Mısır’da yapılan darbe ile Müslüman Kardeşler’in iktidardan düşürülmesinin ne kadar önemli bir sonucu olduğunu, Gazze olayında görmüş olduk.
Darbeci Sisi, aynı zamanda İsrail kafalı olduğu için, başta ABD olmak üzere AB ülkeleri, darbeye darbe diyememişlerdi.
Siyonist İsrail yönetimi; İsrail kafa yapısına sahip darbeci Sisi’den cesaret ve destek alarak Gazze’ye ve Gazze Müslümanlarını silahsız ama büyük bir iman gücü ile savunan Hamas’ın şanlı mücahidleri üzerine tankla, topla, uçakla yüklenmektedir.
Sisi, Mısır’da Müslüman Kardeşleri yok ettiği inancı içinde, Hamas’ı da yok etmek amacıyla İsrail’e destek olmakta ve açık hava hapishanesinde yaşayan Gazze Müslümanlarının tek çıkışı olan Refahiye kapısını kapalı tutmaktadır.
Öyle ki; Mısır, Refahiye kapısından insani yardım geçmesine bile izin vermemekte, yaralıları tedavi etmek maksadı ile Gazze’ye geçmek isteyen gönüllü doktorları da günlerdir bekletmektedir.
Mısır yönetimi, Gazze Müslümanlarını dar bölgede sıkıştırıyor, İsrail’de sıkışıp kalmış bu insanları aman vermeden öldürüyor.
Mısır’da, darbe yapılmamış olsa ve Mursi yönetimi işbaşında olmuş olsa idi, İsrail bu saldırıya cesaret edemezdi. Demek ki plan ta o zamandan yapılmış. Demek ki ABD ve Avrupa, Sisi’ye bunun için destek vermiş.
Ayrıca başta Suudi Arabistan olmak üzere Katar dışındaki bütün Arap ülkelerinin yöneticileri, İsrail’in bu zulmüne ses çıkarmamakta, aksine destek olmaktadırlar. Zalimin zulmüne engel olmaya gayret etmeyen, sessiz ve duyarsız kalanlar da zalimdir.
İslâm ülkelerinin başında bulunan yönetimler genellikle ABD’ nin uşağı durumundadır. ABD,İsrail’e açıktan destek vermektedir. Efendileri izin vermediği için uşaklar ve köleler de İsrail’e karşı çıkamıyorlar. Ayrıca biliyorlar ki, Müslüman Kardeşler ve Hamas gibi teşkilâtlar iktidara gelirse kendi tahtları da sallanacak, kendi ülkelerindeki şuurlu Müslümanlar da, uşakları alaşağı edecektir.
ABD ve Avrupa ülkelerinin, İsrail’in yanında yer almasını çok fazla yadırgamıyoruz. Zira onlar cibilliyetlerinin gereğini yapıyorlar ve Müslümana dost olmadıklarını bir kere daha gösteriyorlar. Ama, İslâm ülkelerinin bu kayıtsız tutumu hem Gazze hem de tüm dünya Müslümanlarını kahrediyor, yürek yangınımızı daha da alevlendiriyor. İslâm ülkelerinin bu tavrı, İsrail’e büyük cesaret vermekte ve bu sayede saldırılarını sürdürmektedir.Zalim İsrail’in her katlinin sorumlusu aynı zamanda bu yönetimlerdir.
İsrail’in zulmüne karşı olan geriye sadece Türkiye kalmaktadır. Gazze saldırılarının başından beri en sert tepkiyi Türkiye vermekte ve bu zulmü dünyaya duyurmaya, uluslararası güçleri harekete geçirmeye gayret etmektedir. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, İsrail’i topa tutan açıklamaları ve İslâm ülkelerinin bu kayıtsız, bu vurdumduymaz, bu silik ve bu korkak yapısını şiddetle eleştirmesi, gönüllerimizi okşamakta ve kalplerimizin pasını silmektedir. İnanıyorum ki, bu haykırışı imanından kaynaklanmaktadır.
Ancak, Başbakan’ın ve Türkiye yönetiminin verdiği bu sert tepki bugüne kadar olumlu bir gelişme meydana getirmeye yeterli olmamıştır. Öyle ise İsrail zulmünü durdurmak için yapılan gayret sadece konuşmaktan ibaret olmamalı, İsrail’e siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda bir yaptırım uygulanmalıdır.
Merhum Erbakan hocamızın sözleri kulaklarımızda çınlamaktadır. “İsrail laftan, sözden anlamaz, ancak güçten, kuvvetten anlar. İsrail’in anladığı dilden konuşmak gerekir.”
Türk halkı, İsrail’le siyasi ve ekonomik ilişkilerin kesilmesini beklerken, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yaptığı, “İsrail ile ekonomikilişkilerin kesilmesi mümkün değildir” açıklamasını hoş karşılamamıştır.
Dünyanın gözü önünde bir millet yok ediliyor ve bütün dünya bu zulme alkış tutuyor. Bu nasıl bir kahpeliktir anlamak mümkün değil. Bu zulmü durdurmanın bir yolu olmalı. Bu yolu bulacak olan da Türkiye’dir, Recep Tayyip Erdoğan’dır. Gerisi lafügüzaftır.
BİR YORUMA CEVAP: İçişleri Bakanı Efkan Âlâ’nın, “Peygamber bile gurura kapıldı, biz gurura kapılmadık”sözleri ile daha önce Egemen Bağış’ın “bakara makara” sözleri ile ilgili niçin yazı yazmadığımı soran okuyucuma derim ki: Adı geçen her iki isim de, bu sözleri söylemedikleri ve sözlerinin çarpıtıldığı şeklinde açıklama yapmışlardır. Bu açıklamalarına rağmen, şayet yukarıda geçen sözler söylenmiş ise, bunları benimsemek, kabul etmek mümkün değildir. Söylenmiş ise, kim söylerse söylesin bu sözleri de, söyleyenleri de kınamak ve reddetmek Müslüman olarak görevimizdir. Okuyucularıma duyurulur.