İsrâ ve Mîrâc Mûcizesi -2-

Nihat Çiftçi

Mı’râcta Cenab-ı Hakk, sevgili Peygamberine sas nice âlemler gösterdi. Kuluna vahyedeceğini vâsıtasız vahyetti. Bu makamda Peygamber (s.a.s.)'e sayısız nimetler verildi. Bunlardan üç tanesi şunlardır.(115) 

1) Namaz ibadeti beş vakte çıkarılıb iki rekat olarak ve vakitli olarak bir gece ve gündüz normal yerlerde, anormal yerlerde ise 24 saatte beş vakit namaz farz kılındı.(116) 

2) Bakara Sûresi'nin son iki âyeti (Amene'r-rasûlü...) vahyedildi. 

3) Ümmetinden şirk koşmayanların Cennet'e girecekleri müjdesi verildi. 

b) Mîrâc Mûcizesine Karşı Müşriklerin Tutumu:

Peygaber Efendimiz sas, isra ve mîrâcda gördüklerini ertesi sabah anlattı. Mü'minlerin çoğunluğu Rasûlullah (s.a.s.)'i tasdik ve tebrik ettiler, bazı zayıf olanlar ise inkara giderek dinden çıktılar, Müşrikler ise inkâr ettiler. Bir gecede dünyayı gezib sonra Kudüs'e gidip gelmek imkânsız bir şey, dediler. İçlerinde Kudüs'e gitmiş ve Mescid-i Aksâ'yı görmüş olanlar vardı. 

 Mescid-i Aksânın kaç kapısı var? Şurası nasıl, burasında ne var? diye Rasûlullah (s.a.s.)'i soru yağmuruna tuttular.(117) 

Peygamberimiz sas bu konuyu daha sonra şöyle anlatmıştır: 

"Kureyş bana seyâhat ettiğim yerler, özellikle Mescid-i Aksâ ile ilgili öyle şeyler sordular ki, İsrâ gecesi bunlara hiç dikkat etmemiştim. Fakat Cenâb-ı Hakk, benimle Beyt-i Makdis arasındaki mesâfeyi kaldırdı. Ne sordularsa, oraya bakarak cevâp verdim".(118) 

Bu durumda ne yapacaklarını şaşıran müşrikler Ebû Bekir'e ra koştular. Muhammed sas dün dünyayı gezmiş sonra gece Kudüs'e gidip geldiğini, göklere çıktığını... söylüyor. Buna da mı inanacaksın, dediler. Ebû Bekir ra, hiç tereddüt göstermeden: 

"Bunu O söylemişse inandım gitti. Ben O'nu bundan daha önemli olan konularda tasdik ediyorum. Akşam- sabah göklerden vahiy geldiğini söylüyor, buna inanıyorum..." dedi. Bu yüzden Ebû Bekir'e ra  "Sıddîk" denildi. 

Ehli- sünnet bilginlerinin çoğunluğuna göre, İsrâ ve Mîrâc aynı gecede; Rasûlullah (s.a.s.) 'in rûh ve vücuduyla birlikte uyanık hâlde iken olmuştur. İsrâ ile Mîrâcın ayrı gecelerde olduğunu, rüyâ hâlinde ve rûhâni olarak vuku bulduğunu kabûl eden bilginler de vardır; fakat bunların sayısı azdır(119), görüşleri şazdır. Bu tür tevillere gidenlerde ehli sünnet olmaktan zaten çıkmıştır. İsrâ ayetle sabit olduğu gibi Mi’râcta ayetle sabittir. Her iki ayettede de abdehü ile ifade edilmiştirki arap lisanında abd kelimesi ruh ve cesedin beraber olduğu şeye verilen isimdir. Ehli sünnet olduğunu söyleyip şaz görüşlere sapanlara itibar edilmemiş ve Sahabe ra dan bu güne kadar İsrâ ve Mi’râcın recebin 27 gecesi bir defa hicretten önce gerçekleştiği konusu itikadi mütevâtir olmuştur. Aksini iddiaya kalkan bu yoldan saf dışı olmuş, sürüden ayrılıncada şeytana yem olmuştur. Zamanımızda dahi İsrâ ve Mi’râc mucize özelliğini devam ettirmekte ve hersene bu tarih gelince nice gemiler denizde batarak boğulmaktalar. Allah cc kalbimizi iman üzere sabit eylesin. 

c) Gâbe Gavseyde Konulan Hükümler 

Kur'ân-ı Kerîm'de, Mi’râc'ın en yüksek hâli anlatılırken: 

"(Rabbına) iki yay kadar veya daha da yakın oldu. Allah Kulu'na vahyettiğini o anda vahyetti..." (en Necm Sûresi, 9-10) buyrulmaktadır. 

Bu âyetlerden Rasûlullah (s.a.s.)'e, Mi’râc'ta pek çok esrâr ve maârifin bildirildiği anlaşılmaktadır. 

