İSLAMA DAVET YOLUNDA İKİ PEYGAMBER
HZ. NUH VE HZ. YUNUS
İslam daveti peygamberlerle başlamış, ilk insandan bugüne kesintisiz devam etmiş, hakikati yüceltmeyi ilke edinmiş, küfür ve zulümle mücadeleyi görev bilmiş, şehid kanlarıyla sulanmış, eziyet ve yokluklarla yoğrulmuş, iman ve kararlılıkla büyümüş rabbe kul olma davasıdır…
Her dava bir dua, her dua bir davadır aslında… Fatiha suresinde günde 40 defa dile getirdiğimiz “yalnızca sana kulluk eder ve (senin istediğin gibi yaşayabilmek için) yalnızca senden yardım isteriz” duası bu gerçeğin ifadesidir… Davasını merak eden duasına göz atsın…
İslama davet yolunda; devamlılığı Hz. Nuh’tan, kararlılığı Hz.Yusuf’tan, mücadeleciliği Hz. Musa’dan, yanlıştan dönmeyi Hz. Âdem’den, öfkeye yenilmemeyi Hz. Yunus’tan, yumuşaklığı Hz. İbrahim’den, sabrı Hz. Eyyüb’ten, bekleyişi Hz. Yakub’tan, üslubu Hz Muhammed’ten öğrenmeliyiz… Davet yolunda başarıları Allahın bir yardımı, zorlukları başarı için sırtınıza inen bir kamçı olarak görmeliyiz…
İslama davet yolunda; Hz. Nuh bir işaret taşıdır ve bu işaret taşında şu yazılıdır: “Başarmak değil önemli olan çalışmaktır.” Davet bilinci açısından Nuh Suresi çok önemlidir. Bu Surede; “İslama davet yolunda gece gündüz, gizli açık, aç tok, sıcak soğuk demeden durmadan çalışın… Davet yolunda sonuca bir an önce ulaşmayı değil sonuca ulaşma yolunda var gücünüzü kullanmayı önemseyin“ mesajı okunur.
Hakka davet yolunda Hz. Nuh’un sergilediği sabrın sonu selamet oldu… Hz. Nuh gemiye bindi, gemisine binenlerle birlikte küfrün tuğyanının getirdiği tufanda boğulmaktan kurtuldu… Davet aşamasında sonuna kadar sabır sergileyemeyen Hz. Yunus ise gemiye bindi ve gemidekilerden sadece kendisi deniz sularının derinliklerine gitti… Balığın karnına girdi… Aydınlıklara ulaştırması gerektiği halkı karanlıklara terk ettiği için karanlıklar içinde kaldı…
Hz. Nuh’un sabrını şükür, Hz. Yunus’un sabırsızlığını ise özür takip etti… Nuh’un sabırla 950 sene davet ettiği halkı birkaç kişi dışında imana gelmedi ama Yunusun terk edip iman etmezler dediği 100 000 kişilik halkı ise Yunus olmadan imana geldi… Bu da bizlere şunu öğretti, halkın çokluğu ve duyarsızlığı sizi davanızdan ve davet sabrınızdan alıkoymasın…
Allah, Kalem suresinde peygamberi ve onun şahsında tüm İslam davetçilerini; Yunus gibi olmamaları konusunda uyarır… Hz. Yunus gibi olunmaması gerektiği uyarısı ile aslında Yunus gibi yanlış yapmamaları gerektiğini buyurmakta ve mücadele alanını terk etmeyin mesajını vermektedir.
Çünkü Hz. Yunus, davet alanını Allah’ın izni olmadan terk etmişti, elçi olarak gönderildiği yüz bin kişilik bir şehir ahalisini imana icabet etmiyorlar diye bırakıp gitmişti… Hâlbuki imana getirmek onun işi değildi… O sadece bir elçiydi, tebliğ edecekti… Hidayet etmek Allah’ın, hidayeti istemek ise Kulun işi idi…
Hz. Yunus’un bu davet alanını terk ettikten sonra kavminin imana gelmiş olması; “Hidayet benim işim siz üzerinize düşeni yerine getirin, ben olmazsam hiçbir şey olmaz, insanlık hidayet bulmaz demeyin… Kendinizin hidayet dağıtmadığını, hidayete davette bulunduğunuzu, hidayete elçilik yaptığınızı unutmayın…” demektir…
Onun için Allah Mekke döneminin ilk yıllarında inen Kalem suresinin son ayetlerinde uyarır Hz. Peygamberi ve adeta rahmet elçisine “Yunus gibi sakın terk etme bu milleti, terk etme Mekke’yi” mesajını verir… Mesajı alan Hz. Nebi ilahi emir gelene kadar terk etmedi Mekke’yi… İşkenceler, eziyetler, hakaretler, alaylar, boykotlar yıldırmadı Hz. Muhammedi… Bir an bile bırakmadı Mekke’yi…
Davet alanını terk etmeyin, insanlar davetime icabet etmiyorlar hissine kapılarak ümitsizliğe düşmeyin… Sizin işiniz uyarmak, uyandırmak... Allah’ın işidir isteyeni hidayete ulaştırmak… Sizin göreviniz hakkı halka ulaştırmak, hakkın sözcüsü olmaktır… Size düşen çalışmak, Allah’a düşen neticelendirmektir…