İstikrara oy verilmeli, felaket çığırtkanları siyasetten silinmeli
Ülkemiz cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle muhalefet partilerinin yarattığı gayet sıkıntılı bir sürecin sonunda erken seçim ortamına girdi. Hepimiz sandığın görünmesi ile rahat bir nefes aldık. En azından seçim sonuna kadar bilinmeyenler (!), kafalardaki kuşku ve tereddütler (!) çulların altına süpürüldü. Herkes umutla ülkede olumlu bir hava yaratacak bu erken seçim sonucu bekliyor. Cadde ve sokaklar, arabalar süsleniyor. Gazete sayfaları, televizyon ekranları, radyo mikrofonları şenleniyor. Dün el sıkışamayanlar (!), bu gün birleşiyor, seçim ittifakları yapılıyor. Her yerde seçimden bahsediliyor. Bizler de en tabii, demokratik hakkımız olan seçme özgürlüğümüzü, değerlendirip ülke adına, demokrasi adına katkıda bulunmaya, ilk defa oy verme zevkine erişecek olan gençler ise hatıralarına falan tarihte falan partiye oy attım demenin zevkini tatmaya hazırlanıyor. Oysa, bu gençlerimiz demokrasinin gerçek sınavına çıkacaklar. Cumhuriyet tarihinin en manalı ve en önemli seçimi bu olacak, ama bunun kimse şimdiden farkında mı bilmem…
Şu an görünen o ki, mevcut muhalefet partileri iktidar partisinin politika anlayışını, bugün insanları kutuplara ayırmaya sevk edecek görünüyor. Birileri, “Devlet elden gidiyor” anlayışı ile meydan mitingleri düzenliyor… Özde olanları da, sözde olanları da aynı mitinglerde buluşuyor. Büyük Atatürk’ün düşmanları da, hayranları da, şanlı bayrağın düşmanları da, sevdalıları da meydanlarda yer alıyor. Aslında ne cumhuriyet elden gidiyor ne de vatan… Bu vatan ve bayrak için cephede savaşan neslin torunları hala bu ülkede yaşamıyor mu? Onların ne başka vatanı, ne de başka toprakları var mı?. Gidecek hiçbir yerleri, kaçacak hiçbir ülkeleri yok! Varsa, yoksa bu coğrafya, bu topraklar, yani Türkiye Cumhuriyeti var… Bu nedenlerle korumak ve kollamak onların asli görevleridir. açlığa sefalete yokluğa ve yoksulluğa katlanma pahasına… Bu atmosferde girilecek seçim de alınan sonuçlarla kurulacak yeni hükümetin yapacağı tüm icraatlar ülkenin bekası üzerine olacaktır. Ancak, bugünler de bayağı moda olan Büyük Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in istismarına da seyirci de kalamayız, kalmamalıyız. İktidar da iken yaptıkları icraatlarla halka inmeye korkanlara da sessiz durmamalıyız. 11’inci cumhurbaşkanını seçim sürecinde yaşananları, Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yaptıktan sonra, “İsteğimiz çıkmazsa gerilim doğar” diye tehdit savuranları da, yıllardır el sıkışamayıp bu gün birleşenleri, sandıkta boğulup yok olma endişesi ile ittifak yapanları da unutmamalıyız.
Çok partili demokrasi hayatımızda yeteri kadar sömürü müessesi oluşturulduğunu gayet iyi bilmekteyiz. Din, köken, mezhep ve değer tüccarlığı yapılarak siyasi rant elde etmek gayretine girildiğine hep birlikte şahit olmuşuzdur. Ancak bu yanlış yaklaşımın yarattığı tahribatı demokrasi içinde önleyemediğimiz gerçeği ile de sık sık karşılaşmışızdır. Yeni bir istismar alanı oluşturulmasına izin vermemek bizlere ortak bir milli görev olarak düşmektedir. Bu konuda herkesi önemli sorumluluklar beklemektedir. Bu sadece bizim değil, Türk milletinin beklentisidir. Unutulmamalıdır ki; demokrasi bir fazilet rejimidir. Fırsatçılığa yeltenmek, hem demokrasinin hem de siyasetçinin faziletine gölge düşürür.
Aman, aman ha...
Seçim ve siyaset kendi döngüsü içinde olması gerekeni yaşamaya devam edecektir. Ancak unutulmamalıdır, 23 Temmuz sabahı bizleri yine yaşanacak günler, patlayabilecek enflasyon canavarının oluşturacağı çileler ve daha nice çirkin ama, gerçek senaryolar beklemektedir. Çünkü seçim dönemlerinde devlette hiçbir ciddi karar alınamaz, alınsa bile bürokrasi yeni iktidar belirlenene kadar bu kararları askıya alır. Bu dönemde, ekonomiyi yönlendiren siyasi mekanizmalar ilgilenir gibi görünseler de içlerinde, sandıktan çıkıp, çıkamama stresini yaşarlar. Şimdiden kamuda çalışanlara bol bol geyik muhabbeti çıkmıştır. Kim kime oy verecektir? Kim ne olacaktır? Oysa, seçim sonrası kim iktidar olursa olsun, elindeki sihirli değnekle iş dünyasının yüksek faiz, sürekli değişen riskler, istikrarsız piyasalar, kayıt dışı ekonomi, tepemize binen onlarca vergi-fon vb. yüklerin hiçbiri çözülmüş olmayacaktır. Ama asıl tehlike, seçim sonrası oluşabilecek hükümet kurulması, cumhurbaşkanı seçimi, AB projesinin durumu gibi sıkıntıların yaratacağı depremlerdir. İşte bu nedenlerle 22 Temmuz’da seçim sandıklarında istikrara oy vermeliyiz, felaket davetçilerini siyaset sahnesinden tamamen silmeliyiz.