Türkiye tarihi bir süreçten geçiyor. Bu süreçte bu ülkenin münevverlerine düşen de milletinin değerlerine, milletinin tarihine ve egemenliğine her zamankinden daha çok sahip çıkmaktır.
Evet, yüz yıllık hesapların yeniden görüldüğü bir dönemece girdik yine…
Ülkeleri yüz yıl önce emperyal makasla kesip biçenler yeniden devrededir. Aynı hikayelerle karşımıza çıkmaktadırlar. Yüz yıl önce Medeniyet adına bunu yapıyorlardı, şimdi de Demokrasi adına bunu yaptıklarını söylüyorlar.
Bugün etrafımızda yaşanan hiçbir gelişmeyi bu nedenle masum bir proje olarak göremeyiz. Churchill’in tosuncukları Lawrence’ler , çöl kraliçeleri Gertrude Bell’leri devrededir.
Tıpkı yüzyıl önceki gibi nasıl geldilerse öyle gideceklerdir bundan kimsenin şüphesi olmasın. Ancak bu yaşadıklarımız sadece ğmperyal güçlerin fütursuzca, kabaran iştahlarının bir sonucu değildir.
Kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın. İslam coğrafyası yeni bir bakış açısıyla dünyayı ve kendisini değerlendirmek durumundadır. Kendi içindeki sorunların çözümünü kendi içinde aramaları gerekmektedir.
Batı’yı suçlayarak, bütün suçu batıya atarak bu zorlu dönemlerden yarasız beresiz çıkamayız. Dönüp kendimize bakmalıyız.
Adaletin tesis edildiği, bireyin özgürlüğünün teminat altına alındığı yönetimleri birileri istediği için değil kendi milletimiz hak ettiği için sağlamalıyız.
Ortadoğu ülkeleri halklarına ekonomik refah sağlamada jeopalitikleri gereği, yer altı ve yer üstü zengin kaynaklarından dolayı bizden daha avantajlılar. Ancak buna rağmen ekonomik zenginliğin tek başına çözüm olmadığını Arap Baharı sonrası yaşanan acı tablolarda gördük.
İslam dünyası bu acı tabloları hak etmiyor.
Bir zamanlar medeniyetin öncülüğünü yapmış, yönetim anlayışının merkezine adaleti yerleştirmiş İslam dünyasının en büyük sorunun adaletsizlik olması düşündürücü ve üzücüdür.
Bunun da bir Batı oyunu olduğunu söylemeye kimsenin hakkı yoktur. Bizler kendi coğrafyamızı adil kıldığımız sürece, Batı, üst akıl ya da başka başka simgesel güçler hiçbir şekilde fitne tohumunu ekemeyecektir.
Amasız fakatsız adalet, Ortadoğu milletlerinin Batı emperyalizminden kurtulması için ana reçetedir. Demokrasiyi getireceğim diyerek, savaşı bu mübarek topraklarda hakim kılanların bertaraf edilmesinin yolu 7’den 70’e Bağdat’tan Şam’a kadar adil bir sistemin tesis edilmesinden geçmektedir.
Biz Müslümanlar kendi evimizin önünü süpürdüğümüz sürece kimse “Evinin önünü süpür” nobranlığıyla karşımıza dikilemeyecektir. Her yüzyılda ürettikleri bahanelerin arkasına saklanma hayasızlığını gösteremeyeceklerdir.
İşte o zaman bir daha arkalarına bile bakmadan “geldikleri gibi gidecekler”dir.