Şeâir kelimesi naslarda hac ibadetinin rükün ve unsurlarıyla sınırlandırılırken tarihsel süreçte muhtevası genişletilerek Allah’a itaat için alem olan her şey, şeklinde yorumlanmıştır. Bu bağlamda şeâir, ibadete saygı ve ta’zime konu olan dini davranış ve sembollerin bütününü ihtiva eder. İlahi şeriatlar, Allah’ın sembollerine saygı esasına dayanır. Kur’an-ı Kerim’de, açıkça mü’minler, Allah'ın şe'âirine hürmetsizlik etmekten ve hürmetsizlik etmeyi hoş görmekten men edilmişlerdir:“Ey iman edenler! Allah’ın koyduğu nişanelerine sakın saygısızlık etmeyin!.” (Maide 2).
Bu sebeple her Müslüman, Allah'ın kullarına farz ve vacib kıldığı dini davranışlardan ve bu dini davranışların temsili olarak nitelendirilen sembolleri ihlal etmekten uzak durmalıdır. Çünkü “Allah'ın şe'âiri”, bütün mükellefiyetleri içine alan umumî bir tabir olup, muayyen bir şeye tahsis edilmemiş, aksine, İslam’ın görünür kılınmasını sağlayan, özellikle Allah’ın iradesini yansıtan bütün dini merasim ve dini sorumluluklara şamil kılınmıştır. Bundan dolayı mü’minler, ibadet ve tatlara işaret eden alâmetlere hürmetsizlik etmedikleri gibi, eden kimselere karşı da iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma yolunda üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmelidirler. Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın şeâirine saygısızlık yapanlara karşı, “Allah’ın azabının çetin olduğu” hatırlatılır. (Maide 2).
Şeâir-i İslamiyeye saygı gösterme duygusu, mü'minde takvâ olup olmadığının göstergelerinden biridir. Çünkü kalpleri takvalı olan kimseler ancak şeâire saygı gösterebilirler. Bu husus Kur’an’da şöyle beyan edilir: “Her kim, Allah’ın nişanelerine saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvasındandır.” (Hac 32). Şeâir-i İslamiyyenin kalble ilişkilendirilmesi, iman-amel bütünlüğüne sahip olan bir Müslümanlık anlayışının da belirtisidir. Bugün yaşadığımız dünyada maalesef kimi Batı ülkelerinde başta Kur’an olmak üzere, cami, minare, ezan, başörtüsü gibi İslam’ın belli başlı şeâirine karşı olumsuz ve menfur tavır takınmalar, en büyük saygısızlığı göstermektedir.
Ne yazık ki günümüzün çağdaş Batı uygarlığı, hoşgörüye karşılık fanatizme, genişliğe karşılık darlığa, diğer din ve farklı ırklara nefrete kayıyor. Geçmişte, ‘öteki’ni tanıma, saygı gösterme özgürlüğü ve tolerans gösterme tahammülünü, bugün kaybetmeye başladı. Bunun en açık örneği, Danimarka gibi bazı Batı toplumlarında İslam’ın şiârı olan Hz. Peygamber’e karşı çirkin karikatürlerle tezyif etme girişimleri, ABD askerlerinin Afganistan’da Kur’an’a hakaret etmeleridir. Dün, Batı toplumlarında “öteki”ne tolerans temeline dayalı bakış açısı, bugün yerini tehdit algılamasına bırakmıştır. Karikatür krizini protesto eden dünya Müslümanlarının verdiği tepkiler, aynı çevreler tarafından müsamaha içinde karşılanması gerekirken, fikir özgürlüğüne darbe olarak yorumlanabilmiştir. Günümüzde batı tarafından Müslüman toplumlara karşı, çifte değil, çok yüzlü bir standart izlenmektedir. Çünkü batı ile Müslüman halklar arasında doku uyuşmazlığı vardır. Bu gayet doğaldır. Bu doğallık hiçbir zaman, “öteki”ne yaşama hakkını ortadan kaldırma, dinlerinin şiarlarına saygısızlık gösterme gibi bir yola girmemeli ve inançlara saygılı bir tutum takınmaya engel olmamalıdır.