İstanbul’dan

yazar-35

İbrahim Demirci / Dilim dilimİstanbul’dayım. Büyük oğlumuz Alişan’ın geçen pazar Konya’da düğününü yapmıştık. Bu Pazar da burada nikâh töreni yapılacak. Düğünün nikâhtan önce yapılmasındaki terslik, iki ailenin ve çevrelerinin çeşitli durumlarının, farklı isteklerinin bulunuşu, öngörülen değişik tarihlerin bir türlü arzulanan uygunluğu sağlayamaması gibi sebeplerden doğdu. Bu düğün vesilesiyle, beşerî münasebetleri, âdâb-ı muaşeret yahut “görgü” kurallarını bir türlü beklendiği ya da gerektiği gibi yürütememekteki –neredeyse tabiat hâline getirdiğim- beceriksizliğim yüzünden birtakım arkadaşları, dostları, tanıdıkları, uzak yakın çeşitli insanları unuttuğum, belki kırdığım, kısacası “ayıp ettiğim” oldu. Onlardan burada açıkça özür dilememin bir yararı olur mu bilmem ama yine de özür dilerim; kusuruma bakmamalarını istirham ederim. Yine bu düğün vesilesiyle yardımını, desteğini, ilgisini gördüğüm herkese açık bir teşekkür borcum var: Hepsine dostlukları ve gösterdikleri yakınlık için teşekkür ediyorum. Adlarını anmaktan –birilerini unutabilirim korkusuyla- çekindiğimi itiraf edeyim. Çünkü, dedim ya, bu konuda sâbıkam var! Bu yazıyı yazmakta olduğum makine, Okmeydanı civarında Fatih Sultan Caddesi’nde Pazar sabahı açık bulduğum bir internetcafe’nin 10 numaralı makinesi. Bu makinenin başına nasıl ulaştığımı anlatmaya çalışlayım. Saat ona doğru indiğim dar caddede gün pazar olduğu için dükkânların çoğu kapalıydı. Toptan fiyatına perakende satış yaptığını söyleyen bir marketler zincirinin bilmem ne şubesinde kadın, çocuk bir yığın müşteri vardı: Daha ucuz olanın çekiciliği. Geçenlerde ölüm yıldönümü dolayısıyla anılan bir liderin fotoğrafının yer aldığı büyükçe afişin sağ alt köşesi bir reklam kâğıdı ile kapatılmıştı. O afişi asanları öfkelendirebilecek bir davranış bu.“Simit Center” adlı bir dükkânda, pencere kenarına oturmuş bir müşteri börek yiyor, çay içiyordu. İşte adı “Hicret” olan bir dükkân daha! Dün gördüğüm “Hicret” oto yıkama işi mi yapıyordu?Dün? Akşam saatlerinde kim bilir kaç yıl sonra yeniden görüştüğüm sevgili Hasan Aycın ile Marmara’da çok hoş birkaç saat geçirdik. Sırtım televizyona dönüktü. Beşiktaş-Konyaspor maçını izleyenler de vardı, izlemeyenler de. Akşam namazını sevgili Adem Turan kıldırdı: Asr ve İhlâs sûrelerini okudu. Sultanahmet çevresinde “Alman Çeşmesi”nin “aykırılık”ını gördük. Ahenk anlayışımızın bozulma sürecinde bir dönemeç sayılır mı bu çeşme? Dün? Cadde üstünde bıraktığımız arabanın park bedeli olarak 5 YTL (Beş milyon Türk lirası), Ortaköy’de helâya gitme bedeli olarak kişi başına 1 YTL (Bir milyon Türk lirası) ödedik. Neden? Burası İstanbul da ondan! Burası İstanbul. Fatih Sultan Caddesi’nde “Liberty İnternet Cafe”de “Allah’ın emri, Peygamber’in kavli” ile başlayan bir mübârek işin nihayetlenmesine birkaç saat kalmışken yazıyorum bu satırları. Nikâh törenine otuz yıldır görmediğim bir arkadaşımın da geleceğini işittim. Onu yıllar sonra yeniden görecek olmam beni heyecanlandırıyor. (Geçen pazartesi, düğün telâşı yüzünden yazı yollayamamıştım Memleket’e. Ama bu Pazar yollayabiliyorum işte; Fatih Sultan Caddesi’nde Liberty İnternet Cafe’nin 10 numaralı makinesi sayesinde.)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.