dirilten bütün insanlığı diriltmiş gibidir ilahi emrine imtisalen güzellik eğitimini başlatalım.O halde Aydınlık yarınlara ulaşmanın yolu, Güzel İslamın Güleryüzünü güzel bir üslup ve bilgi birikimi ile yeniden, bir defa daha küresel ölçekte dünya insanına sunmaktan geçiyor.