İşte Ahmet Hakan'ın o yazısı:
AH İLKER PAŞA AH
SAYIN İlker Paşa...
İyi ki “Koskoca Genelkurmay Başkanı elinde sağlam kanıt olmadan bir belgeye kâğıt parçası der mi” falan diye düşünerek...
Yani size güvenerek...
Albay Dursun Çiçek imzalı o meşhur belgeye “kâğıt parçası” dememişim.
Eğer deseydim...
Şimdi “yandaş medya”da...
Birtakım münasebetsizlerin “Şiştin mi bal kabağı” ya da “Hadi şimdi öt bakalım” türünden çemkirmelerine muhatap olacaktım.
BU DEVİRDE GENELKURMAY BAŞKANI'NA DA GÜVENMEYECEKSİN
Demek ki neymiş?
Bu devirde Genelkurmay Başkanı’na dahi güvenmeyecekmişsin...
Dersimi aldım da ediyorum ezber.
* * *
Peki Sayın İlker Paşa, benim gibi, Başbakan’ın nezdinde ancak “tezgahtar” konumunda olabilen bir “köşe yazarı parçası” bile, sağdan soldan gelecek olası çemkirmelere karşı kendini koruma altına alma gayretine girerken...
Yani yoğurdu üfleyerek yerken...
YAKIŞTI MI BAŞBUĞ'A
Yani “Bu işin içinden bir Çapanoğlu çıkabilir” diye ihtiyat kumkuması kesilirken...
Sizin gibi “koskoca” bir Genelkurmay Başkanı’na, altını üstünü fazla kurcalamadan, memleketin bütün kameralarının karşısında “Bu bir kâğıt parçasıdır... Bu bir kâğıt parçasıdır...” diye vurgu üstüne vurgu yapmak yakıştı mı?
Demek ki neymiş?
Bir Genelkurmay Başkanı, emri altındakiler tarafından fena halde yanıltılabilirmiş.
Demek ki neymiş?
Bir Genelkurmay Başkanı, kendisine inanıp güvenenleri kör kuyularda merdivensiz bırakarak, “yandaş medya”nın mavralarının hedefi haline getirebilirmiş.
* * *
İYİ Kİ İNANMAMIŞIM SİZE İLKER PAŞA
İyi ki inanmamışım size İlker Paşa...
İyi ki “Osmanlı’da oyun bitmez” kuralını aklımdan çıkarmamışım...
İyi ki... İyi ki... İyi ki...