İnternet araştırmalarım sonucunda Korean Pop kelimesinin kısaltması olan K-Pop gruplarının, ürettikleri müzik tarzlarıyla ülkelerinin sınırlarını aşarak birçok ülkede belirli yaş grupları arasındaki gençlerde büyük rağbet gördüğünü öğrenmiş oldum.
Niçin böyle bir şeyi araştırma gereği hissettiğimi soracak olursanız Konya gibi muhafazakâr olduğunu düşündüğümüz ailelerin çocuklarında bile önlenemeyen bir Koreli şarkıcılara, gruplara meyletme tutkusu.
Bu gruplar oldukça renkli kliplerin yanı sıra, farklı giyimleri, dansları, imaj ve yaşam tarzları ile oldukça büyük hayran kitlesi tarafından takip ediliyor, rol model olarak benimseniyor.
Özellikle ülkemizdeki gençler arasında da büyük ilgi gören K-Pop gruplarının, 11-18 yaş arası kitlede yarattığı kültürel dezenformasyona dikkati çeken, örnek alınan bu grup üyelerinin imaj ve davranışlarının "cinsiyetsizliğe" yönlendirdiğine işaret eden uzmanlar, ailelerin ve yetkililerin önlem almaları uyarısında bulunmakta.
Gelelim derlediğim bilgileri sizinle paylaşmaya…
K-pop gruplarının Türkiye'deki gençler üzerindeki olumsuz etkilerini sosyal medya ve katıldığı mecralarda dile getiren İnsan hakları ve Adalet Hareketi (İHAK) Başkanı Avukat Cihat Gökdemir ise dünyada farklı zamanlarda farklı coğrafyalardan yayılan popüler kültürleri, dünyadaki siyasi hareketlerden bağımsız düşünmemek gerektiğini anlattı.
Gökdemir, bunların bazen siyasi bir amaç için ortaya çıkartıldığını, bazen de ortaya çıkmış bir hareketi siyasi amaçla kullanmak için kanalize edilebildiğini dile getirdi.
Gökdemir, ekonomik, sosyal, siyasal ve sosyal medya üzerinden yaratılan kaosun yanında bir de "cinsel kaosun" oluşturulduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
"Yani cinsiyetlerin ortadan kaldırıldığı bir kaos bu. Bu K-pop olarak adlandırılan gruplar da tamamen cinsiyetsizleştirilmiş erkeklerden ve kızlardan oluşan gruplar halinde hareket ediyorlar. Giyimleriyle birbirlerine sahnede sergiledikleri tavırlarla dikkati çekiyor. Özellikle hedeflenen kitle 12-18 yaş arası muhafazakâr camia. Çünkü muhafazakâr camiaya şu söyleniyor; 'Batı kültürü kötü bir kültürdür ama Doğu'da ahlak var, değerler var.' O yüzden Doğu kültürü bize yakın bir kültürdür denilip bunun bize daha kolay kabul ettirilmesi sağlanıyor. Bu noktada Batı'dan gelen her şeye karşı kendini odaklamış ailelerin, Doğu'dan gelen bu tür kültürel akıma karşı hiçbir öz savunmaları yok. O savunmaları olmadığı için de çocuklarını nasıl koruyacaklarını bilemiyorlar."
Kore kültürünün Türkiye'de yaygınlaşmasındaki diğer sebeplerden birinin, Kore lokantaları olduğunu anlatan Gökdemir, "O tür mekanlara 12-18 yaş arasındaki muhafazakar öğrencilerin yoğun bir şekilde gittiğini görüyoruz. Hatta yakın illerden de servis kaldırarak buralara geldiklerini görüyoruz." dedi.
Kore'nin kültür ihracı ve müzik sektöründeki ekonomik etkinliğini arttırmak üzere devlet politikası olarak bu tür grupları desteklediğini belirten Dijital iletişim uzmanı Said Ercan, "Nötr cinsiyet adını verdikleri bir akımla ergenlik döneminde bütün cinsiyetlere aynı mesafede durmayı ve cinsiyeti ergenlikten sonra kendi iradesiyle seçmeyi hedefleyen bu düşünce, cinsiyetsizlik noktasında bir farkındalık oluşturarak, baskın cinsiyet yöneliminin önüne geçmeyi amaçlıyor." diye konuştu.