Baştan sona Mi’râc ve Mi’râc'ta teşri kılınan hükümlerin anlatıldığı el-İsrâ Sûresi'nin 80'inci âyetinde Peygamber (s.a.s.)'e: "Rabbim, beni şerefli bir girişle (Medine'ye) koy, sâlim bir çıkışla da (Mekke'den) çıkar" diye dua etmesi emredilerek yakında hicretine izin verileceğini; 81 'inci âyetinde ise: 

"De ki: Hakk geldi, bâtıl yok olup gitti, esâsen bâtıl yok olmağa mahkûmdur" buyurularak çok yakında İslâm'ın küfre ğalebe çalacağına, neticede Mekke'nin Rasûlullah (s.a.s.) tarafından fethedilip Kâbe'nin putlardan temizleneceğine işâret olunmuştur. Yine aynı sûrenin 23-29'uncu âyetlerinde dinin temelini teşkil eden hükümler yer almıştır. Bu âyetlerin anlamları şöyledir: 

"Rabb'ın şunları kesinlikle hükmetti: Kendisinden başkasına kulluk etmeyin. Ana-babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi, senin yanında ihtiyarlayacak olursa, onlara "öf" bile deme, onları azarlama, her ikisine de hep tatlı söyle. Onlara şefkatle tevâzu kanadını ger ve 'Rabbım, onlar, küçükken beni nasıl ihtimâmla yetiştirmişlerse, sen de kendilerini öylece esirge..' diye onlar için duâ et. 

Rabbınız, içinizdekini en iyi bilendir. İyi kimseler olursanız, kendisine yönelip tevbe edenleri bağışlar. 

Hısıma, yoksula, yolda kalmışa, herbirine hakkını ver. Elindeki malını saçıp savurma, saçıp savuranlar, şüphesiz şeytânla kardeş olmuşlardır. Şeytân ise Rabb'ına karşı son derece nankördür. 

Rabbından umduğun rahmeti elde etmek için hak sahiplerinden yüz çevirmek zorunda kalırsan, bâri onlara yumuşak söz söyle (sert davranma). 

Elini boynuna bağlayıp cimrilik etme, onu büsbütün açıp hepsini de saçma. Yoksa pişmân olur, açıkta kalırsın, 

Şüphesiz Rabb'n, dilediği kimsenin rızkını genişletir, dilediğininkini daraltır, ölçü ile verir. O, kullarını gören ve her şeyden haberdâr olandır. 

Çocuklarınızı yoksulluk korkusu ile öldürmeyin. Onları da sizi de Biz rızıklandırırız. Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur. 

Sakın zinâya yaklaşmayın. Doğrusu bu çirkindir ve çok kötü bir yoldur. 

Allah'ın harâm kıldığı cana, haklı bir sebep olmadıkça kıymayın. Haksız yere öldürülen kimsenin velisine bir yetki vermişizdir. Artık o da öldürmekte aşırı gitmesin. Çünkü o, ne de olsa yardım görmüştür. 

Erginlik çağına ulaşıncaya kadar, yetîmin malına, en güzel şeklin dışında yaklaşmayın. Bir de verdiğiniz sözü yerine getirin. Çünkü verilen sözde sorumluluk vardır. 

Ölçtüğünüz zaman ölçeği tam yapın, doğru terâzi ile tartın. Bu daha iyi ve sonuç bakımından daha güzeldir.

 Bilmediğin şeyin ardına düşme. Doğrusu kulak, göz ve kalb, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur. 

Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü ne yeri delebilir, ne de boyca dağlara ulaşabilirsin, (onlarla büyüklük yarışı yapabilirsin). Rabb'ının katında bunların hepsi, beğenilmeyen kötü şeylerdir.

Bunlar Rabb'ının sana bildirdiği hikmetlerdir. Sakın Allah'la beraber bir başka tanrı edinme. Yoksa kınanmış ve kovulmuş olarak Cehennem'e atılırsın." (İsra Sûresi, 23-29). 

Bu âyetlerdeki ilâhî emirler şöylece özetlenebilir: 

1) Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, 

2) Anne-babaya iyi muâmele edin, 

3) Hısıma, yoksula, yolda kalmışa haklarını verin, 

4) Ne hasis, ne cimri, ne de müsrif (savurgan) olun, 

5) Çocuklarınızı öldürmeyin, 

6) Zinâya yaklaşmayın, 

7) Hukuki bir sebep olmadıkça cana kıymayın, 

8) Daha iyiye götürmek amacı dışında yetim malına yaklaşmayın, 

9) Verdiğiniz sözü yerine getirin, sözünüzde durun, 

10) Ölçü ve tartıyı tam yapın, 

11) Hakkında bilginiz olmayan şeyin peşine düşmeyin. Bilmediğinize biliyorum, duymadığınıza duydum ve görmediğineize gördüm demeyin,

12) Yeryüzünde kibir ve azametle yürümeyin, alçak gönüllü olun. 

