İsrail’in özrü ile PKK’nın çekilmesi arasında bağlantı var mı?
Uzun zamandır devam eden çözüm süreci, PKK’nın ülkemizden çekilme aşamasına gelmiş bulunmaktadır. Eylemlere katılmamış, suça karışmamış olan dağdaki PKK militanlarının çoktan evlerine dönmüş olduğu süreç, eylemlere katılmış olan terör örgütü militanlarının yurt dışına çıkışları ile devam edecektir.
PKK militanlarının tamamının ülkemizden çıkmaları sorunsuz olarak sağlandıktan sonra, süreç yasalardaki insan hakları ihlallerinin tümünün temizlenmesi, tam manasıyla inanç özgürlüğünün sağlanması ve Türkiye vatandaşlarının dili, dini, rengi, ırkı, inancı ne olursa olsun herkese eşit muamele yapılacak bir ortamın oluşturulması ile tamamlanmış olacaktır. Sağlanacak olan tam demokratik ortamda kimse ırkı ve dili nedeniyle 2.sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulamayacak ve hiç kimse inancından dolayı kınanamayacaktır. Yeni yapılacak olan Anayasa’da insani haklar güvence altına alınacaktır.
Çözüm sürecinin bu şekilde başarı ile devam ettiği bir ortamda, Mavi Marmara baskınından 3 yıl sonra İsrail’in özür dilemesi ve Türkiye’nin bütün şartlarını kabul ettiğini açıklaması, İsrail’in bu adımı ile PKK’nın çekilmeyi kabul etmesi arasında bir bağlantı var mıdır sorusuna cevap aramayı gerektirdi.
Daha önceleri gerek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gerekse hemen hemen bütün siyasilerin sık sık kullandıkları, “PKK taşeron bir örgüttür” sözünü hatırlamak lâzım.
PKK’nın, Türkiye’nin gelişmesini ve büyümesini istemeyen dış güçler tarafından desteklendiği bilinen bir gerçektir. Bu dış güçlerin içinde de bazı Avrupa ülkeleri, ABD ve ABD’nin gayri meşru çocuğu İsrail bulunmaktadır. Hele hele bölgede güçlü bir Türkiye istemeyen siyonist İsrail devletinin, PKK’ya verdiği destek herkes tarafından bilinmektedir.
Şimdi bir anda İsrail’in, Türkiye’nin bütün şartlarını kabul etmesi ve PKK’nın da aynı zaman grafiğinde ülkemizden çekilmeyi kabul ettiğini açıklaması birbirinden bağımsız olaylar değildir. Türkiye’den özür dilemek zorunda kalan İsrail, aynı zamanda taşeronu olan PKK’nın da topraklarımızdan çıkmasına rıza göstermek zorunda kalmıştır. Peki ama niçin?
Çözüm sürecinde görüşmelerde bulunan her iki taraf da ısrarla gizli bir anlaşmanın olmadığını deklare etmesine rağmen ve elde kesin bilgi, belge ve delil olmadığı halde, “hükümetin terör örgütü ile yaptığı gizli anlaşma ve verdiği taviz sonucu PKK çekilmeyi kabul etti” şeklinde hayali bir düşünce ile yeri göğü inletenler ve ülkeyi karıştırmak isteyenler, gözlerini PKK’nın patronluğunu yapan İsrail’e çevirseler ve İsrail’in niçin bir anda bütün şartları kabul ettiğini, PKK’nın çekilmesine niçin onay verdiğini ve bunlar karşılığında Türkiye’den ne istediğini, taşerona değil de asıl patrona taviz verilip verilmediğini irdeleseler ve bunu dile getirseler bu konuda daha makul, daha akıllıca, daha tutarlı bir siyasi faaliyet yapmış olurlar.
Patron dururken, taşerona taviz verildiği nerede görülmüş? Patronu değil de sürekli taşeronu gündemde tutanlar, topluma hedef şaşırtan İsrailcilerdir. O halde PKK’nın bölgedeki en büyük patronu İsrail’i gizleyerek “PKK’ya ne taviz verildi?” diye hükümete yüklenmenin hiçbir anlamı yoktur. Zira verilen bir taviz varsa, bu taşeron örgüte değil ancak patron İsrail’e verilmiş olabilir.
Hatırlayınız; İsrail Başbakanı, dilenen özrün sebebini Suriye’deki gelişmeler olarak açıklamış ve şu anda Suriye yönetiminin elinde bulunan kimyasal silahların bazı grupların eline geçmesinin kendileri açısından büyük bir tehdit olduğunu ifade ederek, "Suriye ile sınıra sahip olan Türkiye ve İsrail'in iletişim halinde olması önemlidir" ifadelerini kullanmıştı.
Bu ifadelerden anlaşılan şudur ki; İsrail, Suriye’de Beşar Esed’den sonra, kendisi ile uyumlu bir yönetimin işbaşına gelmesine çok önem ve hayati derecede ehemmiyet vermektedir. İsrail, Suriye’de kendisine karşı olan bir yönetimin işbaşına gelmesini kendisi açısından büyük bir tehdit olarak görmektedir. Yine İsrail; Türkiye’ye rağmen, Suriye’de kendisi ile uyum içinde olabilecek bir yönetimin işbaşına gelmesinin imkânsız olduğunu da bilmektedir.
Türkiye’nin bölgedeki dostluğunu kaybeden, her türlü ticari ve siyasi faaliyetleri askıya alınan İsrail, bütün bunlara ilaveten bir de Suriye konusunda köşeye sıkışmak istememiş, Türkiye’nin bütün şartlarına ve de PKK’nın ülkemizden çekilip gitmesine onay vermek zorunda kalmıştır. Tabii ki, İsrail’in başka plan ve hesapları da vardır mutlaka…
Şu ana kadar hükümetin, PKK’ya herhangi bir taviz verdiği veya gizli bir anlaşma yaptığı ile ilgili hiçbir delil ve belge gösteremeyenler, bu konuda ancak hamaset nutukları atanlar, bundan sonra söylemlerini bakalım İsrail konusuna çevirecekler mi? Türkiye ile İsrail arasında gerek Suriye konusunda gerekse diğer siyasi ve ticari konulardaki gelişmeler nasıl yol alacak, ne şekilde ilerleyecek?
Bütün bunları izleyip göreceğiz. Daha önceki dönemler olsa idi bu konularla ilgili çok büyük endişeler taşıyabilirdik. Ancak şu anda ülkemizi yöneten kadrolarda, İsrail’in bütün oyununu, hesabını ve planını bozacak ferasetin, şuurun, kabiliyet ve kapasitenin var olduğu gerçeği bizi rahatlatmaktadır.
İçinde bulunduğumuz dönem ülke olarak sırat köprüsünden geçiş dönemidir. Her konuda çok dikkatli olmaya ve ince eleyip sık dokumaya mecburuz. Mutlu yarınlar efendim.