- Yunus Emre Enstitüsü ve Kudüs Türk Kültür Merkezi tarafından Kudüs Üniversitesi’nde düzenlenen konferansa katılan Türk akademisyenler, “Kudüs’ün bir Yahudi şehri olduğu” yönündeki iddianın tarihi bir temele dayanmadığını ve siyasi slogandan ibaret olduğunu belirtti.
Filistinli öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği konferans, Türkiye’nin Kudüs Başkonsolosu Büyükelçi Gürcan Türkoğlu ve Kudüs Üniversitesi Rektörü İmad Ebu Kişk’in açılış konuşması ile başladı.
Konferansa Dicle Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Öztürk, Bartın Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hasan Hüseyin Güneş, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr, Feyza Betül Köse ve Filistinli akademisyenler Prof. Dr. İbrahim Rabea, Adulkadir Steyh, Zuheyr Ganayim ve Meşhur Habbesi konuşmacı olarak katıldı.
Akademisyenler konferansta, Osmanlı döneminde Kudüs'ün nüfus yapısı, yönetim biçimi, vakıf sistemi, kültürel zenginliği ve mimarisi hakkında bilgi verdi.
Büyükelçi Türkoğlu, konferansın açılışında yaptığı konuşmada, "Osmanlı dönemi Kudüs’ün kutsiyetinin ve bütünlüğünün zedelenmediği, aksine iyi biçimde korunduğu bir dönem olmuştur. Bugün ise Kudüs ne yazık ki insanlık tarihi içindeki yerine layık bir durumda bulunmamaktadır." dedi.
Hristiyanların en kutsal mekanı olan ve Kudüs'te bulunan Kıyamet Kilisesi'nde bugün de süren üç Hristiyan cemaatin ortak yönetiminin Osmanlı döneminde bir fermanla düzenlendiğini ve bu şekilde cemaatler arasındaki kavganın önlendiğini hatırlatan Türkoğlu, "Sadece bunu dikkate aldığımızda bile bugünkü konferansta 'Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kudüs’ün' ele alınmasının ne kadar anlamlı olduğu ortaya çıkmaktadır." ifadesini kullandı.
Türkoğlu, bugün ise işgal altında bulunan Doğu Kudüs'te dini ve sosyal hayatın, İsrail işgalinin getirdiği engelleme ve yasaklarla karşı karşıya bulunduğunu kaydetti.
Kudüs Üniversitesi Rektörü Kişk de Türkiye ve Filistin'in ortak tarihe sahip olduğunu belirterek, bu konferansın da iki ülke arasında devam eden iyi ilişkinin gelişmesine vesile olmasını temenni ettiğini kaydetti.
- Tarihi belgeler İsrail'i yalanlıyor
Dicle Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Öztürk, konferansın ardından AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Osmanlı arşivlerine bakıldığında ‘İsrail'in ebedi başkenti olarak Kudüs’ün Yahudilere ait olduğu’ yönündeki iddianın bilimsel bir temele dayanmadığı, sadece siyasi bir slogan olduğu anlaşılıyor. Tarihi belgeler Kudüs'ün asıl sahiplerinin Filistinliler olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor." diye konuştu.
Osmanlı arşiv belgelerine göre, Kudüs’teki nüfusun tamamına yakınını her zaman Filistinli Arapların oluşturduğunu belirten Öztürk, Osmanlı'nın Kudüs'ü fethettiği dönem olan 16. yüzyılda şehirde bulunan Yahudi nüfusunun sadece yüzde yedi olduğunu aktardı.
Filistinli Araplar arasında ise çoğunluğun yüzde 75'ini Müslümanların oluşturduğunu ve bunu şehirdeki ikinci çoğunluk olan Hristiyan Arapların izlediğini belirten Öztürk, bu durumun 19. yüzyılın sonuna doğru dışarıdan Yahudi göçmenlerin getirilmesi ile suni bir şekilde değiştirilmeye başlandığını kaydetti.
Öztürk, özellikle Osmanlı'nın yıkılması ve şehrin İngiliz manda yönetiminin idaresi altına girmesi ile Kudüs'teki demografinin Yahudiler lehine değişmesi için yapılan çalışmaların hız kazandığını ifade ederek, şunları kaydetti:
"2. Dünya Savaşı'na kadar bu süreç hızlandırılmış ve ne yazık ki buradaki demografi dışarıdan gelen Yahudiler lehine değişmiştir. Burada Batılı devletlerin Yahudilere karşı işledikleri cinayetler ve Yahudilerin Filistin'e göç etmelerini el altından teşvik etmeleri de etkili oldu. Böylece Avrupa ülkeleri hem kendi içlerindeki Yahudi sorunundan kurtulmuş oldu, hem de bölgeyi idare etmek için İsrail gibi stratejik bir enstrumana sahip oldular. Bu dönemde özellikle Rusya, Doğu Avrupa ve Almanya’dan gelen Yahudiler buradaki demografiyi değiştirdi."