Çocukların, farkında olmadan bu akımlardan etkilendiğini vurgulayan Ercan, "Love Myself' hareketi ile narsist bir karakter oluşturuyorlar, 'siz değerlisiniz, kendinizi sevin, insanların size bir şeyler dikte etmesine müsaade etmeyin' gibi mottolarla çocuklar, kendi hayatlarına başka bir müdahaleye karşı çıkıyorlar. Hukuki olarak belki Türkiye'de erişim engeli verilebilir ve veliler uyarılabilir, birçok veli bunun farkında değil." değerlendirmesinde bulundu.
K-Pop gruplarının zamanla takip edenlerce "hayatının anlamı" olmaya başladığını aktaran Ercan, "Gruba 'çocuklarım' diyen ergen fanlar var. Grubun resimlerini ve isimlerini kullanıyorlar, kendi hesapları yok. Tam bir bütünleşme yaşıyorlar. Grup hakkında en ufak eleştiride linç hareketi başlatıyorlar." dedi.
Ercan, K-Pop akımının cinsiyeti ve dini bitirme projesi olduğunu savunarak, "Bu, yeni yaratılacak Z kuşağını hazırlama ve nötrleştirme, bir anlamda robotlaştırmak projesi. Güney Kore üzerinden dünyada kültürel bir emperyalizm empoze ediliyor, bu gruplar dünyada meşhur edilerek rol model oluşturuluyor." diye konuştu.
İnönü Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Vehbi Bayhan da ortaokul ve lise dönemlerinde referans olarak akranlarını alan çocukların, ergenlik yıllarındaki hayatlarını buna göre organize ettiğini söyledi.
Bayhan, okullarda rehberlik sisteminde rehberlik uzmanlarının tek başlarına yetersiz kaldığını anlatarak, rehberlik uzmanlarının yanında sosyolog, psikolog, sosyal hizmet uzmanlarından oluşan bir ekibin bütüncül olarak öğrenci ve ailelerini yönlendirmesi gerektiğini söyledi.
Doç Dr. Vehbi Bayhan, aksi taktirde televizyondaki şiddet içerikli dizi filmlerini seyreden ve oradaki karakterleri örnek alan veya K-Pop örneğindeki gibi bir klan olarak pop grubunun bütün davranış ve felsefesini örnek alan ergenlerin yetişeceğini belirtti.
İş işten geçmeden, aileleri ve çocukları bilinçlendirmek için rehberlik sisteminin yenilenmesinde fayda olduğunu aktaran Bayhan, "Aileler, çocuklarını denetleyemiyorlar. 'Dijital göçmen' olarak ebeveynler 'dijital yerli' çocuklarına kavuşamıyorlar. Çağın ruhu bu maalesef. Ancak hiçbir şeyin sonu değil. Farkındalık seferberliğine ihtiyacımız var." ifadelerini kullandı.
AA muhabirine açıklama yapan Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Prof. Dr. Gökşin Karaman, bu grupların kurulu düzene yumuşak başkaldırı gibi görünen, antitez şeklinde çıkan ve müzik yoluyla ifade bulan bir alt kültür olarak tanımlanabildiğini anlattı.
Ergenliğin hemen her alanda kimlik gelişiminin geliştiği bir dönem, cinselliğin de bu alanlardan biri olduğuna işaret eden Karaman, "Buradaki cinsel kimlik gelişimi henüz tamamlanmamış gençler için fazladan kafa karıştırıcı bir faktör olduğu söylenebilir. Bunun yanında öne çıkartılan cinsiyetsizlik sloganı, mottosu, cinsel olarak özel bir kimliği yansıtmaktan çok cinsel kimlik konusunda iyice bocalayan gençler için bu durumun geçiştirilmesi, yok sayılması veya normal sayılması gibi bir pansuman işlevi görüyor olabilir. Bunların rol model olarak alınması cinsel kimlik problemlerini erteletmektedir." ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Karaman, aileler özelinde bu değerler sistemi günlük hayata ne kadar yansıtılırsa gençlerde de o kadar benimsenip içselleştirileceğini belirterek, "Yalnızca dinledikleri ve beğendiklerini eleştirip yapıcı bir öneri getirmediğimizde onları anlamadığımızı onların gereksinimlerine sağır olduğumuzu tekrar vurgulamış oluyoruz." dedi.
