İşte Anadolu’nun Mayası...

yazar-45

İşte Anadolu’nun Mayası...

İşte Türk’ün Ruhu...

 

Bilmiyorum kaç aydır, kaç haftadır Hollanda’daki huzursuzluğumuz ya da tedirginliğimiz sürüp gelmekte. Ortaya atılanlar, hakkımızda söylelenler, iddia edilenler ve bunların sonucunda gencecik siyasetcilerimizin acımasızca harcanması...

Yüzyıllarca birlikte yaşamanın formülünü bulmuş, ve o yaşamı bir sanat haline çevirmiş topraklardan gelenlere yamanmaya çalışılan hasletler ve özellikler...

O topraklar ki, aradan yediyüz otuz yıl geçmesine rağmen hala çağımızın sorunlarına çare olabilecek bir felsefeyi geliştirmiş Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli ve dahası Hoca Ahmet Yesevi’den sulanmış...

O insanlar ki, yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmiş... O yöneticiler ki, nerede bilimle uğraşan var, onları topraklarına davet etmişler ve onlara her türlü imkan sağlamışlar...

O irade ki, dünyanın neresinde zulme ve ayırımcılığa uğramış, yerinden ve yurdundan olmuşlara kuçak açmış, bağrına basmış...

Kimden mi bahsediyorum? Elbette Biz’den. Yani Anadolu’nun mayasın’dan... Türk’ün ruhun’dan...

Bana bu özelliklerin sakın tarih olduğunu söylemeye kalkmayın. Bu insani ve erdemi özellikler Anadolu’da yaşayan ve oradan yeryüzüne dağılan herkezde az çok mevcuttur... İsterseniz bu varlığın, bu mevcudiyetin somut örneğini hep birlikte yaşayalım...

Tarih 4 Kasım 2006. Yer Rotterdam De Doelen salonu.  Muhteşem bir gece. Organizasyonu Mistik Vakfı gerçekleştirdi.  Sahnede Amerika’da yaşayan Adana’lı Ömer Faruk Tekbilek ve ekibi.

Nefesler kesiliyor adeta. On parmağında on hüner var Ömer Faruk beyin.

Ömer Faruk Tekbilek kim mi?

‘Medeniyetin başlangıcından bu yana, geçen yüzyıllar boyunca, sayısız uygarlığa ve kültüre ev sahipliği yapmış olan Anadolu, bu çeşitliliğin bir sonucu olarak gerek kültürel, gerekse folklorik ve müzikal açıdan eşsiz bir servete sahip olmuştur. Bu eşsiz servetine rağmen Türkiye ve Anadolu topraklarından, uluslararası profile sahip sanatçı oldukça nadir çıkmıştır. İşte bu sanatçılardan en önemlilerinden birisidir Ömer Faruk TEKBİLEK’.

Ve Ömer Faruk Tekbilek; bağlama, ney, darbuka, zurna, bendir, def gibi enstrümanları virtüöz derecesinde kullanabilen, bütün toplumların kardeşliğini, bütün kültürlerin iç içe olduğunu ve sadeliğin en yüce hayat felsefesi olduğunu insanlara duyurmayı kendisine misyon edinen usta sanatçı, bu hayat felsefesini müziğine de taşımayı çok iyi bilmiş ve geniş kitlelere ulaşmıştır.

İşte böyle meziyetleri olan bir sanatçının konserindeyiz. Sahnede birbirinden farklı insanlar yer almakta. Konser boyunca herbirinin yapmış oldukları işe ne derece inandıklarını hatta aşık olduklarını gözlemliyorsunuz. Mimikleri, sözleri, coşkuları hatta kendilerinden geçmeleri yapmış oldukları işe ne kadar önem verdiklerini anlatıyor adeta. Ve en önemlisi, seyirciyi trans halinde etkilemeleri. Bu iş inanmadan olmaz. Hele hele grupta ilk bakışta bir Amerikalı olduğunu anladığının birisinin müzik eşliğinde kendisinden geçercesine ‘Huuuu’ demesi inanılır cinsten değil.

Keşte diyorsunuz. Bu konser Hollanda ikinci meclisinde olsaydı. Başta Wilders, Verdonk ve bize yan bakan, haksız suçlamalarda bulunan, kem gözlere sahip olanlar, bizi hep korkunç yazanlar ve bunlara çanak tutanlar bu konseri, ama muhteşem konseri seyretselerdi.

Adım gibi biliyorum ve iddia ediyorum ki, kalpleri yumuşayacaktı. Bize bakışları değişecekti.

Ve esas bomba şimdi geliyor.

Konserin nasıl bittiğini düşünmeden, Ömer Faruk Tekbilek konser sonunda ekibini seyircilere/dinleyicilere tanıtıyor. Bilin bakalım neler oluyor. Konser boyunca “Huuuu” diyen, adeta kendinden geçen ve bizim kendisini bir Amerikalı olarak tahmin ettiğimiz şahıs “Yunan” çıkmasın. Evet yanlış duymadınız.

Ve dahası... Ekibini tanıştıdıkça halden hale giriyorsunuz. Ömer Faruk Tekbilek’in sağında yer alan bir Ermeni sanatçı, sol tarafında yer alan bir İtalyan. Manager’i bir İsrail’li.

Müthiş bir ahenk içinde müzik yapıyorlar. İnsanı halden hale sokuyorlar. Günümüz insanının kaybettiği hasletleri yaşıyorsunuz konser boyunca. Konser boyunca insanı her ne olursa olsun, Yaratan’dan ötürü seviyorsunuz. Ve haykırarak diyorsunuz ki. İşte biz buyuz. İşte Anadolu’nun ruhu budur. İşte Türk’ün mayası budur... Kimse bunun adını şövenizm koymaya yeltenmesin. Eşyanın tabiatına aykırıdır.

Ve bizim işimiz sevgiyle diyorsunuz. Bu sevginin, bu ruhun, bu mayanın dünyanın dört bir yanında tanıtılması, anlatılması ve yaşatılması gerekiyor. Bir tek Ömer Faruk Tekbilek bu işi başarıyorsa. O zaman neyi bekliyoruz canlar...

Böyle bir zenginlik dünyada kime nasip olur ki?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.