TRT- Diyanet Farklı Bakış Programında Deizm konusunu tartıştık.
Bilgi teknolojilerinin hayatımıza girmesiyle birlikte dünyada olup bitenler saniyeler içerisinde akıllı telefonlarımıza ve sosyal medya hesaplarımıza akıyor. Bu bilgi akışı içerisinde farklı felsefi inanç ve yeni dini akımlarla ilgili bilgiler de yer alıyor. Yeni felsefi inançlar arasında “yaradancılık” anlamına gelen deizm de geliyor.
Geçen haftaki yazımızda deizm nedir ve deist kimdir? Sorularına cevap vermiştik. Deizmin kökleri Aristo felsefesine kadar dayanmakla birlikte popüler hale getirilmesi 16.yüzyılda oluyor. Deizm, geleneksel Hıristiyanlık anlayışına karşı protest bir tavır olarak gelişiyor. Bu zihniyet, Yüce Allah’ı yaratan olarak kabul ediyor, ama yöneten olarak kabul etmiyor.
Deizmin Batı’da ortaya çıkış sebepleri anlamlı bulunabilir. Ama Tevhidin son halkası olan İslam söz konusu olduğu zaman, Müslüman dünyada deizm niçin kendisinden söz ettiriyor?
“Deist bir Müslümandan bahsedilebilir mi? Ya da deist Müslüman olunabilir mi?
Din, Yüce Allah’tan indirilen ilahi hükümlerin tümüne iman etmektir. Burada “ben deist Müslümanım” diyen bir kimsenin durumunu iman-küfür açısından tartışacak değilim. O, ayrı bir bahis. İnsanlar neden Yüce Allah’ı yaratan olarak kabul ediyor da onun gönderdiği elçileri ve ilahi kitapları kabul etmiyor?
Zaman zaman kendisinin deist olduğunu söyleyen gençlerle konuşuyoruz. Onları, deizme sürükleyen sebepler arasında yaşanan özürlü dindarlıklar ve İslam dünyasının içinde bulunduğu kaos ortamı geliyor. Yine cihadın şiddet olarak sunulması, İslam’ın, kendisini Müslüman olarak tanımlayan kimseler tarafından iyi temsil edilmemesi, gelir dağılımındaki adil bölüşümün olmayışı, özgürlük sorunları vb. gibi uygulamalar. Doğrudur, bu konularda iyi bir sınav vermiyoruz.
Acaba pireye kızıp yorgan yakmak doğru mudur? İşin bu boyutunun da tartışılması gerekir.
İslam açısından kendisini deist olarak tanımlayanlar, yönleri merkeze bakmakla birlikte Müslümanlığın kıyısında gezinenlerdir. Öyle bir din dili ve yaşama örnekliği ortaya konulmalıdır ki, kıyıda, köşede gezinen bu insanlar rahatlıkla İslam’ın merkezine doğru aksınlar. Maalesef son günlerde sarıklı cübbeli bazı ekran vaizlerinin dini ticaret metaı haline getirmeleri, gençleri Müslümanlığın kıyısına itmekte önemli bir rol oynuyor. Ayrıca İslam dünyasında aynı anda bir tarafta ziyafetlerin, diğer tarafta sefaletlerin yaşanması, bu gençlerin yaşanan dindarlıklara karşı protest bir tavır takınmalarını beraberinde getiriyor.
O halde ne yapmalı?
Devreye ciddi bir şekilde İlahiyat Fakülteleri ve Diyanet teşkilatı girmelidir. Toplumu doğru din konusunda aydınlatmalı, deizm gibi vahye dayalı olmayan doğal din anlayışlarıyla mücadele etmelidir. Elbette, böyle bir inanç biçimini seçenler arasında samimi olmayan, İslam dininin yüklediği sorumluluklar karşısında, kendilerini sınırlamaktan kaçanlar da var. Bunun adı, sorumluluktan kaçmak, heva ve arzuları tatmin etme hevesidir. Ama ne olursa olsun, böyle bir illete kendisini kaptıranları kurtarmak da tevhid ehline düşen bir görevdir.
Yüce Allah bu ümmeti istikametten ayırmasın…