Bu gruplara yönelik "cinsiyetsizlik" eleştirilerinin yanı sıra "dinsizlik" eleştirilerin de yapıldığı hatırlatılan Karaman, "Burada bütünüyle değerler sistemi sorgulanmakta. Bunun içerisine din de giriyor, ahlak da. Aslında bizim değerler sistemimizin gençlere ulaşmakta yetersiz kaldığı boşlukta, bu akımların fırsat bulduğu söylenebilir." değerlendirmesinde bulundu.
Bu konuda,Uluslararası Sosyal Medya Derneği’nin (USMED) başkanlığını da yürüten Said Ercan’ın bu konuda, Twitter üzerinden paylaştığı yazılar bulunmakta ve muhafazakâr gençliği yaygın bir biçimde etkisi altına aldığını söylediği ve “büyük tehlike” olarak nitelediği Kore popu (K-Pop) ile onun önde gelen temsilcisi BTS grubuna dair bunlar.
“Güney Koreli BTS grubu proje bir gruptur. Bu tweet altına bana yüzlerce hakaret gelecek, kimseye laf dedirtmezler, özellikle imam hatipli genç kızlar bu grubu deli gibi seviyor ve toz kondurmuyor, muhtemelen grup üzerinden bazı ikna teknikleri yapıyor olabilirler.
“Grubu dünyaya tanıtan kişi Allen DeGeneres oldu. Amerika’da dünyaca popüler Ellen Show’u sunuyor ve daha önce bir erkekle evlenmiş boşanmış Portia de Rossi ile kadın kadına evlilik yaptı. BTS 7 ay arayla Ellen Show’a 2 kez katıldı bundan sonra dünya tanıdı.
“Grubun üyeleri cinsiyetlerini tanımlarken kendilerini ‘tüm cinsiyetlere eşit mesafede’ olarak tanımlıyorlar. Güney Kore’de son dönemde erkeklerin de makyaj yapması moda haline geldi. Grubun açılımı ARMY (gençlik için tapınılası gençlik temsilcisi) anlamına geliyor.
“Bu etki altındaki çocuklara cevap verilmesini ve hakaret edilmesini doğru bulmuyorum, onlar muhtemelen bir şekilde büyüleniyorlar ve sevgi depoları doluyor. Bilim insanları psikologlar ve imgebilimcilerin bu grubu ve bu grup üzerinden yönetilen projeyi acil çalışmaları gerekiyor!
“Bir nesil yaratıyorlar... Tehlike büyük!
“Vallahi proje çok büyük. Buradan sesim kime ulaşıyorsa bu kardeşlerimize yardım edelim, bunlar bizim evlatlarımız, kişiliklerini kimliklerini kaybediyorlar. Bana mesaj atanlara ve yorum yazanlara bakın, ne kendi adı var ne resmi var, çocuklarımız elimizden gidiyor. Dur diyecek yok mu?”
Bununla ilgili Hüseyin Hatemi’nin tweet’inde ise:
“Çok vahim bir tehlike! İmam hatip kız okullarında duyduğum bazı vakıaları izah edemiyordum. Moon kilisesi mikrobu yanında demek ki Kore kökenli amansız bir mikrop daha yaygınlaşmış. Çok geç olmadan önlenmesi ve aşısının bulunması zorunlu!”
Yeni Şafak gazetesi yazarı İsmail Kılıçaslan da bu konuda yoğun eleştiri alan Said Ercan’ın fikirlerine katılırken“kendi kızının tecrübesi üzerinden şöyle anlatıyordu:
“Birlikte Üsküdar Kitap Fuarı’na gittiğimiz kızım, arkadaşlarının bahçede istop, lastik atlama, basketbol falan oynamak yerine sınıfta kalıp BTS muhabbeti çevirmeyi tercih ettiklerini ve kendisiyle oynayacak bir arkadaş bulamadığı için çok üzüldüğünü anlattığında ‘hay Allah, mesele o kadar ciddi mi yahu?’ diye düşündüm.