- İsrail dış yardım ve göçle ayakta duruyor
İsrail'in ayakta kalabilmek için dışarıdan gelen Yahudi göçüne ve dış yardımlara bağımlı olduğunu vurgulayan Öztürk, "Taşıma suyla değirmen dönmez. İsrail hem nüfus olarak hem ekonomik olarak dış yardımlarla ayakta kalıyor. İsrail’in de tarım ve yüksek teknoloji anlamında başardığı şeyler var tabii. Ancak bu kadar savaşa girmiş, etrafı düşman ülkelerle çevrili ülkenin ayakta kalması mümkün değil. Bu ne kadar devam ettirilebilir? ABD’nin başını çektiği mevcut küresel sistem devam ettiği sürece belki bu devam edebilir ama bu sitemde bir değişiklik meydana geldiğinde ne olacak? İşte o zaman bir çok şey değişecek" değerlendirmesinde bulundu.
Öztürk, İsrail’in ve burada yaşayan Yahudilerin bunları sorgulaması gerektiğini belirterek, daha önce İsrail'in eski Cumhurbaşkanı Şimon Peres gibi bu durumu dile getirenler olduğunu ancak mevcut İsrailli politikacılar arasında bunu görmeye niyetli kimsenin bulunmadığını kaydetti.
- "Arkeolojik bulgular, yazılı kaynaklar ve şifahi kültür bu iddiaları doğrulamıyor"
Bartın Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Güneş de tarihin vesikalara dayalı bir bilim olduğunu ve İsrail'in de Kudüs'e yönelik iddialarını tarihi belgelerle ispatlaması gerektiğini kaydetti.
Güneş, "Kudüs’ün bir Yahudi şehri olduğunu ispatlayabilmek için arkeolojik bulguların, yazılı kaynakların ve şifahi kültürün buna delalet etmesi gerekir. Oysaki buna delalet eden bir bulgu yoktur. Kudüs'teki kazılarda İsrail lehine bir şey çıkmayacağını söyleyen Yahudi hocaların başına neler geldiği ve arkeolojik bulguların bu iddiaları ispatlamak noktasındaki kifayetsizliği malumdur." diye konuştu.
Güneş, Osmanlı dönemindeki yazılı kaynakların Kudüs'te Müslümanların her zaman çoğunlukta olduğunu ve bunu sırasıyla Hristiyan ve Yahudilerin takip ettiğini gösterdiğini kaydetti.
Yahudilerin iki bin yıl önce Kudüs’te çoğunlukta oldukları yönündeki iddialarına da değinen Güneş, şöyle konuştu:
“21 yüzyıldaki iddiaları günümüzde hukuki mesnet ve senetlere dayandırmak gerekir. Bir sürü arkeolojik kazılar yapıyorlar ama bir netice alamıyorlar. İki bin yıl önceki bir kültürün bu şekilde ortadan kaybolması mümkün değil ama baktığımızda İsrail'in bu iddialarını destekleyecek bir arkeolojik bulgu yok."
- Kudüs'ün her köşesinde Müslümanların damgası var
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Feyza Betül Köse de Kudüs'ün mimari yapısına dikkati çekerek, "Buradaki mimari yapıya baktığımızda sadece tek bir kültüre hasredilmesi ve buradan yola çıkarak bu şehrin sadece Yahudilere veya Hristiyanlara ait olduğunun öne sürülmesi mümkün değil. Burada her üç semavi dinin de kutsalları var." dedi.
Bunlardan birinin yoğunluğundan söz edilecek olursa bunun Müslümanların lehine olacağanı vurgulayan Köse, "Zira şehrin her bir köşesinde Müslümanların damgası vardır." diye konuştu.
Köse, İsrail'in Kudüs'te yürüttüğü arkeolojik kazılara da dikkati çekerek, "İsrail'in iddialarını ispatlayacak bir şey olsaydı, neredeyse Mescid-i Aksa’nın yıkımına sebep olacak bir şekilde yapılan kazılarda mutlaka çıkardı." değerlendirmesinde bulundu.
Kudüs'ün çok kültürlü mozaiğinin yıkılmak üzere olduğunu görmekten büyük üzüntü duyduğunu dile getiren Köse, "Burası zorla bir Yahudi şehrine dönüştürülmeye çalışılıyor. Oysa bu şehir tarih boyunca Yahudilerin, çeşitli Hristiyan mezheplerin ve Müslümanların barış içinde yaşadığı bir şehirdi. Özellikle de Osmanlı döneminde böyleydi. Bunun Müslümanlar aleyhine ve Yahudiler lehine bozulduğunu görüyoruz. Müslümanlar öz yurdunda garipler şimdi." ifadelerini kullandı.