Kur'an'da, tasviri yasaklayan kesin bir âyet olmamasına rağmen "temâsil " kavramıyla ifade edilen bazı resim ve heykeller üzerinde durulur. Meselâ, Hz.İbrahim (a.s) babasına ve kavmine sorar: "Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller (temâsil) de ne oluyor?"1 Bir başka âyette Hz. Süleyman (a.s)'ın emrindeki sanatçılara, kaleler, heykeller (temâsil) ve büyük havuzlar yaptırdığından, 2 diğer bir âyette de Hz.İsa (a.s)'ın çamurdan bir kuş yapıp ona üfleyip uçtuğundan3 bahsedilir. Bu ayetlerden ilkinde geçen ‘temâsil’ sözcüğünde ‘tapmak’ için yapılan put objesine dikkatler çekilirken; ikinci âyette geçen ‘temâsil’ sözcüğünde ise, tapmak maksadı olmayan tasvirler (heykel, resim vb.) üzerinde durulmaktadır. Son âyette ise Hz. İsa’nın bir mucizesinden söz edilir ki bu konumuzun dışında özel ve olağan dışı bir durumdur.
Kur’an’da daha çok kendisine tapılmak için resimli ve nakışlı taşlardan yapılan heykel ve tasvirler, ‘sanem’ ve ‘vesen’ kavramlarıyla ifade edilmektedir.4 Özellikle ‘temâsil’ kavramının geçtiği âyetlere baktığımız zaman canlı figür yapmanın yasaklığına ya da yasallığına dair açık bir hüküm yoktur. Eğer Sebe’ Suresi 13.âyet gözönünde tutulacak olursa, tapmak maksadıyla olmamak şartıyla ne tasvir ve ne de musavvir konusunda olumsuz bir yargıya varmak mümkün görünmemektedir. Müslümanlar nezdinde şekil sanatlarına karşı hoşgörü ile bakılmamasının asıl sebebi Kur’an’dan daha ziyâde, hadislerden kaynaklanmaktadır. Tasvir yasağına ilişkin birçok rivâyet vardır. 5 Bu rivâyetlerde mücerret olarak doğrudan tasvirin yasaklığı değil, insanı Allah’la meşguliyetten alıkoyacak veya O’nunla hilkat/yaratma konusunda rekâbete gitme duygusu uyandıracak bir konumda bulunmaya götürücü bir yasağın varolduğu izlenimi doğmaktadır. Meselâ, bu hadislerden ilki kabirlere nebi ve salih insanların resimlerini yapmakla ilgilidir.
‘Hz.Aişe’den naklediliyor: Peygamber hasta olduğu zaman kadınlardan bazısı Habeşistan’da gördükleri bir kiliseyi konuştular. Ona Mariye kilisesi deniliyormuş. Ümmü Seleme ile Ümmü Habibe Habeşistan bölgesine gitmişlerdi. Bu iki kadın o kilisenin güzelliğini ve içindeki suret ve timsalleri zikrettiler. Bunun üzerine peygamber başını yukarı kaldırdı ve: “Onlar kendilerinden iyi bir kimse çıkıp vefat ettiği zaman onun kabri üzerine bir mescit bina ederler, sonra o binaya bu suretleri yaparlar. İşte onlar Allah katında mahlûkatın en şerlileridir” buyurdu.’6
Dikkat edilirse yukarıdaki bu rivâyette bizâtihi ‘tasvir/resim’ kınanmamaktadır. Aksine, tevhid inancından sapmaya ve toplumu ahlâkî anlamda ayartmaya açık bir gidişatın olduğunu bile bile buna âlet olan ‘musavvirler/ressamlar’ kınanmaktadır. Kur’an’da açıkça bu tehlikeye işaret edilerek, Nuh (a.s)’ın toplumundan bazı iyi insanların ölümlerinden sonra mezarlarının üzerine tasvirlerinin yapıldığı ve belli bir süreçten sonra Allah unutulup tasvirlere veya kabirlere tapma geleneğinin nasıl başladığı anlatılır.7 Bir başka rivâyette: “Kıyamet günü Allah katında azabı en şiddetli olan musavvirlerdir,” 8 buyurulur. Bu rivâyeti yorumlayan ünlü hadis bilgini/şârihi Bedreddîn el-Aynî metinde geçen ‘musavvir/ressâm’ kavramını genellememek gerektiğini, musavvirden maksadın sadece tapmak için resim ve heykel yapan kimseleri kapsadığını söyler.9 Bu yorum da Kur’an’a aykırı düşmemektedir.
Eğer resim yapmak en şiddetli bir cezayı gerektirecek türden bir eylem olsaydı Kur’an’da açıkça onun cezasının anılması gerekirdi. Ama buna rağmen yine de tarih boyunca Müslümanlarda resme pek müspet olarak bakılmamış, hep potansiyel bir şirk objesi vesilesi olarak yaklaşılmıştır. Bunun sebebi doğrudan İslam dininin kendisi değil, Müslümanların din yorumlarıyla ilgilidir.
Netice itibariyle, eğer canlı varlıkların tasvirinden ressamın ortaya koyduğu sanat eserinde Allah’la özdeşleşme gibi zihni bir sapma meydana gelecekse, bu yasak sadece canlı varlıkların tasvir yasağını değil, cansız varlıkların tasvirinin yasaklanmasını da gerektirir. Sanırım, tasvir yasağının Müslümanların zihninde genel bir kabul görmesinin asıl nedeni, putperestliğe karşı aşırı duyarlılıktan kaynaklanan mücadele şuurudur. Nitekim Hz. Peygamber’in İslam’ın Mekke döneminde önce kabir ziyaretini yasaklayıp, belli bir süre sonra serbest bırakmasının temelinde de10 aynı şekilde putperestliğe dönme endişesi yatmaktaydı. Nitekim Hz. Peygamber, Müslümanlar tevhid eğitimini aldıktan sonra, artık kabir ziyaretlerinde bulunmalarının bir sakıncasının olmadığını bildirmiş oluyor. İşte bunun gibi, İslam’ın tevhid ve helâl-haram gibi ilkeleri gözetilirse, her türlü sanatsal faaliyeti icra etmede dinimizde bir sakınca yoktur. Bu açıdan günümüzde dini akımların kendilerini yayın organlarında ve gösterilerinde resimlerle ifade etmesi anlamlıdır. Geçmişte resim ve fotoğraflara en katı tepkide bulunan dini akımların bugün dergilerinde görüşler, görsellikle verilmektedir. Aynı durum musiki ile de ilgilidir. Demek ki insan fıtratı zorlanmamalıdır.
Dipnotlar:
1-el-Enbiya 17/52
2-bk. es-Sebe 34/13
3-bk. Âl-i Imrân 3/49
4-bk. el-En’âm 6/74; el-A’raf 7/138; İbrahim 14/35; el-Enbiya 21/57; es-Şuara 26/71; el-Hac 22/30; el-Ankebut 29/17, 25.
5-bk. Buharî, ‘Libas’ 91, 97; ‘Mezâlim’32; ‘Salât’ 15;’Hac’ 54; ‘Nikah’ 76;’Buyu’ 104; Müslim, ‘Libas’ 98.
6-Buharî,’Cenâiz’ 71.
7-bk. Nuh 73/21
8-Buhârî, “Libas” 89.
9-bk. el-Aynî, Bedreddîn, Umdetü’l-Kari fî Serhi’l-Buhâri, Beyrut: Dârul-Fikr, ts., XXII, 69
10-bk. Müslim, ‘Cenâiz’ 36.