“Aynı günün akşamında da bir whatsapp grubunun temel tartışma konusu Kore popu ve BTS olunca ‘bunu yazmak gerekiyor’ dedim kendime.”
Kılıçarslan, K-Pop ile ilgili yazdığı yazılardan sonra aldığı tepkilerin bu işin zannettiğinden daha örgütlü olduğu gerçeğini anladığını söyledi.
Bu grupların aynı zamanda kendi resmi fan kulüplerini kuran ve organize eden bir sistemlerinin olduğunu dile getiren Kılıçarslan,"Bunun Türkiye'deki yansımalarını da gördüm. Son derece organize bir şekilde, adına sosyal medya linci dediğimiz şeyi gerçekleştiriyorlar ve sustuklarında da saldırdıklarında da son derece organize hareket ediyorlar. Zaman zaman grup lideri, zaman zaman fan kulüp lideri de diyebileceğimiz isimler tepkilerin nasıl olması gerektiğine yönelik de diğer fanlara yönlendirme mesajları attılar." diye konuştu.
Kılıçarslan, tepkilerin dilinin de kendisine çok ilginç geldiğini ve bu gruplarla ilgili bir yazısında "Neredeyse bir din gibi savunuyorlar" dediğini anlatarak, bu görüşünü destekleyen oldukça fazla tepki aldığına işaret etti.
Bir müzik grubu veya bir müzik türünü savunur gibi değil de bir dini oluşumu savunur gibi bir savunma mekanizması geliştirildiğini aktaran Kılıçarslan,"Bu yanıyla dünyadaki dini grupların sosyal medya kullanım dilinden bile daha tertipli ve organize bir dil geliştirdiklerini söylemek mümkün. " dedi.
Kılıçarslan, tepkilerde içeriklerinde sürekli "Gerçek K-Pop bu değil" tepkisi aldığını bir taraftan da çok belirgin bir tepki olarak, "Türkiye'de onca sorun varken..." şeklinde kalıpsal cümlelerle eleştirilerle karşılaştığını anlattı.
Bu gruplara yönelik eleştirilere gelen cevaplardan bazılarının da "Dinliyorum çünkü canım öyle istiyor" olduğuna vurgu yapan Kılıçarslan, "Ben de senin dinlediğin müziği analiz etmek istiyorum dediğimde buna kapı aralamıyorlar. Biraz kendine özgürlükçü bir Z kuşağı ile karşı karşıya olduğum hissine kapıldım. " diye konuştu.
Bunlar çok çeşitli bir ürün gamı ile çıkıyor çocukların karşısına. Bu çocuklara bu meselenin sadece müzik dinleme ile ilgili bir mesele olmadığını, bunun çok önemli sosyolojik boyutlarını anlatabilecek bir yöntemler üzerine düşünmek lazım."
Sosyal medyadan eleştiri yapan grupların profillerine bakıldığında her şeyden önce bu kişilerin kendi isimleriyle ortaya çıkmadığını anlatan Kılıçarslan, pek çoğunun sosyal medyada kullandığı hesabın çok fazla Korece isimlerle yazıldığını ve tamamının profilinde beğendikleri grubun şarkıcının fotoğraflarını koyduğunu gözlemlediğini söyledi.
Kılıçarslan, son derece anonim bir duygudaşlıktan söz edilebildiğini belirterek, "Çocuklar kendilerini doğrudan bu grupların isimleriyle hatta Korece isimler seçerek ifade ediyorlar. Bu anonimlik meselesi de önemli bir mesele. Bunu söylediğimizde de aldığım tepki, 'Anonim olmak herkesin hakkı' şeklinde oldu. Anonim olmayı temel bir hak olarak değerlendiriyorlar, halbuki anonim olmak psikolojiye konu bir meseledir. " diye konuştu.
