İslam’ın ritüelleri ve kitap yüklü eşekler
“İslamî Sol” tartışmalarından adı sıkça geçen İhsan Eliaçık’ın web sitesinden birkaç yazıya göz gezdirdim. Bugün onlardan ikisiyle ilgili değinilerde bulunmak istiyorum.
İslam’ın Ritüelleri adlı son yazısında Eliaçık, nüsuk ile ibadet arasında fark olduğunu, ibadetin dışarıda, hayatta olduğunu; tapınakta olmadığını söylemektedir. Bunu doğru kabul ettiğimizde, “Siz güneşe de, aya da secde etmeyin. Allah’a secde edin, ki bunları Kendisi yaratmıştır. Eğer O'na ibadet edecekseniz.” (Fussilet 41/37) ayetinde mevcut “ibadet”in tapınak ile alakalı olmadığını nasıl iddia edeceğiz? Allahu Teala’ya yapılan bu secde niçin “dışarıyla, hayatla” sınırlı olsun da tapınakta (camide) olmasın! Ayrıca tapınak, içinde ibadet eden için “tam da hayatın ortasında” bir mekân değil mi?
Yazıda İhsan Eliaçık’ın nüsuk kelimesine verdiği “ritüel” anlamı da keyfi görünmektedir. Zira nüsuk (نُسُكِ) kelimesi ibadet, Allahu Teala’nın kulları üzerindeki tüm hakları ve kurban anlamlarına gelmektedir (Firuzabadi). Dolayısıyla “İbadet sosyal alanla, nüsuk dini ritüel alanıyla sınırlıdır.” denilemez.
Eliaçık’a göre nüsuk sözgelimi, yemek olarak domuz (hınzır) etini yememektir. Bu durumda yazara sormak gerekir, “Şirk koşmamak, içki içmemek de nüsuk mudur?” Evet ise hangi Müslüman “Bugün elhamdülillah içki içmeme ibadeti yaptım?” der ki! Istılah oluşturmak bu kadar basit midir?
Yazının sonuna doğru Eliaçık şöyle demekte: “Bugün İslam içinde biri ritüellere diğeri maksat ve ruha vurgu yapan iki akım bulunuyor. Bunların birine Sünnîlik diğerine Alevîlik deniyor. Sunnîlik ritüelin din sosyoloji açısından önemini kavrayarak onları sık sıkıya korumak isterken, Alevilik bunların esasında ne maksatla var olduğunun mesajını veriyor.” Bu durumda Aleviliğin vurgu yaptığı “maksat” bir bakıma Eliaçık’ın ibadete yüklediği anlama tekabul etmiyor mu? Bu durumda Sünniler doğru anlamadıkları dini uygulayanlar, Aleviler ise yaşamadıkları dini doğru anlayan kimseler mi?
Eliaçık, “Yanında asgari ücretle işçi çalıştırıp emeği sömürerek (yiyicilik yaparak) katlar, yatlar sahibi olduğu halde hala işçisi kirada oturan birisinin “zinhar domuz eti yemem, haram” deyip durmasını onun ritüel olarak domuz eti yemediği halde iş ilişkisinde domuzun teki olduğuna gerekçe kılmaktadır. Eliaçık, Müslüman işadamının çalışanına “ev alma garantisi” vermek zorunda olduğunu aksi takdirde “domuzun teki” olarak damgalanabileceğini nereden çıkarmaktadır? Acaba Hz. Süleyman, tüm işçileri ev sahibi olduktan sonra mı o devasa mülkiyete sahip oldu?
Kitap Yüklü Eşekler adlı yazıda ise Eliaçık, “Tevrat'la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.” (Cuma, 62: 5) ayetini belirttikten sonra aktardığı nüzul bilgisini yorumlama biçiminden anlaşıldığına göre, Hz. Peygamber (s) hutbe irad ettiği sırada Medine’ye kervan gelince onu bırakıp kervan ile ilgilenen Müslümanlar da “kitap yüklü eşekler” hitabının muhatabıdır. Eliaçık bunun ardından da belki biraz daha insaflı olmak niyetiyle kervana yönelen Müslümanlar için “Demek ki bunlara da “Kur’an’ı taşıyamayanlar” diyeceğiz.” demektedir.
Yazıda Eliaçık’ın “Ebu Cehil gibi salât edenler, 1/40 (Yazının orijinalinde 40/1 şeklinde yazılmış) yeter diyenler.” ifadesini de ağır bulduğumu ifade etmeliyim. Gerçi bu oranda zekât vermenin “cimrinin zekâtı olmadığını” söyleyip sonra da anlaşılmaz bir şekilde hayır hasenat işlerinin “cimri zekatıyla olmayacağını” söyleyen de olmuş. Ne var ki, bu oranda zekat veren Müslümana cimri demek ile Eliaçık’ın yaptığı gibi onu Ebu Cehil’e benzetmek aynı şey olmasa gerek!
Yazarın, “Ey ‘Asgari ücretle işçi çalıştıranın kıldığı namaz boştur.’ sözünü duyunca ‘aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri’ gibi kaçanlar, daha da semtime uğramayanlar…’ ifadesi de “Mekke’de eleştirilen Velid bin Muğire’nin durumuna, Medine’de Müslümanlar düşmüştür.” şeklindeki sözleri de tashihe muhtaçtır. Ayette eleştirilenlerin kaçtıkları şey “vahiy” olduğuna göre, vahiy olmayan Eliaçık’ın sözlerinden dolayı ondan uzak duranlar niçin “aslandan kaçan ürkmüş yaban eşekleri” gibi olsun?
Eliaçık’ın söylediklerinin medyatik değeri yatsınamaz, ancak duygularını biraz daha kontrol ederek yazmasında fayda var kanaatindeyim.