İsrâ ve miracı yaşamak ve yaşatmak!
İsrâ ayetinde Rabbimiz şöyle buyuruyor:
Bir gece, kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah ne yücedir! O, gerçekten işitendir, görendir. (17/1)
Şimdi de ayette öne çıkan hususlara ve ayetin mesajlarına bir bakalım:
Sübhanellezî: Allah noksan sıfatlardan münezzehtir, aşkındır, erişilmez gücün sahibidir, ne yücedir O, O’nu tesbih ve tenzih ederiz. İsrâ mucizesine bu ifade ile başlanması, Yüce Allah’ın nelere kadir olduğuna dikkat çekmenin yanında, bu mucize sebebiyle Hz. Peygamberi insanüstü bir varlık haline getirmemeye de vurgu yapmaktadır. Bunun içindir ki, Allah’ın aşkınlığına vurgu yapılırken, Peygamberimizin kul oluşu özellikle belirtilmiştir. Bu ifade, bu mucizenin eşsizliğine işaret etmektedir. Dolayısıyla İsrâ mucizesi, rüyada gerçekleşmiş bir olay değildir.
Esrâ: Gece yürüten Allah. Olayın gece olmasına dikkat çekilmektedir. Buna göre gece, yalnızca istirahat ânı değildir, gece ilahî tecellilerin yoğun olduğu zamandır. Bunun için gece kâim olmalı, gafil olmamalı.
Biabdihî: Kulunu götüren Allah ne yücedir! Kulluk, insan için en şerefli ünvandır. O’nun kulu olmak önemlidir. Yalnızca O’nun kulu olarak diğer tüm kulluklara son vermelidir. Yüce Allah, on iki yıllık Tevhid mücadelesinde gösterdiği azim ve kararlılığının, bu uğurda çektikleri sıkıntıların karşılığında ödülünü vermek üzere onu Mele-i Âlâ’ya çağırdı, kulluk madalyasını orada taktı ve ona kulum diyerek sahiplendi.
Leylen: Gecenin bir kısmında. Esrâ, zaten gece yürüyüşü anlamına gelir. Bundan sonra bir de gece anlamına gelen ‘leylen’ kelimesinin gelmesi, olayın çok kısa bir anda olduğuna işaret içindir. Kırk gün ve gecelik bir yolu gecenin bir kısmında alabilmek. Gece, pek çok ilahî füyuzatın tecelli ettiği ândır. Kur’ân geceleyin inmeye başlamıştır. Gece neşvesi bir başkadır, gece okuyuşu çok daha tesirlidir. Geceler, hayırlı eylemlerle sıradan olmaktan çıkar, aydınlanır, nurlu mübarek geceler olarak anılmaya değer olur.
Mine’l-Mescidi’l-Harâm: Mescid-i Haramdan… Tevhidin kalbi, yeryüzünün ilk mabedinden hareket başlıyor, mucize de oradan başlıyor. Mescid-i Haram merkezli bir hayat. İslam’a göre bütün yollar Mekke’ye, Mekke’deki Ka’be’ye çıkar/çıkmalı. Günde beş öğün Ka’be’ye dönerek bu yönelişi tazelemekteyiz. Haram mescid, kıblemiz, Ka’bemiz, kalbimiz. Temeli mescidde atılan, mescidde başlayan, mescidle irtibatlı yürüyen her hareket bereketli olur. Müslüman olarak bir ayağımız vahyin kalbi Ka’be’de sabit olmalı, diğer ayağımızla bu bağlantı ile hareketlerimizi şekillendirmeliyiz.
İle’l-Mescidi’l-Aksâ: Mescid-i Aksa’ya… Bu ifade tevhid birliğine işaret eder. Ben peygamberlerin türedisi değilim. Ben, önceki peygamber ve kitapları tasdik ederek geldim, diyen bir peygamberimiz var. Bizler her Kur’ân okuyuşumuzun ardından, Veselâmün ale’l-mürselîn/Selam olsun tüm peygamberlere diyerek peygamberlere imanımızı onları saygıyla selamlayarak tazeleriz. Dolayısıyla tevhidin kilometre taşları olan merkezler bizim için önemlidir. Onları ziyaret ederek onların evrensel mesajlarını hayatımıza taşımalıyız. O merkezler bizim şarz merkezlerimizdir. O merkezlerin özgürlüğü, ümmetin özgürlük göstergesidir.
Ellezî bâraknâ havlehû: Etrafını mübarek kıldığımız yere… Bu ifade hem maddî, hem manevî bereketlere işaret eder. Maddî bereketler: Verimli topraklar, yer altı ve yer üstü zengin kaynaklar. Manevî bereketler: Tevhid mücadelesinin kalbi, pek çok değerli insanın gelip geçtiği yerler. Dünya ve din bereketi. Bu bereketli topraklarda yaşamış geçmiş peygamberlerin Tevhid mirası senin omuzlarında ey Muhammed! Bereket, bereket kaynağı Yüce Allah ile irtibatlı olmakla mümkün. O topraklar vahiyle, peygamberlerin durağı olmakla bereketlendi. Bugün ümmet olarak bereketsizlikler içerisinde kıvranıyorsak, kim bilir belki de bereket kaynaklarımızı başkalarının esaretine bıraktığımızdandır. Müslümanlar olarak bize emanet edilen, bize miras bırakılan maddî ve manevî kaynaklarımıza gereği gibi sahip çıktığımız söylenemez.
Linüriyehû min âyâtinâ: Ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye. Daha bizim ne ayetlerimiz var. İsra ve Mirac, onda gösterdiklerimiz de bunlardan bir kaçıdır. Ebubekir, İsra ve Mirac mucizesini tasdik ederken şöyle diyordu: Evet ben bundan çok daha akıl almaz şeyleri tasdik ettim, bunu da tasdik ediyorum, o söylüyorsa doğrudur. Yüce Allah, ayetlerini alıcıları açık olanlara gösterir onların anlamasını sağlar ve onlara kolaylaştırır.
İnnehû hüve’s-semîu’l-basîr: O, gerçekten işitendir, görendir. Evet O, Hz. Peygamberin söylediklerini işitmekte, onun içtenlikle yaptıklarını görmektedir. İsra ve Mirac ile ilgili söylenenleri, tartışanları, iman ve inkar edenleri işitir ve görür, bunun gereğini de yapar. Sıddîkların söylediklerini de işitir, Ebû Cehillerin söylediklerini de. Ebubekirleri ve yaptıklarını da görür, Ebu Cehilleri de. O halde Yüce Allah’ın erişilmez kudreti karşısında duruşumuza, söylediklerimize, düşündüklerimize dikkat etmeliyiz. İsrâ ve miracınız mübarek olsun, hayatımıza maddî ve manevî bereketler getirsin.