Bazı uzmanlar BTS’nin özellikle Müslüman ülkeleri ve Müslüman kültürünü bozmak için geliştirilmiş bir proje olduğu hususunda ısrarlı.
Yazar Abdulhakim Sonkaya ise “Gençliğimiz, çocuklarımız sosyal medyayı istila eden ahlaksız, faydasız ve boş paylaşımların saldırısıyla karşı karşıya bulunuyor. Programlı bir şekilde bazı şahıslar, gruplar özel çabalarla sosyal medyada popüler hale getiriliyor. Bunlar sadece çocuklarımızın, gençlerimizin ahlakını bozmakla kalmıyor aynı zamanda zekâlarını, duygularını da tehdit ediyor. Şimdi duygusuz bir gençlik yetişiyor. Ailelerinin üzülmesini umursamıyorlar. Sevincini önemsemiyor. Sosyal medyada bir fenomen onları beğensin dünyalar onların oluyor. Ebeveynler sürekli çocuklarının çalışkan ve zeki olmalarını istiyorlar ama onların hislerini duygularını ihmal ediyorlar. Toplumda hissi-duygusal davranışlarda bulunmamak telkin ediliyor. Bu bilinçli bir şekilde yapılıyor. Çocukların gençlerin duygusuz bireyler olmaları hedefleniyor.” şeklinde konuştu.
Didem Eryar Ünlü’nün haberinde ise;
Koreli eğlence şirketleri tüm dünyanın ilgisini çekmek için gerekli unsurları en iyi şekilde bir araya getirmenin yolunu biliyorlar. ABD, Avrupa ve dünyanın farklı yerlerinden en iyi ve en yaratıcı koreograf ve şarkı yazarları ile en yetenekli müzisyenlerle çalışıyorlar; genç yetenekleri arayıp buluyorlar. Bu genç yetenekler, hem harika dans ederken, hem de aynı şarkı içinde Korece’den İngilizce’ye, İngilizce’den tekrar Korece’ye geçebiliyorlar. Günün sonunda, fan’lar da aynı şeyi yapabilir hale geliyor. Korece tüm dünya gençliğinin gündemine giriyor; diline karışıyor… Ada’nın yaptığı gibi, bir çok gencin kendi kendine Kore’ce öğrenmeye başladığına eminim… Bu da aslında, bir kültürün dünya genelinde ne derece hızlı bir şekilde güçlenmeye başladığının en somut kanıtı.
Google geçtiğimiz günlerde Youtube’da sadece K-pop’a yer veren bir kanal kurmayı planladığını açıkladı. Google Yöneticisi Eric Schmidt, Seul’a giderek, ülke Başkanı Lee Myung-bak ve bir çok teknoloji şirketi ile görüştü ve projesi için destek toplamaya çalıştı.
Dünya genelinde yapılan araştırmalar, yeni neslin tercihlerinden çabuk vazgeçebildiğini ortaya koyuyor; ama gerçek olan şu ki, gençler birbirleri ile daha fazla iletişim içinde olmak istiyorlar. Pop kültürü, çokuluslu şirketler gibi sınırları ortadan kaldıran bir güce sahip.
Müzik sektörü uzmanlarına göre bu akım sadece müzik tarzı olarak değil, giyim, yaşayış ve aynı zamanda yeni ve özgür bir dünya görüşünü temsil ediyor. Ekonomik ve kültürel bir “güç” olarak değerlendiriliyor ve Güney Kore kültür bakanlığı tarafından da destekleniyor.
FOTOĞRAF: SEDAT ÖZKÖMEÇ
Yeni Şafak Merve Akbaş’ın haberlerinde ise;
Bu grupları, diğerlerinden ayrışan nokta hayranlarla kurulan ilişkinin sadece müzik üzerinden olmaması. Hayranlarına sürekli mektuplar gönderiyor, online olarak bunları yayınlıyorlar. Bağlılığı canlı tutacak ‘yardım’ kampanyaları düzenleyerek, hayranların toplu hareket etmelerini istiyorlar. Kore’ye gitme hayali olan, kaçmaya çalışan, eğitimini orada sürdürmek isteyen, bu nedenle ailesiyle ciddi sorunlar yaşayan çocuklar olduğu söyleniyor.
