Düşünce, yönetim ve siyaset dünyamız üzerinde etkin olan Fransa ve Fransız ekolü, bu ekolün oluştuğu ve sonrasında yayıldığı dönemi göz önünde bulundurursak yalnız bizi değil bütün dünyayı etki altına almıştır.
Dünyadaki hızlı değişme ile birlikte yaşanan dönüşüm, hakim paradigmadaki değişiklikler düşünce, kültür ve siyaset dünyasındaki yerleşik kabulleri birer birer değiştirmeye ve dönüştürmeye, değişim ve dönüşüme direnenleri ise tasfiye ederek yoluna devam ediyor. Zihinsel formasyonunu soğuk savaş şartları ve bir zamanlar iki kutuplu olduğu varsayılan dünya algısı oluşturup oluştuğu şekilde bırakanlar yaşananları anlamak ve anlamlandırmakta zorlanıyorlar.
Değişimin itici, lokomotif gücü nedir ve nereye gidiyor? Taşıyıcı gücün nitelikleri ve yapmaya çalıştıkları neler? Oluşmakta olan yeni dönem içerisinde pozisyon alışlar nasıl gerçekleştirilmeli? Eski dünya bakiyesi alışkanlık, problem ve imkanlar, yeni süreç içerisinde nasıl değişecek, çözülecek? Olası problem durumları, avantajlar, muhtemel dengeler ülke ve millet olarak bizden ne alacak ne verecek?
Sorular daha da çoğaltılabilir, detaylandırılabilir. Bu noktada zeki analistlere, basireti olan, dünyayı ve Türkiyeyi okuyabilen, anlamlandırabilen ve çözüm üretebilecek, elini taşın altına koyup sorumluluk alan ve inisiyatif kullanabilecek derin zekalara ihtiyaç var.
Oysa elimizin altında, karar alma mercilerinin bir kısmında bu sorumluluk ve vizyonu yüklenmek bir yana böyle bir algıdan uzak olan çok hoş ama boş şahsiyetler arzı endam etmekte, eylemekte, bir yer tutmaktadır.
Bunlar neyi kaybetmekte olduğumuzu söyleyip eskiden böyle değildi deyici, bu da nereden çıktıcı, her şeyi kullanan ama argüman ve söylemlere gelince bidat bunlar kardeşim deyici bir güruh. Bu yorum, ah ve vahlar yarınımıza ışık tutmuyor.
Geleceğin her ne getirecekse dünden daha iyi olacağını savunan, düşünen, inanan optimistler ise geçmişten geleceğe yeni kalıplarla da olsa bir millet bağının sürmesi gerektiğini algılayamayan, köksüz, bağsız, nerde olsa yaşarımcılarla bir devlet, vatan bilincinin varlığı, sürekliliği konusunda yola çıkılamaz, söyledikleri dikkate alınamaz.
Var olan ve kendi kontrolü dışında olup bitenlere karşı müdahalede bulunmayan, bulunamayan, bulunmaya da niyeti olmayan, çözümsüzlüğü bir çözüm, statükonun hiç değişmeden durmasını bir politika, var olan sorunların özünden çözümünü değil dışarıdan zevahiri kurtarmaya yönelik biçimsel makyaj ile durumu kurtarma stratejilerini düşünce sanan, makyaj hataları her yerinden belli olan ve artık makyajı her bir yerinden akan zihniyet de yarının dünyasında yaşam alanı bulamayacak bir zihniyettir. İhtiyacını duyduğumuz ecza burada da yoktur.
Vahim olanın vuku bulmakta olduğu, önünde durulamayan değişimlerin ülke olarak önümüzde açtığı imkânları ve getirdiği potansiyel tehlikeleri görerek buna göre bir tavır alış gerçekleştiren, hamle yapan ve değişmekte olan sürece katılarak bir özne olarak kendi istediği şartlarda bir dönüşüm sağlayacak etkide bulunan bir akla, düşünüşe ve siyaset, kültür erbabına, aydın ve entelektüellere ihtiyaç daha da artıyor.
Eski dünyanın siyasal aklı, sayıları az olsa da yukarıda saydığımız nitelikteki düşünen akılları, akademisyen, kültür ve sanat adamlarından faydalanmayı istememiş, ya entelektüelleri uzak tutmuş ya da dekoratif, vitrine yönelik ve etkisizleştirilmiş bir rol oynamalarını istemiş, öyle bir rol biçmiş ve oynatmıştır.
Siyasal akıl ve devlet görevinden uzak duran ya da uzak durdurulan entelektüellerimiz ise Fransa örneğinde olduğu gibi radikalleşmiş ya çok daha uç noktalara kaymış ya da sanatın en ipe sapa gelmez bölümlerinde, bölgelerinde, değerini bulamamışlık duygusunun eşlik ettiği bir hal ile potansiyellerini bir hiç uğruna heba edip giderken yönetim merciindekiler de bu düşünen akıldan yoksun politika üretmek zorunda kalmış, bunun sonucu da gittikçe çapsızlaşan, daralan, ufku karartılan dönemler yaşamak, buna mahkum olarak varlığımızı sürdürmek zorunda bırakılmışızdır.
Yeni Siyasal Akıl ile akademideki ya da akademi dışındaki kültür, toplum, sanat, düşünce adamlarının, entelektüellerin itibarsızlaştırılmalarına son verilip, düşüncelerine değer verildiği bir dönem hepimizin hayrına olacaktır. Bu akıllar yöneten akla davet edilip katıldığı, görev ve sorumluluk verildiği zaman beden-akıl ya da güç-akıl birlikteliğinden ortaya vizyoner, kendi sorunlarını kendisi çözebilen ve bölgesine yön verebilen bir ülke olacağız.
Yapmamız gereken kendimizi nasıl daha kaliteli, nitelikli eski dille vasıflı, donanımlı kılacağımız bilgisi ve bunun uygulamasıdır. O zaman durum analizi yapmaktan öteye gidemeyen akıllardan bir adım öne geçerek neyin nasıl yapılması gerektiğini bilen eleman ihtiyacını kapatmış olacağız. Çünkü son tahlilde herkes ne yapılmasını gerektiğini biliyor ancak nasıl yapılacağını bilen yok. TV’lerdeki yorumcuları bir de bu gözle dinleyin isterseniz.
Yine de umutlu olmak için çok gerekçemiz var bence. Sizce?