Şiir konusunda, Müslümanlar arasında ilgili ayetler nedeniyle bir kafa karışıklığı söz konusudur. Bu konuyu, Benliğin İnşası[1] adlı eser bağlamında Kur’an, hadis ve siyer bilgileri doğrultusunda ortaya koymaya çalışacağız.
Kur’an-ı Kerim, şiir kelimesini bir kere (Yasin, 36: 69), şair kelimesini–biri li ile bitişik olmak üzere- dört kere (Enbiya 21: 5, Saffat, 37: 36, Tur, 52: 30; Hakka, 69: 41) ve şairler (şuara) kelimesini de bir kere (Şuara, 26: 224) belirtirken, genel bağlam olumsuzdur. Bu olumsuzluk, doğrudan şiirin kendisine yönelik olmayıp, Kur’an’ın şiirle ve Peygamber’in de şairle özdeşleştirilmek istenmesi nedeniyleydi. Bu amaçla “Biz ona şiir öğretmedik, ona yakışmaz da.” (Yasin, 36: 69) buyurulurken, Kur’an’ın şiir olmadığı ve Peygamber’in konumunun, şairinkiyle bir tutulamayacağı; ayın şekilde inkârcıların, Peygamber (s) hakkındaki “şair” suçlamalarına karşılık, Hakka 41’de “O Kur’an bir şair sözü değildir.” denilerek aynı husus vurgulanmaktadır.
Peygamber, şiirin bediî ve sözsel gücüyle ilgili olarak, “"Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır, şurası da gerçek ki şiirde de hikmetler vardır."[2] buyurdu.”; Şiir de ancak sözlerden bir söz çeşididir. Kimi kötü, kimi ise hoş ve güzeldir.”; “Şiir ancak telif olunan bir sözdür; şiirin hakka uygun olanı, güzeldir; hakka uygun olmayanında ise hiçbir hayır yoktur.”
Lebid (ö. h. 41); muallaka[3] sahibi ve onlar arasında tek Müslüman şair olan, hem cahiliye dönemini yaşamış hem de hicretin 9. yılında (m. 631) İslam ile şereflenmiş, meşhur şairlerdendir. Kendisine, taraf-ı ilahiden bahş olunan derin bir sezgi sayesinde daha cahiliye döneminde, insan, yaratılış, hayat, ölüm, kader vb. konuları işleyen mısraları ile ün kazanmıştı. Döneminin entelektüel bir şairi sayılırdı. Lebid’e İslam’i dönemde şiir yazmamasının nedeni sorulduğunda, “Kur’an’ın belağatı beni susturdu.” yanıtını vermiştir. Anlatıldığına göre, Hz. Ömer’in isteği üzere, Kufe valisi el-Muğire b. Şu’be, Lebid’den İslami dönemde yazdığı bir şiirini göndermesini ister. Bunun üzerine Lebid evine gider ve Bakara suresini yazarak valiye sunar ve “Allah, İslam’a girince bana şiirin yerine bunu lutfetti.” der.
Peygamber’in (s) ünlü muallaka şairlerinden Züheyr b. Ebi Sülma’nın oğlu Ka’b b. Züheyr’i, hırkasıyla ödüllendirmeleri de son derece meşhur bir olaydır. Ka’b, Hz. Peygamber’i şiirleriyle yermekteydi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Ka’b’ın öldürülmesini emreder. Hicretin 9. yılında, ani olarak gizlice Medine’ye gelen Ka’b, affedilmesine vesile olur ümidiyle “Suad ayrıldı…” diye başlayan kasidesini okur. İslam’ın ve Hz. Peygamber’in üstün niteliklerinin dile getirildiği, aslında bir itizarname (özür beyanı) olan, kasideyi dinledikten sonra, onu çok beğenmiş olan Hz. Peygamber, hırkasını çıkarıp Ka’b’a verir. Bundan böyle “Kaside-i Bürde” olarak anılan bu şiir, Arapça’da en çok okunan ve yorumu yapılan şiirlerden biri olur. Züheyr’in manevi değeri böylesine yükek bir ödüle layık görülen kasidesinin bazı mısraları şöyledir:
Duydum, Allah’ın Rasulü öldürülmemi emir buyurmuş.
Oysa aftır, Allah Rasulü’nden ümit olunan.
Allah Rasulü’ne geldim, özür beyan ederek.
Özür kabul olunur, nezdinde Rasul’ün.
Dedikoducuların sözleriyle yargılama beni ey Rasul!
Ben suç işlemedim, ne kadar çok olsa da hakkımdaki söz.
Şiir ve şairlere bu örnek yaklaşımına ek olarak, Hz. Peygamber, şiir ve şairleri İslam’ın tebliğ ve savunulmasının ayrılmaz bir unsuru haline getirmiş, bu amaçla Şuara-yı Nebi diye tanınmış üç şairi, özel olarak koruyup yanında bulundurmuştur. Bu şairler, her vesileyle İslam’ı ve Hz. Peygamber’i savunan; meydana okuyanlara, hicvedip saldırgan tavırlar içinde olanlara söz ile cevap verme konumunda bulunan Hassan b. sabit, Ka’b b. Malik ve Abdullah b. Revaha’dır. Bunların dışında bazı şairlerden de söz edilmektedir. Sözgelimi, Ebu Dehbel el-Cumahi bunlardan birisi olup, Mekke’nin fethi günü Müslümanlığını ilan etmiş olan sahabe bir şairdir. Asr-ı Saadet şairlerinden bir grubu da Hz. Peygamber’in “recez”lerini söylemekle tanınmaktadırlar. Amr b. Salim b. Kulsüm, Abdullah b. Budeyl, Samir b. el-Ekva’ ve Aşâ Mazin bunlardandır.
Hz. Peygamber’in şairleri arasında en çok tanınanı, altmış yaşından sonra Müslüman olmuş olan Hassan b. Sabit’tir. Muhammed b. Sirin’in anlattığına göre, seferde bulundukları bir sırada, Hz. Peygamber, “Hassan b. Sabit nerede?” diye seslenir. Hassan b. Sabit, “Buyur ya Rasulallah, ne emredersin?” deyince Hz. Peygamber, “Söz şimdi senin.” der ve Hassan da şiir söylemeye başlar. Hz. Peygamber onu can kulağıyla dinler. Hassan şiirini bitirince Hz. Peygamber ona şöyle der: “Okuduğun bu şiir, onlar üzerinde [gecenin alaca karanlığında] onları ok yağmuruna tutmandan daha etkilidir.” Hz. Peygamber’in Hassan b. Sabit’e yine, “Hicvet Kureyş’in müşriklerini. Cebrail seninle beraberdir.”[4] dediği de meşhurdur.
Görüldüğü gibi, şiir hemen her şey gibi iyiye de kötüye de kullanılabilir. İslam’ın hizmetine sunulmuş şiirden faydadan başka bir şey gelmese gerektir.