Muhterem okuyuclarım bu yazımızdan itibaren Rasulüllah sas bu gece, İsrâ yolcuğunda gördüklerinde bahsedeceğiz inşallah

 


 

(102) İbn Hişâm, 1/288-289; Târih-i Din-i İslâm, 2/188-192 

(103) Bkz. İbn-Hişâm, 2/63-65; İbnü'l-Esîr, 2/93-94 

(104) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in dedesi Abdülmuttalib'in annesi Selma hatunun Hazrec kabilesinden oluşu sebebiyle, Rasûlüllah (s.a.s.) ile Hazrecliler arasında akrabalık vardı. 

(105) İbni Hişâm, 2/70-71; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/95; Zâdü'l-Meâd, 2/131 

(106) Hepsi de Hazrec kabîlesinden olan bu altı kişi şunlardır. Zürâre oğlu Es'ad, Mâlik oğlu Râfi, Hâris oğlu Avf, Âmir oğlu Kutbe, Âmir oğlu Ukbe, Abdullah oğlu Câbir. (İbn Hişâm, 2/71-72; Zâdü'l-Mead. 2/132) 

(107) İsimleri: Es'ad b. Zürâre, Râfi b. Mâlik, Avf b. Hâris, Kutbe b. Âmir, Ukbe b. Âmir, Muâz b. Hâris, Zekvân b. Abd-i Kays, Ubâde b. Sâmit, Yezid b. Sa'lebe, Abbas b. Ubâde, Ebu'l Heysem b. Teyyihan, Uveym b. Sâide, (İbn Hişâm, 2/ 73-75; Zâdül-Meâd, 2/132) 

(108) Bkz. El-Mümtehine Sûresi, 12; el-Buhârî, 1/10; Tecrid Tercemesi, 1/29; (Hadis No: 18); İbn Hişâm, 2/75 

(109) İbn Hişâm, 2/76; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/96 

(110) İbn Hişâm, 2/77-79; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 1/97-98 

(111) Târih-i Din-i İslâm, 2/313 

(112) İbn Hişâm, 2/84; İbnü'l-Esîr, a.g.e., 2/98-99 

(113) İbn Hişâm, 2/84-85; İbnü'l Esîr, a.g.e., 2/100 

(114) Bkz. Buhârî, 1/91-93 ve 4/247-250; Tecrid Tercemesi, 218-232 (Hadis No: 227) ve 10/60-80; (Hadis No: 1550-1552) 

(115) Müslim, 1/157, (K.el-İmân, B.,76, Hadis No: 173/279) 


 

(116) Mîrâc'dan önce namaz, akşam va sabah olmak üzere günde iki vakit kılınıyordu. "Ey örtüsüne bürünen Peygamber! Kalk, azâb ile korkut. Rabbinin adını (namazda tekbir ile) yücelt..." (Müddessir Sûresi, 1-3) anlamındaki âyetler inince, Rasûlüllah (s.a.s.) Cibril (a.s.)'ın târifi ile abdest alıp namaz kılmıştır. Rasûlüllah (s.a.s.)'in Cibril'e uyarak kıldığı bu ilk namaz, sabah vaktinde kılınmıştır. Aynı gün akşam namazını Hz. Hatice ile cemâatle kıldılar. Ertesi gün bu cemâate Hz. Ali, daha sonra Hz. Ebû Bekir ve Zeyd b. Hârise de katıldı. Böylece, (Mîrâc'da 5 vakit namaz farz kılınmadan önce) Risâletin başlangıcından itibâren Rasûlüllah (s.a.s.) ve Müslümanlar, akşam ve sabah olmak üzere, günde iki vakit namaz kılıyorlardı. 

Bu iki vakit namazdan başka, "Müzzemmil Sûresi"nin ilk âyetleri ile "gece namazı" farz kılınmıştı. 

Müslümanlar geceleri ayakları şişinceye kadar namaz kılıyorlardı. Gece namazı bir sene kadar farz olarak devâm ettikten sonra, aynı sûre'nin son âyeti (Müzzemmil Sûresi, 20) ile farziyeti kaldırıldı, nâfile (tatavvu) namaz oldu. Mîrâc'da farz kılınan 5 vakit namaz ile bütün bu namazlar kaldırıldı. Ancak, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e hâs, ona âit olmak üzere gece namazının farziyeti devâm etti. (Bkz. İsrâ Sûresi, 79; Tecrid Tercemesi, 2/231-232, Hadis No: 227'nin açıklaması; Tahir Olgun, İbâdet Târihi, 28-38, İst., 1946) 

(117) Tecrid Tercemesi, 10/64 

(118) Buhârî, 4/248;Müslim, 1/157; (K.el-İmân, B., 75); Tecrid Tercemesi, 10/63. (Hadis No: 1550) 

(119) Bkz. Zâdü'l-Meâd, 2/126-127 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.