Peki bu bağlılık çocukların neleri görmelerini engelliyor? En büyük sorun cinsiyetsizlik konusu. Bu grupların sahnedeki dans şovlarından giysilerinde kullandıkları renklere kadar her detay yapım şirketleri tarafından planlanıyor. Kliplerin her biri temelde birbirine benziyor. Renkli saçlar, özenli kıyafetler, kusursuz ciltler, rengarenk hatta cıvıl cıvıl sayılabilecek arka planlar tam da 12-18 yaş grubunun beğenilerine hitap ediyor. Ancak bu hal ve tavırlarıyla aynı zamanda cinsiyetsiz bir profil de çiziyorlar.
Tabi onların bu tavırlarının dünyada karşılıkları var. Çoğu Hollywood ünlüsü artık çocuklarını cinsiyetsiz yetiştirdiklerini açıklıyor. Yani belli bir yaşa gelince çocuğun kendi cinsiyetini seçmesini bekleyeceklerini söylüyorlar. İsveç diline giren ‘hen’ kelimesi de çocuklara kız veya oğlan şeklinde hitap edilmesinin önüne geçmesi beklenen yeni bir kavram olarak sunuluyor. Fransa’da artık anne ve baba kelimeleri yerine ebeveyn1 ebeveyn 2 ifadelerinn kullanılacak olması da son günlerde önümüze düşen haberlerden. Bu durumda BTS ve benzeri grupların cinsiyetsiz tutumunun tek başına bir hareket değil, bir dizayn girişiminin parçası olduğu söylenebilir.
Bu arada ülkemizde bu tür şarkı ve dansların eğitiminin verildiği merkezler bile çoktan kurulmuş durumda.
Kore Cumhuriyetinin Ankara Büyükelçiliğine bağlı Kore Kültür Merkezi Müdürü Dong Woo Cho, K-Pop vokal ve dans dersi hakkında AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Kore Kültür Merkezi'ndeki K- Pop derslerinin üç yıldır devam ettiğini belirten Cho, "K-Pop, dünyanın birçok yerinde Kore kültürünü seven insanların büyük beğenisini kazandı. Kore şarkı ve dansını beğenen insanların talepleri üzerine Kore Kültür ve Turizm Bakanlığı, kültür merkezi olan ülkelerdeki temsilciliklere dans ve şarkı öğretecek hocalar gönderme projesini hayata geçirdi." diye konuştu.
"K-Pop"un "Kore pop" olarak adlandırılabileceğini söyleyen Cho, "Çok bilinen bir örnek olarak Gangnam Style'dan bahsedebiliriz. Ama Gangnam Style'dan önce ve sonra da birçok K-Pop gruplar, Korece sözler ve kendine özgü danslarıyla dünyada çok beğeni kazandı." dedi.
Türkiye'de K-Pop'a gösterilen ilginin kendisini şaşırttığını söyleyen Cho, şöyle devam etti:
"Şaşırmamın iki nedeni var: Birincisi, K-Pop'u beğenenlerin yaşı. Genelde 20 yaşlarındaki üniversite öğrencileri beğenir ancak burada 10'lu yaşlarda bile beğenenler var. Şaşkınlığımın ikinci nedeni ise, her sene K-Pop Dünya Festivali düzenlenir. Her ülkeden birinci olanlar Kore'ye giderek bu dünya yarışmasına katılma hakkı kazanır. Türkiye'den bu yarışmaya başvuranların sayısı gittikçe artıyor. Bazı illerden yüzden fazla takım yarışmaya katılmak istiyor. Bu sene geçen seneye göre iki katı başvuru var. Bu kadar çok ilgi gösterilmesi bizi mutlu ediyor."
"Türkler K-Pop şarkılarını benden daha iyi biliyor"
Kore Kültür Merkezinde açılan kurs için Türkiye'ye üç haftalığına gelen vokal eğitmeni Yoo Eui Ju, K-Pop'un dans ağırlıklı bir müzik türü olduğunu belirterek "Kore dizi ve filmlerinde çıkan şarkılar var. Bunlara 'ost' denir. Bunlar da K-Pop'un bir çeşididir ve bu müzik türünün tanınması ve sevilmesinde önemli rol oynamaktadır." diye konuştu.
Türkiye'de K-Pop'un bu kadar sevilmesine çok şaşırdığını söyleyen Yoo, "Türk öğrenciler, K-Pop şarkılarını benden daha iyi biliyor. Benim bile adını bilmediğim ya da hayatını kaybetmiş K-Pop şarkıcılarının şarkılarını biliyorlar. Gerçekten inanılmazlar." dedi.
Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, AA muhabirine yaptığı açıklamalarda, gençler arasında yayılan bu akımı anlayabilmek için öncelikle gençlik döneminin psikolojisini iyi anlamak gerektiğini, gençlerin ergenlik dönemlerinde "ben kimim, nereye yönelmeliyim, niçin?' soruları sorarak bir kimlik karmaşası yaşadığını, bu kimlik kaosu içinde ilgi duyduğu kimlikle özdeşim kurmaya çalıştığını, ifade etti.
Prof. Dr. Tarhan, bu dönem içinde gençlerin kendilerini mutlu edeceği örnekler yoksa bağlanacağı bir destek arayacağını dile getirerek, bu tarzdaki gruplar veya herhangi bir bilgisayar oyununun da gençleri ciddi şekilde etkileyip kendilerine bağladığını kaydetti.
K-Pop'ın gençleri etkileyen 3 temel özelliğinin bulunduğunu aktaran Tarhan, "İnanç grubu gibi hareket ediyorlar. Aşık olmaları, madde kullanmaları yasak. Cinsiyetsizlik öneriyor ve kendilerine ciddi bir sadakat istiyor. Birçok büyük örgütlerin yapamayacağı şekilde kendi aralarında yardım toplama faaliyetleri de yürütüyor. Gençlerdeki idealist duyguları bu dayanışma duygusu içinde etkiliyorlar. Bir alt kültür oluşturmuş durumdalar. Bu özellikleri itibariyle de bir kahramanlar ideolojisi yaratmış." diyor.
Tarhan, gençlerin bu müzik gruplarına ilgisinin, dijital bağımlılığın ortaya çıkardığı bir sonuç olduğunu belirterek, şunları da ekliyor:
"Z kuşağı' denilen bu gençler, dijital dünyada yaşıyorlar… sosyolojik bir gerçek var burada. Genç kuşağın anladığı o dili erişkinler anlayamıyor. Onlar farklı bir dille konuşuyor. Onlar bu dijital dünyanın yerlisi, ileri yaşlarda olanlar da göçmeni konumunda. Onların yakaladığı dili anlayamazsak gençleri kaybedeceğiz. Dünyanın geleceği etkilenecek. Bu ciddi bir sosyal problem, bunu görmek gerekiyor."
Prof. Dr. Tarhan, koruyucu yaklaşımla hareket ederek çocuklarını dışarı çıkartmayan ailelerin evde çocuklarının internete girmelerini sağladığını anlatarak, arkadaşsız kalan gençlerin bu tür akımlara yöneldiğini ifade etti.
Burada anahtar kavramın "aile" olduğunu vurgulayan Tarhan, çocuklarıyla her türlü konuyu konuşan ailelerin çocuklarının, sosyal medya üzerinden gelecek risklere daha az maruz kaldığını söyledi.
Tarhan, eğitimcilerin okullarda bununla ilgili farkındalık çalışmaları yürütmeleri gerektiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının, bununla ilgili hızlı bir şekilde rapor hazırlaması gerekiyor ki ailelerin de farkındalık oluşturmak ve çocuklara panik yaptırmadan, onların yanlış ve doğruyla ilgili bakış açılarını gözden geçirmelerini sağlaması gerekiyor. Aile bağları iyi olan bir çocuk, bu tür durumlara fazla maruz kalmıyor."
İşte durum bu, ne yazık ki…